Boğazımıza asılı, ağzımızın boşluğunda dönüp duran kemiksiz bir organdır dilimiz.
Boğazımıza asılı, ağzımızın boşluğunda dönüp duran kemiksiz bir organdır dilimiz. Yaptığı kaşık görevi ile beslenmemizi sağlayan bu cismi küçük işlevi ve tesiri büyük uzvumuzun yüklendiği görevleri saymakla bitiremeyiz. Kelimeler onunla anlam kazanır; beynimizden geçen düşünceler, kalbimize doğan duygular onunla ifade edilir. Aşkımızı, sevgimizi, şükrümüzü, duamızı, karışımızı onunla anlatırız.
Okşayanı, hoşa gideni, etkileyeni, gönül fethedeni, güven
vereni, inandıranı, yola getireni; yoldan çıkaranı, küstüreni,
çileden çıkartanı, sabır çatlatanı, kalp kıranı, nefret ettireni,
küfre batıranı ile dil, doğru yerde ve doğru zamanda kullanıldığı
ölçüde insanı kıymetlendirir. Aksi durumda kişiyi itibarsızlaştır,
yalnızlaştırır.
Kişinin akıllı, tutarlı ve güvenilir oluşunun ölçüsü dilidir. İslam
Peygamberi Hz. Muhammed; (S.a.s) “insan, dilinin altındadır”,
demiştir. İnsanı insan yapan dil, ait olduğu kişinin kimliğini ve
karakterini de belirler. Dil; âlimi, cahilden; mümini, münafıktan;
yalancıyı, sözünün eri olandan da ayırmada en büyük yol gösterici
ve rehberdir. Yüreğini sevgi, merhamet, iyilik, hoşgörü gibi
değerlerle bezeyen kişinin dili de güzelleşir. Kalbe nüfuz eden
tatlı dille, nice inat bentleri yıkılır; nice gönüller fethedilir.
Mevlana, kalbin aynası olarak gördüğü dil için; “kalbi ile sözü bir
olmayan kimsenin yüz dili bile olsa, o yine dilsiz sayılır”,
demiştir. Yine 11. Yüzyıl’da yaşayan Yusuf Has Hacib, Karahanlı
hükümdarı Uluğ Buğra Kara Han'a atfen yazdığı “Kutadgu Bilik” adlı
eserinde; “insanın süsü yüz; yüzün süsü, göz; aklın süsü dil, dilin
süsü sözdür. İnsan, sözünü dil ile söyler, sözü iyi olursa yüzü
parlar.”, ifadesi ile kalple dil arasındaki bağı vurgulamıştır.
Dilimizi tatlılaştırmalıyız. Atalarımız boşuna; “tatlı dil yılanı
deliğinden çıkartır”, dememişlerdir. Dilin gücüne inanan ve onu
etkili bir biçimde kullanan insanlar, çevrelerinde bir büyük sevgi
halesi oluştururlar. İnandırıcı, güven verici, okşayıcı bir dil, en
katı kalpleri dahi yumuşatır. Tatlı dilin halledemeyeceği mesele
yoktur. Kişinin düşünce ve davranışları, inat ve direnişleri ne
kadar olumsuz ve anlamsız olursa olsun gönül okşayıcı bir dil,
bütün olumsuz ve anlamsızlıkları ortadan kaldırır.
Dil; yalandan, gıybetten, küfürden ve diğer bütün çirkinliklerden
uzak tutulmalıdır. Dil yarası yaraların en derinidir derler ya,
doğrudur. Yalanı, gıybeti, küfrü bir tarafa bırakın önü, arkası,
boyutu, tesiri hesaplanmadan sarf edilen bir söz dahi karşımızdaki
insanda tedavisi mümkün olmayan yaralar açabilir. O nedenle ağızdan
çıkacak her söz mutlaka ölçülüp tartılmalı ve ondan sonra
kullanılmalıdır. Hz. Ali; “söz ağızdan çıkana kadar senin esirin;
ağızdan çıktıktan sonra sen onun esiri olursun”.demiştir. O halde
sözümüzün esiri olmamak için dilimiz bu işlevini gerçekleştirmeden
önce çok; ama çok düşünmek gerekir.
Makamı, mevkii, konumu ne olursa olsun bir kişinin aşağılayıcı
ifadeler kullanması, hele de küfürlü konuşması muhatabının değil
kendisinin seviyesini gösterir. Özellikle yöneticiler dillerine çok
dikkat etmelidirler. Konfüçyüs; “Bir ulusun bütün yönetimi bana
bırakılsaydı, ilkin dilini düzeltirdim. Çünkü dil düzgün olmayınca
söylenen anlaşılmaz ve yapılması gereken yapılmadan kalır, böyle
olunca töreler ve sanat geriler, adalet yoldan çıkar, halk
çaresizlik içinde kalır. İşte bundan dolayı söylenmesi gereken
başıboş bırakılamaz. Bu her şeyden önemlidir.”, der.
Küfür, dilin en aşağılık kullanımıdır. Kişilik ve davranış
bozukluğu olan insanların başvurdukları küfürlü konuşma;
bilgisizliğin, aczin ve saldırganlığın tezahürüdür. Başkalarına
hakaret etmek ve aşağılamakla kendilerini yüceltmeye çalışan bu tür
insanlar sorunlu insanlardır ve elbette zaman içerisinde
itibarlarını kaybederek yalnızlaşırlar.
Kısacası insanı abad ettiği kadar berbat da eden dil, bulunduğu
ağzın sahibinin seviyesi ile birlikte aklına ve kişiliğine de ayna
görevi yapar. Sokrates’in; “konuş, kim olduğunu söyleyeyim" sözü,
başın dil ile tartılığının ifadesidir. Biz yine bir iletişim aracı
olan dilin bu en önemli işlevini yani sözü ve sözün tartısını,
sözün ustası Yunus’a bırakalım;
“Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz
Kişi bile söz demini, demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini, sekiz cennet ede bir söz”