Dert var, yok değil, fakat dermanda var yok değil!  İnsan varoluş sürecini dertsiz tamamlayabilir mi? Ne yaşanmışsa yaşanmıştır. Artık ‘nasıl’ düşündüğünle ilgilenme vakti.

Dert var, yok değil, fakat dermanda var yok değil! İnsan varoluş sürecini dertsiz tamamlayabilir mi? Ne yaşanmışsa yaşanmıştır. Artık 'nasıl' düşündüğünle ilgilenme vakti.

Değerli okurlarım! 'Tamam şimdi oldu!' Diyebileceğiniz bir sınır yok. Yaşam hep ritim hep ritim. Fakat bu ritmin senfonisi siz olabilirsiniz. Dertsizlik diye bir şey yok. Derdin bize kattığı anlam ve değer vardır. Ondan yoksunluk, yaşamın ritminden yoksunluktur. Yaşamamaktır!

Derdim çok olsun diye bir beklenti içinde değiliz muhakkak. Fakat derdin muhatabı ne ile sınanıyorsa aşması gereken duvarda o dur. Yani kendisidir! Kişi kendini unutursa ona atfedilen ikonlarda unutulur. Böylece gerçek 'birey' olur. Ve böyle bireylerin sonucunda rasyonel toplumlar oluşur.

Fabrika çıkışlı yapay çiçekle, doğanın kendi ritminde oluşmuş çiçek bir olur mu? Biri sapa sağlam uzun yıllar dayanabilirken diğeri koparılmanın acısıyla kendi kendini çürütür. Kısacası bize sunulan dünyanın kendisinde yapay ve suni ürünlerin propagandası yapıldığından bu yana, yaşamı Batı romantizmi içinde algılamaya başlar olduk. An denilen kavramın içini sadece mutluluk ile doldurup bunu sermayeleştirdik. Fakat anın içinde dertlerimiz de mevcuttu bilemedik.

Denge kurmak önemlidir!

Yaşam baştan ayağa dert yükü olmayacağı gibi huzur küpü de olamaz. O halde her ikisinde de bizi biz yapanın sırrına erişmek gerekir. Yaşantımıza aldığımız eş, dost ya da arkadaşımızın bize huzur katabileceği gibi dertte katabileceği ihtimalini yok saymayız. Burada önemli olan konu 'tüm bunlara hazırlıklı mıyım?' sorusunu sorabilmektir. Hazırlıklı olun ve kotanızı boş şeylere doldurmayın…

Neden sürekli mutlu olma çabasındayız?

Gel gelelim bu konuya. Fabrika çıkışlı yapay çiçek gibi dipdiri, canlı, kanlı ve her an iyi görünmek istiyoruz. İstiyoruz çünkü bunu bizden istiyorlar! Sosyal medya, klasik medya ve daha bir çok mecra; insanın yapay ve suni bir çiçek gibi güzel, diri, canlı ve mutlu olmasını arzuluyor. Peki biz böyle bir insan mıyız? Siz böyle bir insan mısınız? Kesinlikle hayır! Etten ve kemikteniz. Duygularımız düşüncelerimiz ve hissettiklerimiz var. İnsanın sosyal bir varlık oluşu kavramının ölçüsü sosyal/klasik medya mecralarının koyduğu sınırla ölçülemez tepkisini koyma vakti gelmedi mi sizce de? O halde hemen koyuyoruz. Kendini gerçekleştirmek kendinle zaman geçirmek demektir. Kendinle barışmak, kendine hak ettiğin değeri vermek demektir. Yönlendirilen değil yönlendiren olmak demektir.

Nasıl yaparız?

Kişinin kendisini gerçekleştirmesi; yaşanmış olumsuzluklara karşı kaçamak güreş yapmak değil, doğrudan kabullenmekten geçer. Uzun uzun tatillere çıkmak, zihninizi dağıtabileceğiniz aktivitelerde bulunmak kendinize verdiğiniz anlık ödülden başka bir şey değildir. Aksine yaşanan her olayı zihninizde imgeleyip: 'evet seni yaşadım, ve artık yaşamam gerekenlere hazırlık yapmalıyım' telkinininde bulunmalısınız.

Kabullenin ve Yüzleşin

Eğer insan bir başkası tarafından düşünülmüyorsa hala gerçek midir? Sorusunu sormayı adet edinin kendinize. Sizi kendi gerçeği yapmamışlardan adım adım uzaklaşmanız sizi kendi gerçeğinize ulaştıracaktır. Bunun için önce kendinizle barışın. 'Mutlu yaşam garantisi veren bir sigorta firması yok! Bu bakımdan önce kendinizle barışın. 'Doğru insan' bulduran bir dedektör yok! Bu bakımdan önce kendinizle barışın…

'Her yer güllük gülistanlık olacak' diyenlere aldanmayın! 'Kardeşlik türküsü söyleyenlere kapılmayın!' Önce kendinizle barışın ve yaşamın size sunduğu tüm ritmi kabullenin. Aldanmışlıkları, yaşanmışlıkları kabullenin ve bir kenara koyun artık. Daima şimdiye ve ilerisine odaklanın. Bizi en çok aldatanlar değer atfettiklerimiz ve sevdiklerimizdir.' der; PoquelinMolier. Bu bakımdan İnsanı kendisi kadar hiç kimse kandıramaz. Çünkü bu bir seçimdir. Seçiminizi yapın!