ABD Mİ RUSYA MI !?

Birçoğunuz için garip ve hatta anlaşılmaz bir başlık gibi göründüğünün farkındayım. Bu farkındalığım sebebiyle başlayayım neden böyle bir başlık attığımın içini doldurmaya.

Son günlerin en popüler konusu, ABD’nin Suriye’den çekileceği iddiasıdır. Bir an için bu iddianın gerçek olduğunu varsayarak bu tez üzerinden gidelim.

Bir evvel ki ‘’ Güney sınırlarımız ‘’ başlıklı yazımızda, Türkiye’nin, ABD’nin varlığına bir itiraz etmeyip, ABD’nin pkk-pyd’ye verdiği desteğe itirazlarının olduğunu dile getirmiştim. Geldiğimiz noktada ise ABD’nin çekilme kararı Türkiye tarafından memnuniyetle karşılanmış ve sanki bir zafer kazanılmış edasıyla pazara sürülmüş durumda. Oysa bundan sonra ki süreç çok daha karışık, karmaşık ve içerisinden çıkılmaz sorunlara kaynaklık edecektir. Daha büyük karın ve baş ağrılarının başlama arifesindeyiz. Zira ABD’nin çekilmesi sonucunda Türkiye’nin harekât kabiliyet ve imkânının arttığını savunanların, kısa bir zaman sonra nasıl tornistan ettiklerine hep birlikte şahit olacağız. Zira meseleyi sadece ABD’nin çekilmesi ile sınırlı tutarak, bu sorun istediğimiz gibi çözüldü demek, sorunu ve sahayı doğru okuyamamışlığın bir göstergesidir. Dengeleyici bir unsurun kalmaması sonucunda, esasen önü açılan, imkân ve kabiliyeti artırılan bizatihi Rusya’nın kendisi olmuştur.

Şuan için Rusya ile olan iyi (!) ilişkilerimiz sebebiyle, kimseler böyle bir tehlikenin farkında bile değiller. Rusya ve İran konsolidasyonu, ilerleyen süreçte nasıl daha büyük sorunlar doğuracak hep birlikte göreceğiz. Hele hele birde, Suriye’nin kendi gücünün de bu boşluğu doldurmaya kalkışması, sorunların tamamen karmaşık hale gelmesinin son halkası olacaktır.

Rusya, sahada mutlak hegemonik bir güç olmanın verdiği hoyratlıkla gerçek yüzünü, gerçek emellerini çok acı ve net şekilde gösterecektir. Bu durumda geleceğiz kırk katır mı kırk satır mı !?çıkmazına.

Evet, ABD’nin burada oluşu ve pkk-pyd ile olan ilişkisi Ülkemiz için önemli sorunların sebebi idi. Ama her ne kadar böylesi derin sorunlar baş göstermiş olsa da, en nihayetinde iki NATO ülkesi olmamız dolayısıyla, bir nebze de olsa kendi içerisinde bir fren mekanizması taşımaktaydı. Olası karşı karşıya gelme durumunda, sistem içerisinde bir şekilde devreye girecek, arabuluculuk üstlenecek kurum ve kuruluşların varlığı bir gerçek olarak orta yerde durmaktadır. Bu durumun Rusya ile yaşandığını hesaba katarsak, olayın nasıl seyir izleyeceğini kestirmek pek kolay değil. Hele hele de, ABD’nin gidişini davul zurna ile kutlayıp, sıkışınca tekrar ABD ( NATO ) çığırtkanlığı yapmak, hem ciddiyetsiz bulunacak ve hem de komik bir hal arz edecektir.

Eğer soruna kalıcı bir çözüm bulunmak isteniyorsa, bu durumun tek muhatabı Suriye’nin bizatihi kendisi idi. Eğer ev sahibini devre dışı bırakıp kiracılar ile iş tutacak olursanız, olası her türlü saçmalıklara da kapı aralamışsınız demektir. Bir başka deyişle, vesayet savaşlarına, vesayet anlayışına karşı çıkıp, bir başka vesayetçiye meşruiyet kazandırmak önemli bir çelişkidir.

Gitmesi gereken sadece ABD değil, beraberinde Rusya’nın da çekilmesini en yüksek şekilde dile getirmeliydik. Rusya, ben Suriye tarafından davet edilmiş ve dolayısıyla meşru bir gücüm gibi bir açıklamaya sığınacak olursa, bu durumda İran’ın da ABD ve diğer Devletlerin de sığınacak bir argüman bulmaları elbette zor olmasa gerek.

Oysa sorun en başından Suriye ile birlikte bir çalışmaya evrilmiş olsa idi, dışarıdan hiçbir müdahaleye gerek kalmaksızın çözülmüş olması içten bile değildi. Hala ve hala inat ve ısrarla Suriye’nin yönetimini dışlayarak, görmezden gelerek, meşru bulmayarak hatalar zincirine bir halka daha eklemekteyiz. ABD, çekileceğini henüz açıklamışken, Suriye ordusunun harekete geçmiş olması, bir takım yerlere yerleşmesi, bahsettiğim kaos ortamının da habercisi niteliğindedir. Zira az evvel de söylediğim gibi, ABD’nin çekilmesi sonrası pkk- pyd ile çatışma ve onların bertaraf edilmesinden hemen sonra, devasa bir alanın kontrol edilmesi gibi çok daha büyük bir sorun ile karşı karşıya kalacağız. O süreçte, Rusya ve İran’ın gizli desteğini almış Esad’in, kontrolümüzde ki alanlara dair harekât girişiminde bulunacağı da asla ihtimal dışında değildir. Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık misali bir girdap ile karşı karşıyayız. Bundan sonraki sürecin bir evvelkinden daha kolay olacağını iddia etmek, akılla izahı mümkün bir şey değildir.

Ne ABD ne Rusya. Hem ABD hem Rusya..!

Ya her ikisini de reddedecek ya da her ikisini birbirini dengeleyen unsurlar olarak görüp bu minval üzere sıkı ve sağlıklı bir diplomasi yürüteceğiz. Ya da sadece Türkiye ve Suriye’nin yan yana gelerek ve özelliklede geçmiş sekiz yılın yaşattığı acılardan da ders alarak baş başa vermelerinden başkaca seçenek yoktur. Bu başbaşalık reddedildiği sürece üçüncü, dördüncü, beşinci Devletlerin varlığını kabul etmek zorunda kalacağız.

Hülasa, ya ABD de kalsın ya da Rusya da gitsin…