İslam, din ile vuruluyor ve müslümanlar tasvir, ikon ve semboller ile aldatılıyordu. Toplum en hassas ve en yumuşak tarafından ve üstelik en acımasız ve yine en hayasız şekilde yaylım ateşine tabi tutuluyordu.
Oldum olası AKP, bütün vaveylasını yollar, köprüler ve tesettür ( Din ) üzerine kurmuştur. El hakk iyi işledi ve haliyle önemli bir ölçekte hasat da elde etti. Zira köprü ve yolların inşa edilip hayata geçirildiği konjönktür göz önüne alındığı zaman önemli bir kitle tarafından takdirle karşılandı.
Keza 28 Şubat ( kimilerine göre zulüm ve kimilerine göre tasarısının ) hemen sonrası iktidara gelen AKP, zulüm ya da tasarı malzemesi olan tesettürü de siyasi malzeme ediş şeklinden tarzına ve zamanlamasına bakıldığı zaman, yine toplumun ciddi bir kesimine dokunuyordu !
Toplum, mütehasısları tarafından tahsis ve tashih edilirken, adeta tereyağından kıl çekiliyor ve sonucunda beklentilerin çok üzerinde bir ürün hasat ediliyordu. Öyle ya, tesettür, toplumun önemli bir değeriydi ve AKP bu değere değer (!) veriyordu.
İktidar ve toplum arasında mütehasıslarınca organize edilmiş olan doku harcı tutuyor ve bu harç iktidar ve toplum arasında betonarme bir hale doğru evriliyordu. Betonlaşmış ve bir o kadar kronik hale dönüşmüş olan bu bağ, son birkaç yıl evveline kadar kendisini belirgin şekilde gösteriyordu.
Birbiri ardına açılan yollar, köprüler ve havalimanları, toplumun sorgulama şuuruna enjekte edilmiş kimi dinsel tınılar dolayısıyla uyuşturulan toplum, yapılan yolların, köprülerin ve havalimanlarının kimlere ve hangi şartlarda yaptırıldığına bakma şuurunu yitirmesine sebep oluyordu.
Bismillah diyerek atılan temeller, yine, Ya Allah Bismillah diyerek yapılan açılışlar, bahsini yaptığım fotoğrafın büyüklüğünü, karartısını ve akabinde devasa yıkıntısını örtmeye ve ötelemeye yetiyor artıyordu bile.
O sürece kadar tüm değerleri ile dalga geçilmiş, küçük düşürülmüş ve ötekileştirilmiş muhafazakar kesim, dinsel tınıların ve söylemlerin büyüsü etkisiyle ayakları yerden kesilmiş, olayın arkeik yapısına dair yapılan tüm ikaz ve uyarılara önemli reddiye ve itirazlar getirmişlerdi.
Haksız da sayılmazlardı !
Zira canlarını çokça yakan tesettür sorunu (!) sadece okullarda değil, kamusal bütün alanlarda çözüme kavuşturulmuş, sayısız kuran kursları, camiler, imam hatipler ve ilahiyat fakültelerinin açılmasıyla aklı, şuur ve bilinci mitos, figür ve tasvirler ile adeta donduruluyordu.
Toplum akıl almaz bir hızla değiştiriliyor, dönüştürülüyor ve elbette bambaşka ama son derece sakat bir din algısı, anlayış ve yaşam tarzının ortasına itiliyordu.
Ülke, sosyal, siyasi, iktisadi ve psikolojik bütün alanları itibarıyla gerçeklik ve içeriğinden soyutlanmış kof, ruhsuz ve nitelikten yoksun görselliklerin ve söylemlerin istila ettiği bir kuru din yoğunluğunun yaşandığı duruma evriliyordu.
Günün yirmidört saati camilerinden ezanların, sala ve duaların okunduğu, büyük büyük payeleri ve titrleri olan hocalar ve akademisyenlerin vaazlar verdiği, adeta bütün ülkenin din ile teslim alındığı sarhoşluk hali hüküm sürüyordu.
İslam, din ile vuruluyor ve müslümanlar tasvir, ikon ve semboller ile aldatılıyordu. Toplum en hassas ve en yumuşak tarafından ve üstelik en acımasız ve yine en hayasız şekilde yaylım ateşine tabi tutuluyordu.
Bütün bu aldatmaların tatsız, tuzsuz, etsiz ve vitaminsiz din ile kandırılmış olmanın bilincine varıldığı an, üç liraya yapılması gereken yolun onüç, beş liraya yapılması gereken köprünün yirmibeş, yirmi liraya yapılması gereken havalimanının kırkbeş liraya yapıldığını fark ettiği an, atı alanın Balkanlara vardığı, yara üstüna yara anlamını taşıyordu.
Kıydılar !
Bütün ülkeye, millete ve geleceğine din adına ve din ile kıydılar.
Artık elde din de kalmadı...