Bir kaç gündür Türkiye'de tartışılan bir husus var.

O husus asıl gündemi dahi gölgede bıraktı.

Terörist siyonist İsrail'in Filistin'de, Gazze’de 11 aydır acımasızca kan dökmesini, çoluk çocuk demeden, yaşlı genç dinlemeden ve kadın erkek ayırmadan katliam işlemesini dahi gündemden düşüren bir gündem var Ülkemizde.

Şu “Yemin” konusu. Şu “Yemin” gündemi. Şu “Yemin” mevzuu.

Bu konu, bu gündem birkaç gündür hararetle tartışılıyor.

Kısaca hatırlayalım.

Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde, 900 küsur öğrenciden 300 küsur öğrencinin normal ve resmi yeminden ayrı olarak ikinci bir defa yemin ederek kılıçlarını havada göstermesi konusu tartışılıyor.

O yeminin kanuni bir yemin olmadığı ve kanunsuz yemin olduğu belirtiliyor.

Normalde bir yemin edildikten sonra ikinci bir yeminin bir gözdağı verme, bir korkutma, bir darbe iması gibi anlamlara geleceği bazı yazar,  bazı siyasetçi ve konuyla ilgilenen bazı kişiler tarafından beyan ediliyor. Ortada çeşitli iddialar dolaşıyor.

Tabi bunlar birer iddia. Her iddia gibi araştırma ve incelemeye muhtaç. İncelenmeden, araştırılmadan doğrusu bilinmez.

Diğer taraf, yani bu iddiaları kabul etmeyenler tarafından da o ikinci yeminin yani normal yeminden sonraki yeminin “kendiliğinden gelişen bir olay olduğu, mezuniyet sevinci içindeki genç askerlerin heyecanlarına bağlı olarak aniden gelişmiş bir eylem olduğu ve art niyet aranmasının yanlış olduğu” belirtiliyor.

Bunlar da birer iddia. İki tarafın iddiaları kendi bakış açılardan kaynaklanıyor.

Doğrusunu öğrenmek için araştırma ve inceleme şart.

Soruşturma yapılmadan da inceleme ve araştırma yapılabilir.

Yıllarca müfettişlik yaptım. “Soruşturma, inceleme ve araştırma” nedir? Bunların farklarını iyi bilirim. Önce “araştırma, sonra inceleme ve en sonunda soruşturma” yapılır.

Bence bu tartışmanın sonlandırılması ve kafalarda istifham (soru ve şüphe) kalmaması için bu önerim yerine getirilebilir.

Ya da bu “Yemin” mevzu basit bir hadise diyerek üzerine dahi gidilmez ve yetkililer harekete geçmez

Ancak “Yemin” konusu birkaç gündür üst seviyede ve gündem oluşmuş şekilde tartışılıyorsa bunu basit bir olay diye bir kenara atmak doğru bir karar olmaz.

Konu kendi iç dinamiğinde ve dışarıdan bir müdahale olmadan en yakın amirlerince incelenip değerlendirilmelidir. Zaten o değerlendirme sonucunda mutlaka bir karara varılacak. Ondan sonra “olumsuz bir nokta tespit edilirse” soruşturma sözkonusu olabilir. Eğer bir olumsuz nokta tespit edilmezse zaten soruşturma da sözkonusu olmaz.

Şimdi bu önerimi okuyan okuyucularımdan bazıları şunu sorabilir.

Sen bu öneriyi boş ver. Senin bu “Yemin” konusundaki düşüncen nedir?

Yani birinci taraftan mısın? İkinci taraftan mısın?

Kara Harp Okulu’ndan yeni mezun olan öğrencilerin normal yeminden sonra ellerinde kılıç ile ikinci yemini etmeleri, sence bilinçli ve kasıtlı mı, yoksa kendiliğinden gelişen basit bir olay mı?

Bu soru bana sorulursa. İki cümlelik bir cevabım olur. “Bilmiyorum. Herhangi bir düşüncem yok.”

Gerçekten de bu hususta hiçbir iddia ve görüş taşımıyorum. İncelenmeden bir karar verilmesini de doğru bulmuyorum. Hatta incelenme yapılmadığı için bu hususta bu aşamada çok fazla yorum ve değerlendirme yapılmasını da doğru bulmuyorum.

Elde delil yok ve Kara Harp Okulu öğrencilerinden ikinci yemini yapanların kasıtlı olduklarına dair bir karine de yok.

Burada “kasıtlı ve bilinçli” diye yazı boyunca birkaç kez beyan ettiğim bu kelimelerde neyi maksat tuttuğumu da belirteyim. Kendiliğinden gelişmeyen, önceden planlanan durumlar için “bilinçli ve kasıtlı” diye bir tabir kullanılır. Tabi bir hususun kasıtlı ve bilinçli yapılması tek başına onun “yanlış ve hatalı” olduğu manasına gelmez.

Kastın ve bilincin “kanunlara, örf ve adetlere aykırılığı” durumunda sorun vardır. Kasıt ve bilinç, kanuna, örf ve adede aykırı değilse sorun ve olumsuzluk yoktur.

Bütün bunların ve kafalardaki istifhamın basit bir araştırmayla ya da bir ilerisi basit bir incelemeyle vuzuha kavuşacağını düşünüyorum.

İnşallah olumsuz bir durum ortaya çıkmaz.

Yazımın bu noktasında bu gündemden daha önemli bulduğum bir hususa dikkat çekeceğim.

Dünya’nın bir çok Ülkesinde ordu mensupları yüksek rütbeli subaylar darbe yapmıştır ve yapmaktadır.

Bizim Ülkemizde de “askeri darbeler yapılmıştır ve 15 Temmuz 2016 tarihli Darbe girişimine kadar da yapılması ihtimal dahilindeydi.”

Aşağıdaki soruyu Dünya geneli için soruyorum.

Demokratik Ülkelerde darbe yapılması ya da darbe teşebbüsü ihtimal dışında mıdır?

Buna da yukarıdaki soruya verdiğim cevabın aynısını tekrarlıyorum.

Neydi o cevap?Şuydu o cevap: “Bilmiyorum. Herhangi bir düşüncem yok.” Hayır, hayır, hayır. Bu cevabı bir latife olarak anlayın.

Bir cevabım var. “Demokratik Ülkelerde darbe yapılması ya da darbe teşebbüsü ihtimal dışında mıdır” sorusuna cevap mahiyetinde aşağıdaki görüş ve düşüncelerim mevcuttur.

Demokrasi ile yönetilen Ülkeler ikiye ayrılır.

1-Gelişmiş Ülkeler. 2-Gelişmemiş Ülkeler.

Gelişmiş Ülkelerde ve kendi kural ve kurumlarıyla sağlam bir demokrasi oluşturmuş Ülkelerde ordu mensupları yüksek rütbeli subaylar darbeyi aklından dahi geçirmez. Çünkü onun için bir vasat oluşmaz ki.

Gelelim diğer Ülkelere. Az gelişmiş Ülkelerde ve demokrasileri gelişmemiş Ülkelerde “darbe tehdidi ve tehlikesi her daim mevcuttur.” Maalesef böyle. Gelişmemiş Ülkelerde cahil, kaba saba adamlar (ister üniformalı, ister üniformasız) toplum için tehlike taşır.

Aşağıdaki görüşüm gelişmemiş Ülkeler için geçerlidir.

“Elinde silah olan demokrat olamaz ve siyaset yapamaz.” Demokrat olamayan ve siyaset yapamayan ne yapar? Fırsat bulursa darbe yapar.

Allah fırsat vermesin.

Vesselam.