Lerzesiz ve sessiz halinle ne güzelsin ey yeryüzü! Mülevven çiçeklerin, ağaçların, böceklerin ve nebatın nasıl da süslüyor eşkâl-i hayatı ey yeryüzü! Deryaların, sahillerin, çöllerin, ovaların, göllerin, derelerin, çağlayanların ve serabın muhayyileyi nasıl da cûş u hurûşa getiriyor ey yeryüzü!
Lerzesiz ve sessiz halinle ne güzelsin ey yeryüzü!
Mülevven çiçeklerin, ağaçların, böceklerin ve nebatın nasıl da süslüyor eşkal-i hayatı ey yeryüzü!
Deryaların, sahillerin, çöllerin, ovaların, göllerin, derelerin, çağlayanların ve serabın muhayyileyi nasıl da cûş u hurûşa getiriyor ey yeryüzü!
Üzerinde uçuşan kuşlar, kuğular ve leylekler tan vakti şarkılar söylüyor, serenat yapıyor sana ey yeryüzü!
Gündüz güneşin parlaklığı, gece de mahın yansıyan nuru ile nasıl da kusursuzsun ey yeryüzü!
Denizler enginliğini, ovalar yumuşaklığını, dağlar ihtişamını, vadiler sükûtunu, kayalar kararlılığını, mağralar da ketumluğunu gösteriyor ey yeryüzü!
İnsanoğlu sana teşekkür bile etmeden denizlerini ve topraklarını nasıl da pervazsızca kullanıyor ey yeryüzü!
insanların sana reva gördüğü bunca zulme rağmen, sen ise bereketini ve hazinelerini halen insanoğluna sunmaya devam ediyorsun ey yeryüzü!
Dışın ne kadar sakin ve parlak ise de için lerze lerze bir zulmetten başka zulmete kapılar açıyor ey yeryüzü!
İlkbaharda güzel kokulu çiçeklerinle, yazın cömertçe sunduklarınla, sonbaharda elinin açıklığıyla, kışın da bembeyaz saflığınla nasıl da ışıldıyorsun ey yeryüzü!
Gurûb ve şurûk vakti seni derin derin temaşa eden insanların ruhlarında güller açtırıyorsun ey yerüyüzü!
İnsanın sana verdiği zararlar her yerinde derin yaralar açmışken, iniltilerine rağmen ağlamalarına sağırız ey yeryüzü!
Deryaların kirletilirken, toprağın şerha şerha edilip yok edilirken ya da helake uğrarken yine sessizce izliyorsun ey yeryüzü!
Sen ne kadar da onurlusun ey yeryüzü! Sabrın ne kadar da geniş ey yeryüzü!
Kanlarıyla sularken seni insanoğlu, sen onları pırıl pırıl berrak suların ile yıkıyorsun!
Hazinelerini çalıp birbirini öldürürken, sen onları çiçeklerin, lalelerin, papatyaların ve zambaklarınla süslemeye devam ediyorsun ey yeryüzü!
İnsanoğlu bağrına çer-çöp ve leş atarken, sen onlara kucak dolusu ürün vermeye devam ediyorsun ey yeryüzü!
Sabrın ve şefkatin ne kadar da geniş!
Dudakların kuruduğunda gök sana nem gönderiyor. Susadığında gök sana su indiriyor. Baharla aşırı terlediğinde gök seni güneş şefkatiyle kucaklıyor. Sen ise insanoğluna hayat adlı en güzel varlığını sunuyorsun ey yeryüzü!
Onun hüznü ve sevinci, hayatı ve düşüncesi, gecesi ve gündüzüsün ey yeryüzü!
Daha ne zamana kadar sabredecek ve şefkat göstereceksin!
Mutlak Kudret Sahibinin ilahi lütfuyla sana verdiği bir yücelik mi bu ey yeryüzü!
Yorgunsun belli yüzyıllardır insanlarla boğuşuyorsun bir lisan-ı hafi ile konuşuyorsun ey yeryüzü!
Kevakib ve nucûm semadan seni izler, matem dolu diyarların halini sana anlatırlar ey yeryüzü!
Şimdi zuhur eden tüm marazların ve illetlerin müsebbibi bizzat insanın kendisi fakat yükünü çeken yine sensin ey yeryüzü!
Ey arz! Ey yeryüzü! Turab merhametin membaı, su kadar aziz olan, teyemümle temizliğin nişanesi olan, hüzne ve mateme gark olma, lal durma, sükût etme böyle.
Yeniden doğsun güneş pırıl pırıl. Işıkları çiylerle raksetsin. Çiçekler açsın, dereler aksın, ırmaklar çağlasın, denizler coşsun, kuşlar ötsün ve insanlık cıvıltısı tabiat senfonisiyle yeniden buluşsun…
Feraseti açılsın Ademoğullarının, merhamet nazarından esinlensin birazcık, kadr-ü kıymetini bilsin ki, ebedi istirahatgahında yoldaş olasın yine rahmetinle…