Eğitim ve Aidiyet
Eğitimin en önemli amacı nedir? Bence eğitim en temelde nereye ait olduğunu bilen insan yetiştirme işidir. Coğrafi bir aidiyetten bahsetmiyorum. Kültür ve medeniyetten bahsediyorum. Bugün Türkiye’de art arda 50 Hristiyan filozofu sayan ama 3 tane Müslüman filozof sayamayan bir nesil yetiştirilmiş. Ülkemiz böyle bir nesille kalkınmaz. Bu insanları araba fabrikalarının yanlış üretilen arabaları toplamaları gibi geri çağırıp tekrar eğitmek zorundayız.
İsmet Özel Münacaat isimli şiirinde “bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin” der. İşte aranan eğitim bu soruyu sorduran eğitimdir. Eğitim böyle bir yolculuğun ismidir. Yozlaşmanın ve köklerden kopmanın önlenmesi gerekiyor. Bunlar önlenemedikten sonra yapılan diğer işler, alınan tıp, hukuk ve mühendislik diplomaları boşa kürek çekmektir. Bu sağlandığında ise hayat sanıldığından daha basit hale gelir. Aynı değerler etrafında kenetlenmiş toplum kendi tarihinden ve medeniyetinden güç alarak hızlı bir şekilde kalkınmaya başlar.
Taş yerinde ağırdır. Ait olduğu yeri bilen insan hayatta ciddi bir problem ile karşılaştığında ne tepki vereceğini bilir. İnsanların ona karşı saygılarını yitirmeleri oldukça zordur. Herkes antidepresanlardan medet umarken o hayatı tereyağından kıl çeker gibi yaşar. Hayatı ve ölümü anlamlandırma krizlerine her gün yeniden girmez. Yatağından her sabah bir kuş gibi hafif kalkar. Canı kalkmak istemediğinde bile onu vakitsiz uyandırmaya yanaşan insan sayısı az olur. Daha fazla uyuyorsa bir hikmeti vardır diye düşünülür. Hikmeti, doğru yerde duruyor olmaktan gelir.
Ait olmak bir ihtiyaçtır. Yalnızlığın soğuk ve karanlık yüzünden kaçmaktır. Bu kaçış bazen sağduyu temelli olur bazen tüm bilgece davranışları ihlal ederek. Doğrusu; ait olmak istediğin topluluğa bir ırmağın denize karışması gibi karışmaktır. Bir pınardan akan su gibi akabileceğin yere kadar akmaktır. Şebeke suyunun tazyiki hayatın doğal akışına uygun değildir. Aidiyet kendi doğal seyrinde olur. Zorlama aidiyet olmaz. Herkes en başta kendine aittir. Ne Asyalı Avrupa’ya aittir ne de Avrupalı Asya’ya… Herkesi dünya vatandaşı kabul edip tek tip eğitim metodu ile yetiştirmenin dünyaya en küçük zararı ise dünyayı sıkıcı bir yer haline getirmektir.
Aidiyet kapısı da tıpkı kalbin kapısı gibidir. Sadece içeriden açılır. Bazı insanlar bazı ortamlarda odanın dekorasyonuna sonradan eklenmiş alakasız bir eşya gibi dururlar. Bazen de zorla bir ortama girerler. Ama o ortama hayır getirmezler. Yaptıkları tarihteki büyük işgallere benzer. Bir şehri ele geçirirler ama o şehirle ne yapacaklarını bilmezler. O şehirde neyin kendilerinin lehine neyin aleyhine olduğunu anlamazlar. Kimi komutanların şehri kuşatacak bir orduları vardır ama şehri kuşatacak bir yürekleri yoktur…