Çok çetrefelli bir mevzunun haliyle çok çetrefilgi gerekçeleri ve sonuçları olayağı kestirilemez bir olgu değildir. Konunun çetrefilli olması, bir çok ilgili ve ilgisiz devlet ve sermayenin olayı kaşımasından ve böylesi büyük bir pastadan ( çıkar ) pay alma isteğinden kaynaklanmaktadır.
Çok çetrefelli bir mevzunun haliyle çok çetrefilgi gerekçeleri ve sonuçları olayağı kestirilemez bir olgu değildir. Konunun çetrefilli olması, bir çok ilgili ve ilgisiz devlet ve sermayenin olayı kaşımasından ve böylesi büyük bir pastadan ( çıkar ) pay alma isteğinden kaynaklanmaktadır.
Hal böyle olunca çetrefilli olan konu hepten içinden çıkılmaz bir boyuta doğru evriliyor. Olay, artık bir hak ve hukuk boyutundan zorbalık, gücü elinde bulunduranların kabadayılık, edepsizlik ve haliyle haraç kesme boyutuna doğru evrilişine kapı aralıyor.
Bu pos kabadayılık Yunanistan eliyle görünür kılınırken gerisinde ki sis perdesi, hayasız, ahlaksız, iffetsiz ve elbette ki hukuksuz blok, Fransa'nın kısmi görünülürlüğü dolayısıyla biraz daha zahire doğru evriliyor.
Doğu Akdeniz ile zerre kadar alakası olmayan Fransa, yüzyıllar boyunca semirip sömürdüğü Afrika üzerinde ki kirli, hayasız, ahlaksız ve hukuksuz emel ve ihtiraslarını Afrika'nın kuzeyi, yani Libya üzerinden devam ettirme edepsizliği Türkiye tarafından akamete uğratılınca, zembereği boşalmış bir metal cinsinden durdurak bilmez bir serkeşlik yapmaktadır.
Bu serkeşliğine bir çok ülkeyi de yanına alarak hepten içinden çıkılmaz bir kaosa çevirdiği Doğu Akdeniz, gerek deniz üstü ve gerekse deniz altılarla her an çok şiddetli şekilde büyük bir patlamanın zuhur edebileceği durumun içine atıvermiştir.
Almanya'nın '' yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal '' siyaseti dolayısıyla ahlaklı ve belirgin bir siyaset izlemiyor/ izleyemiyor oluşu, pervasız ve duraksız bir Fransa'nın meydana çıkmasına önemli bir alan ve imkan vermektedir.
Hiç bir zaman izan, şefkat, merhamet ve elbette hukukun zuhur etmek bir kenara uğramadığı Avrupa, barbar ve sömürgeci kimlik ve karakterini bir kez daha ortaya yere koymaktadır. Güç bende ve ben istediğim gibi davranırım serkeşliği adeta karakteristik özelliği olan Avrupa, mevcut kaotik durumun tek ve ana aktörü durumundadır.
Türkiye'nin, alan ile ilgili ve hak sahibi olan ülkelere adil, hukuki ve ahlaki paylaşım teklifi ve bu teklif üzerinde ki ısrarının da hiç bir olumlu karşılık bulmaması, gelinen kaotik durumun ve ülkelerinin amaç, hedef ve niyetlerinde ki ahlaksızlığın boyutlarını da orta yere sermektedir.
Türkiye'nin, daha evvelki yıllara dayana Ege ve Akdeniz politikalarında ki gevşeklik, gelinen bu noktada ki kaotik durumun gerekçeleri arasında olduğunu, daha evvel ki yıllarda biraz daha dik, kararlı ve belirgin bir siyaset izlenmemiş olması Türkiye hanesine yazılacak eksiler arasındadır.
Ancak bütün bunlar cari olan hukukun, adalet ve hak sahipliği ilkesini ortadan kaldırmayacağı için baş müsabbibin Avrupa ve ahlaksız politikası olduğu gerçeğine halel getirmemektedir.
Bütün bunlara rağmen asırlar boyunca ve üstelik son derece acı veren tecrübelerle gördüğümüz tek belirleyici unsurun hem ekonomik ve hem de askeri bakımdan güçlü olmak gerektiği esası, bir kez daha ve yine can yakıcı şekilde kendisini belirgin kılmıştır.
Gerek sınırlarınız ve gerekse küresel ölçekte ki haklarınız ve çıkarlarınızın tek teminatının ekonomik ve askeri güce bağlı olduğu gerçekliği, küresel hegemonistlerin nasıl bir karaktere sahip olduklarını göstermesi bakımından son derece çarpıcı ve ibretlik bir veri olarak karşımızda durmaktadır.
Ülkemiz evvela iktidarı ve sonra da tüm katmanları ile birlikte ciddi bir silkiniş, anlamlı bir uyanış ve diri bir şuuru tekraren kuşanmalı ve topyekün bir değişim süreci içerisine girmelidir. Özelde ve özellikle iktidarın ekonomik ve dolayısıyla istihdam politikası ile birlikte askeri ve dış politikalarında ki eksiklik, hata ve yanlışlarının izolesi için ciddi bir hareket içerisine girmesi gerekmektedir.
Ne ekonomik, ne askeri ne de dış reel politik esaslarının bir saniye kaybımıza, savsaklama ve ıskalama hakkımızın olmadığını dair sayısız tehlikeyi kapımızın eşiğine kadar taşımış olması, iktidarın ne denli acil ve dikkatli davranması gerekiğini de göstermektedir.
Gerek Karadeniz, gerek Akdeniz ve özellikle Ege'nin bir Türk denizi olması içten bile değilken...!