Hakkında binlerce kitap, on binlerce risale ve makale yazılmış,
adına yüzlerce araştırma enstitüsü kurulmuş olan, her yerde
caddeleri, meydanları bulunan, on binlerce kuruma adı verilen M.
Kemal Paşa Türkiyenin en büyük ve derin bilinmeyenidir.
Birileri, gerçek M. Kemal’i silmişler, yerine hayalî bir Paşa
heyulası getirmişlerdir.
Onun doğumu, babası, çocukluğu hakkındaki bilgilerin büyük kısmı
fabrikedir ve gerçek dışıdır.
1881’de doğmamıştır, daha önce doğmuştur… Doğum yeri Selânik
değildir… Ali Rıza bey hakikî babası değildir, üvey babasıdır.
Onun hakkındaki en enteresan bilgiler, Itamar Ben-Avi’nin Kudüs’te
basılmış, İbranîce iki ciltlik kitabında yazılıdır.
Kendisi Sultan Vahidüddin’in yaveri idi. Padişahın kızı Sabiha
Sultan ile evlenmek, Enver paşa gibi Damad-ı Şehriyarî olmak
istemiş, kız bunu kabul etmemiştir. Paşa saraya damat
olabilseydi…
Samsuna Padişahın izni, emri ve verdiği para ile gitmiştir.
Ankarada toplanan ilk Büyük Millet Meclisinin, Mustafa Kemal’in de
kürsüden beyan ettiği üzere iki gayesi vardı: Birincisi Halifeyi
kurtarmak, ikincisi vatanı kurtarmak. Halifeyi kurtarmak önce
geliyordu. Bana inanmayan Meclis zabıtlarını okusun… M. Kemal
hakkında, ABD’de yayınlanan The Forward gazetesinin 28 ocak 1994
tarihli nüshasında Hillel Halkin imzasıyla çıkan yazıdaki vahim
iddialara Ankaradaki Türk Tarih Kurumunun mutlaka cevap vermesi
gerekir. Kurum www.atajew.com sitesindeki ağır iddialara da mutlaka
cevap vermelidir.
Kemalist inkılapların ikinci babası İsmet Paşa, dıştan Atatürkçü
görünürdü ama M. Kemal Paşayı sevmezdi. Zaten günümüzde de bütün
Atatürkçüler samimî değildir. Yakın tarihimizde en samimî Atatürkçü
Celal Bayar idi. Tepelerinde kocaman Atatürk portreleri asılı
bulunan İslamcıların samimî Atatürkçü olduğunu iddia edebilir
miyiz?
Atatürk ile İnönünün araları açık mıydı? Bu konuda çok rivayât
bulunmaktadır. M. Kemal’in hastalığı ağırlaşıp yakında öleceği
anlaşılınca, Başbakan İnönü’nün bir gün sertleştiği, ben rakı
sofrasından emir almam mealinde bir laf ederek çekip gittiği
söylenir. Başbakanlıktan ayrılınca Ankarada bir futbol maçına
gitmiş, kendisine tezahürat yaptırtmış, bu meydan okuma Atatürkü
çok kızdırmıştır denilir. Cumhurbaşkanı olunca İnönü, Atatürk’ün ev
hapsinde tuttuğu Kazım Karabekir Paşayı milletvekili yaptırmış ve
Meclisin başına geçirmiştir.
M. Kemal Paşa’nın doktorlarının çoğu Farmasondu. Paşa, Mason
localarını kapattırmıştı… Masonların onu samimî bir sevgi ile
sevmeleri mümkün değildi.
Meşhur doktor Mim Kemal, Paşayı tedavi edenlerin başında gelir. Bu
zat yüksek rütbeli bir Masondur. Türkiye’nin son doksan yıllık
tarihi yazılamaz. M. Kemal’in gizli vasiyeti bile açığa
çıkartılamıyor. Nice belgeler imha, nice arşivler tamamen veya
kısmen yok edilmiştir.
Zamanımızda biraz gevşedi ama Atatürkü Koruma Kanunu yürürlükte
olduğu müddetçe bazı netameli konular dile getirilemez.
Nesiller boyunca halkın büyük kısmının beyinleri yıkanmıştır.
M. Kemal hakkında bazı enteresan bilgiler edinmek isteyenler, onun
yıllarca özel garsonluğunu ve uşaklığını yapmış olan Cemal
Granda’nın hatıralarını okumalıdır. Bu hatıraların bazı baskıları
sansüre uğramıştır, ayıklanmamış bir baskısını bulmanızı, hem
satırlarını, hem de satır aralarını okumanızı tavsiye ederim.
1930’lu yıllarda Ankaradaki İngiltere Büyükelçiliğinde askerî
ataşelik yapmış olan Amstrong’un The Grey Wolf adlı kitabını da
tavsiye ederim. (Türkçe tercümelerine güvenilmez.)
Atatürkü putlaştıranlar, onu taparcasına sevenler, tabu haline
getirenler, Türkiye ile özdeşleştirenlerle objektif ilmî tartışma
yapma imkanı yoktur. Adamı boğarlar, linç ederler.
Atatürk’ü koruma kanunu kaldırılmalı, küfür ve hakaret etmemek
şartıyla seviyeli ve ilmî tartışmalara, araştırmalara, müzakerelere
yol açılmalıdır. Bunun için de resmen gizlenen bütün belgeler açığa
çıkartılmalı, araştırıcıların tedkikine sunulmalıdır.
(İkinci yazı)
Ermeni Meselesi
Ermeni tehcirinin yüzüncü yıldönümü geldi çattı ve Türkiye nice
hayatî işte olduğu gibi gafil avlandı. Dünya, Ermenileri haklı
görüyor, onların tezlerini benimsiyor.
Türkiyenin bu konuyla en az on sene önceden hazırlık yapması
gerekirdi.
1915 Ermeni tehciri iki yüzü olan bir madalyon gibidir. Birinci
yüzünde Osmanlı devleti haklıdır, ikinci yüzünde Ermenilerin haklı
şikayetleri vardır. Türkiye kendi tezini, ilim adamlarına,
tarihçilere hazırlatıp kitaplar, fotoğraf ve belge albümleri,
broşürler ile dünyaya duyurmalıydı. Bu yapılamadı.
Ankaradaki Tarih Kurumumuz yıllar boyunca bu hizmeti yapmak için
gece gündüz çalışmalıydı.
Türkiye maalesef şifahî bir toplum ve yazılı faaliyetler ve
hizmetler konusunda yeterli faaliyet yapamıyor.
Bendeniz Ermeni meselesi uzmanı değilim, tarihçi de değilim ama bir
yayıncı olarak bu konuda hizmet edebilirdim. Bu hizmetimin
karşılığında para ve menfaat de talep etmezdim. Sadece imkan
isterdim. Benim durumumda başka kimseler de vardır. Lakin bize
hiçbir hizmet talebi gelmemiştir. Bir rapor bile istenmemiştir.
Ermenilerin bir kısmı birinci dünya savaşında yanlış ata
oynamışlardır. Haçlıların, misyonerlerin, emperyalistlerin,
sömürgecilerin tuzağına düşmüşlerdir.
Onlar doğu cephesinde Osmanlı topraklarını işgal eden düşman
ordusunu kurtarıcı gibi karşılamışlardır. Bir ölüm kalım savaşı
içinde bulunan Osmanlı devleti de, Ermeni nüfusunun başka bölgelere
tehcir edilmesi kararı almıştır. Bu tehcir esnasında birtakım
eşkıya Ermenilere zulm etmiştir.
Ermeniler savaşta Osmanlı devleti saflarında yer almış, emperyalist
devletleri ortak düşman kabul etmiş, Müslümanlarla birlikte onlarla
savaşmış olsalardı, tehcir olmayacak, bugün Türkiyede beş milyon
Ermeni yaşayacaktı.
Bütün Ermeniler Devlet düşmanı değildi ama teröristler ağır basmış
ve Ermeni faciası meydana gelmişti.
Ermeni tarafı yıllardan beri hummalı bir şekilde çalıştı; Türkiye
ise kendi tezini dünyaya duyurmak için onların yüzde biri kadar
çalışmadı. Ortada çeşitli dillerde ilmî kitaplar, ilmî makaleler,
broşürler yok. Yine çeşitli dillerde yayın yapan internet siteleri
yok.
Mükemmel Türkçe bilen Ermeniler, Ermeni ilim adamları var. Peki
doğru dürüst Ermenice bilen kaç Türk var?
Vaktiyle, bir üniversitemizde Ermeni dili, edebiyatı, kültürü
kürsüsü kurulması konusunda bir yazı kaleme aldığımda, müteveffa
Hrant Dink telefon açmış, ne kadar isabetli bir istekte bulundunuz
diye bendenizi tebrik etmişti. Duyduğuma göre böyle bir kürsü
açılmış ama hoca bulunamadığı için faaliyete geçilememiş!