William Shakespeare Hamlet’i kaleme alırken günümüzde bizi zorlayan yaşam pratiklerinden söz ediyor bir bölümde; “Kim dayanabilir zamanın kırbacına? Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine. Sevgisinin kepaze edilmesine, kanunların bu kadar yavaş oluşuna. Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine… 

William Shakespeare Hamlet'i kaleme alırken günümüzde bizi zorlayan yaşam pratiklerinden söz ediyor bir bölümde; 'Kim dayanabilir zamanın kırbacına? Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine. Sevgisinin kepaze edilmesine, kanunların bu kadar yavaş oluşuna. Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine…

Evet, Shakespeare böyle diyordu. Haksız sayılmazdı sitemlerinde. Üzülmüşlüğün ve kırılmışlığın, yerini gösteriyordu satırlarında bizlere.

Aslına bakacak olursak kaybedilen hiç bir şey olmamalıydı. Sıfır vergiyle doğmuştuk ve sıfır vergilerle yaşamamız gerekiyordu. Çıplak bedenimizi sunileştirmiştik.

Daha fazlasını arayış, ellerini doldurmak isteyen cehalet sınıfının talepkar arzuları sayesinde çatışma doğmuştu. Yayılmacılık ve sahip olma isteği, arzunun doyumuna ulaşma isteği de mutluluk yolunda ortaya çıkmıştı. Bu tür arayış bencilliğin beklentilerini doyurmak maksadı taşımalıydı 'bizce.'

'Peki, ne yapmalı da mutluluğu elden bırakmamalı, mutluluk insanın elinde olan bir şey mi? Bazen elde olmayan sebeplerle mutsuz olsak da mutluluğu bir yaşam tarzı olarak benimsemek gerçektende bizim elimizde mi?Bana göre soruların cevabı Evet!

Hayata olumlu bakmanın ve bardağın boş değil de, dolu tarafını görmenin çok faydası vardı ama rasyonel olmaktan vazgeçmemek şartıyla…

Her zaman gülümserseniz, hayat da size her zaman gülümser. Bunu yapabilmenin en kolay yolu ise içinde bulunduğunuz durumdan şikayet etmemektir. Kabullenin demiyorum yanlışları, kuru naz yapmayın sadece ve gülümsemenizi eksik tutmamaya gayret edin.

Unutma!Tebessüm etmek peygamber mirasıydı bizlere. O zaman hiçbir şey için kendimizi üzmemeliydik, mutlu olmak için sahip olduğumuz şeylerin değerini bilmeliydik ama bunu mutluluk tacirlerine yem etmemeliydik!

Üzüntü içinde kederle kıvranan insanların acılarından mutluluk adına para kazanan cahil 'us insandan uzak durmalıydık. Çünkü onun için sadece kendisi vardı. Emer seni, yutar ve huzurunu sömürür. Onlar elem, negatiflik ve despotluk satıcılarıydı bir bakıma. Sakın ola satın alma! Unutma! Mücadele vardır ve yadsınamaz. Bunu kabul edebilme erdemi ise huzura ulaştırır insanı.

Aydınlanmak; gündüzün yanıltıcı parlaklığında olacak bir şey olmamıştı. Karanlığı hissedenler aydınlanmanın yolunu bulabilmişlerdi sadece. Bu böyle oldu ve yine öyle olacak…

Mutluluk, geleceğin imarı adına şu an için tasarladığımız bir şeyse, aynı oranda mutsuzluğun tasarısı da şu an için yapılıyordur. Hedef koymak, istemek, sahip olmak gibi hislerin şu an için canlılığı gelecek yılların mutluluğu olarak aktarılır. Çok çalışmadan zengin olunamayacağı anlayışı aşılanır. Yıpranma ve iş kaygısının verdiği somurtuk hayat prensipleri bu metaforla zerk edilir. Sen istemezsen bunu sana yapabilecek kimse yoktur. Red edebilme ve tepki koyma kültürünü geliştir. Evine giren hırsızın eşyalarını çalmasına izin vermediğin gibi huzur emicinin mutluluğunu çalmasına izin verme. Cahil mutluluğuna ise hiç aldanma. Çünkü beklentisizlik huzurun gerçek adıydı.

Cahilin Mutluluğu ise; insanın içinde patlamaya hazır bulunan hazdan başka bir şey değildi. Onlar için; tüm kapılar istekte birleşir. Sahip olabilme de başlıyor mutluluk kavramının bütünlüğü. Beklentilerde ve hayallerde saklı mutluluğun doyumu cahiller için.

Andre Mauroi der ki; ' İnsanın beklemekte olduğu mutluluk, tatmakta olduğu mutluluktan daha güzeldir.' Beklentinin vereceği haz duygusunun doyumuna atıf yapılır burada ve sonrası işlenmez. İyi bir üniversitenin hatırı sayılır bölümünü kazanma beklentisi ya da düşünü kurduğu evliliğin gerçekleşmesi beklentisinin sonuca ulaşmasında ya da sonuca ermemesinde karşılaşılan mutsuzluğu işlemez. Beklentinin kendisini müspet hale çevirmek her zaman insanların işine gelmişti. Beklentileri uğuruna kendini kandıran bir oyuncuya dönüşür insan. Cahilin mutluluğunda hayat başka ne olabilir ki? Başkasının, başkasından ve kendinin kendinden beklentileri olmadığı dünya çok sıkıcı olurdu onlar için.

Hayaller ve onu süsleyen isteklerin, ihtiraslarının henüz mutlak mutluluğa ulaştırmadığı gerçeği ile yüzleşme cesareti ancak erdemlilerde olabilirdi. Yoksa mutluluk anın tadına varabilmekten daha fazlasıydı. Geçmişin ve geleceğin bilgisini iyi kavrayabilmekti.

Huzurla yoluma bakmak istiyorum diyebilmeniz için şu soruyu kendinize sormalısınız. Bize dayatılan şu basmakalıp pratikleri yok edip parçaladığımızda ve yarı saydam olanı saydam hale çevirdiğimizde neler değişebilir? Yaşam romanının kahramanı kim?