Türkiye’de yaşayan insanlar olarak hepimizin gençliğin nasıl yetiştirilmesi gerektiği konusunda kaygıları var.
Türkiye’de yaşayan insanlar olarak hepimizin gençliğin nasıl yetiştirilmesi gerektiği konusunda kaygıları var. Bu kaygıları bir müddet daha taşıyacağız. Çünkü bu kaygıları gidermek için henüz ciddi bir çalışma içine girmedik. Eğitim felsefemiz eskidi. Yeni bir anayasadan daha acil olarak yeni bir eğitim felsefesine ihtiyacımız var. Gelgelelim hiç kimse bu felsefeyi kuracak adımları atmıyor. Milletçe eğitimin özüyle değil de kabuğuyla ilgileniyoruz. Ülkeyi yöneten her siyasi görüşten partiler de öyle. Aynı sınavın adını 40 defa değiştirerek daha yeterli bireyler yetiştirebileceğimizi düşünüyoruz. Nasıl bir nesil istediğimizi bilmiyoruz. Mehmet Akif’in “Asım”ı ile Tevfik Fikret’in Haluk’u arasında bir yerlerdeyiz.
Altın nesil aslında her türden dünya görüşünün ideal insanı “altın nesil” olarak adlandırılabilir. Peygamberimiz tarafından yetiştirilmiş ilk İslam nesli ve sahabeler de kastedilmiştir. Bazı hadislerde kıyamete yakın bir zamanda sahabelere benzer altın neslin tekrar yetişeceğinin işaretleri vardır. Türkiye’de altın nesil Gülen grubunun ideal nesli olarak da bilindi. Bu altın nesil ne dereceye kadar gerçekleşti bilinmiyor. Gülen hareketi hükümet ve devletle sorunlar yaşayarak gücünün önemli bir bölümünü kaybetti. Bugünlerde ise ideal gençlik anlayışından çok siyasi açıdan tartışılmaktadır.
Çağdaş gençlik diye özetlenebilecek gençlik anlayışı Osmanlı imparatorluğunun son yüzyıllarından başlayarak gelen bir sorgulamanın ürünü. Türkiye Cumhuriyeti ile de ete kemiğe büründürülmüştür. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin(Eski Türkiye) en büyük övünç kaynağı da kuşkusuz oluşturmaya çalıştığı bu insan tipidir. Evet, eski Türkiye bütün imkânlarını seferber ederek çağdaş bir insan tipi oluşturmaya çalıştı. Kılık kıyafetten tutun da medeni kanuna kadar her şey düşünüldü. Bu durum 10. Yıl Marş’ında “10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaşatan” diye özetlenmektedir.
Çağdaş gençlik nasıl bir gençliktir? Bu insan tipi şeyh ve hocaların peşimden gitmeye gerek duymayan, aklını kullanabilen, aydınlanmış, sorgulayan bir insan tipidir. Laik bir insan tipidir. Avrupa’ya açıktır…. Çağdaş gençlik dindar değildir. Olsa bile dindarlığını olabildiği kadar saklar. Dindarlığından çıkar sağlamaya çalışmaz. Namaz kılıyorsa çantasında başörtüsü ve etek taşır. Ama başı açık dolaşır. Çağdaş gencin babası veya dedesi hacca gitmiştir. Kendisinin gitme planları pek olmaz. Belki çok yaşlandığında gider. Kuran okumayı bilmez. Sokakta bir çarşaflı gördüğünde o kişinin ne kadar cahil olduğunu düşünür… Çağdaş genç için başörtülü bir bayanın doktor ya da öğretmen olması tuhaftır. Çağdaş gençliğin iç ve dış kaynakları elbette vardır. Mesela içte yüzeysel dindarlıktır. Saltanattır. Dinden geçinen ve sayıları artmış olan çıkarcı, bozuk mezheplerdir. Dışta ise dünyadaki çağdaş ve özgürlükçü akımlardır.
Çağdaş gençlik projesi Türkiye’de tutmadı. Tutmuş olsa idi bugün bu satırlar yazılmazdı. Evet, çağdaş gençliğin Türkiye’ye uygun olmadığı çok sürmeden anlaşıldı. Bu model gençleri çelişkilerden ve buhranlardan kurtaramadı. Gençler kendilerini ne doğuya ne batıya ait hissettiler. Çağdaş genç ölü doğdu. Batılılaşmaya çalışan Türk gençliği batılıların her türlü çağdaşlaşmaya rağmen Hıristiyanlığı ve mitolojiyi kodlarında taşıdığını fark edince tekrar tarihine, dinine ve geleneğine döndü. Elindekinin kıymetli olduğunu anladı. Tarihi ve inançlarıyla barışma kararı aldı.
Dindar Gençlik’in temelleri Mehmet Akif Ersoy’un “Asım’ın Nesli” Necip Fazıl Kısakürek’in “Gençliğe Hitabe”, Bediüzzaman’ın “Nesli Cedid” kavramlarında aranabilir. Hükümetin “dindar gençlik” diye özetlediği modeli yüzeysel anlamamak gerekir. Dindar gençlik kavramı gençlik modelleri konusunda hükümetin var olan boşluğu görmesi sonucu aldığı bir karar. Aynı zamanda oluşturulması için imkân ve bütçe ayrılan bir gençlik projesidir. Gençlik merkezleri, bilgi evleri, imam hatip okullarının sayısının arttırılması, cemaatlerin desteklenmesi, sinema, tiyatro, televizyon gibi medya imkânları ve okullardaki din eğitimi ile ilgili seçmeli ders sayılarının arttırılması gibi çalışmalar ile bu amaca hizmet edilmektedir. Öncelikle bu çalışmaların gerekli ve anlamlı olduğunu ifade etmeliyiz. Unutmamak gerekir ki; halkımız çocuklarının dindar olmasını istiyor. Halkımız dininden, dilinden, tarihinden ve geleneklerinden kopuk bir nesil istemiyor. Sahip olduğunun kıymetini bilen bir gençlik istiyor. Dindar gençlik projesi halka hizmettir.
Peki dindar gençlik projesi ne âlemde? Bu proje uzun vadede tutar mı? Tutması bazı şartlara bağlıdır. Bu şartların başında kendini revize edebilmesi gelmektedir. Eleştirilere açık olmalıdır. Dindar gençlik eleştirisi için erken mi? Bence değil. Çünkü halkımız bilgi değil bilinç istiyor. Çocuklarının dindar olmasını istiyor ama imam hatip liselerine gitmesini istemeyebiliyor. Kabuk değil öz istiyoruz. Dindar bir insan başarısı yüksek olan bir düz liseyi bir imam hatip lisesine tercih ediyor. Evet, Necip Fazıl’ın ifadesiyle “kaba softa ve ham yobaz” olmak istemiyoruz. Dinimizi bilmek istiyoruz ama din adamı olmaya mesafeli bakıyoruz. Dini hayatın parçası olarak görmeye yatkınız, dini meslek olarak görmüyoruz. İmam hatip lisesine doktor olmak için gidiyoruz. İlahiyat fakültelerine imam olmak için değil daha çok öğretmen olmak için gidiyoruz.
Bu anlamda halkın talepleri açıktır. Dindar gençlik projesinin kalitesi arttırılmalıdır. Gerekirse pilot uygulaması yapılmalıdır. Toplumda dindar gençlik istemeyen azınlığın korkuları azaltılmalıdır. Her kesimden insanı rahatlatacak ortak nokta bulunmalıdır. Eski Türkiye de dikkate alınmalıdır. Eskinin ideal bireyleri yeni Türkiye’de yalnız kalma tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmamalıdır. Eski Türkiye’den Yeni Türkiye’ye geçiş yumuşak olmalıdır. Eski Türkiye’nin entelektüel birikimi yok sayılmamalıdır, bir yol bulunup kullanılmalıdır. Osmanlı’dan cumhuriyete geçilirken yapılan topyekûn yok sayma hataları tekrar edilmemelidir.