Millet olarak hep birlikte bu acı duruma acıdık, bu acı çeken ve yakınlarını bu maden ocağında kaybeden insanlarımıza acıdık. Bunu ne kadar becerdik onu da bilmiyoruz. Ateş düştüğü ocakları yaktı. Bizler bu ocaklarda yanan ateşe ne kadar su serpmeye çalıştık. Yoksa bu acı düşen ocakların acı ve kederini daha da mı acı hale getirdik. İnsan olarak kendimizi ne kadar sorguladık. Bu ülkede nefes alan her insan olarak bu acı ve kederin ne kadarını kendimize pay olarak çıkarmayı becerdik.
Ülkemizde bu acı ve kederler ne zamana kadar devam edecek diye düşündük mü? Düşünen varlık olarak bu acı durumların yaşanmaması için nasıl bir insan tipi olmamız gerektiğini düşündük mü? Yalan söyleyen birey ve toplum olduğumuzun farkında mıyız? doğru söylemeyi kural haline getiremeyen bir toplum olarak daha ne zamana kadar yalan söylemeye devam edeceğiz. Yalan söylemenin yüce yaratıcımız tarafından yasaklandığına ne zaman inanacağız. Görünüşte yüce yaratıcı iman etmiş ve onun huzurunda yalan söylemeyecek ve doğrudan yana olacak diye sözleşme yaptığımız halde her birimiz yalan söylemeye devam ediyoruz. Yüce yaratımız ey kullarım siz yalan söylemeye devam ederseniz sizin başınıza gelecekleri bekleyiniz dediği halde biz bu çirkin yolda devam ediyoruz.
Gerçek anlamda inanan bir birey ve toplum olmadıkça bu dünya da doğru işler yapmadıkça huzur ve güvenimizi sağlamak mümkün olmayacaktır. Yalan söylemeyi siyaset olarak kabul ettiğimiz sürece bizim huzur ve güven içinde yaşamımızı sürdürmememiz mümkün değildir. Problem yüce Allah'ın emir ve yasaklarına uymayan icraatlarda bulunmamızdır. Bu konu da bizler yüce yatandan yana olmadıkça doğru ve dürüst olmanın imkanı yoktur. O zaman her şeyden önce doğru dürüst olarak iman etmek ve imanımız gereğince yalan söylemekten alı koymak her birimizin görev ve sorumluluğudur. Bizim asıl problemimiz budur. Yaşamımız süresince kendimizle yüzleşmeyi beceremeyen bir birey ve toplum olduk. Yalan söylemeyen bir toplum yetiştirmeyi beceremedik.
Doğruyu söylemeyi kendimize uygun görmedik ve doğruyu söyleyenleri aramızdan yaşatmadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Bu yalan söyleme devam ettikçe yüce yaratan bize yardımcı olmayacaktır. Çünkü biz onun isteği ölçü de insan olamadık. Onun isteği insan olmaya mecburuz. Yüce yaratan yüce kitabında ey inanlar iman ediniz mesajını bize verdiği halde biz bu yüce mesajı anlayacak ve kavrayacak düzeyde ve bilgi de değiliz. Yüce Kura-nı Kerimi okuyoruz fakat onun bize vermek istediği mesajı anlayacak zeka düzeyine ulaşmadığımız için onun mesajını yalan ve dolanlarla ve kendi düşüncelerimizle daha sıkıntılı hale getiriyoruz. Birbirimize karşı samimi değiliz. Birbirimiz aldatma peşindeyiz. Bugün söylediğimizi yarın veya bir başka ortamda inkar ediyoruz. O zaman yüce yaratan bizim yalancı ve sahtekar olduğumuzu bildiği için bize yardım etmiyor. Yapılacak nedir diye sorarsanız yalansız ve hilesiz bir imanla işe başlamaktır.
Bu dünyada hesap vermeyi kendimize fazlalık görmekteyiz. Etrafımızda bir sürü dalkavuk ve riyakar dolaşmaktadır. Bunlar sürekli bizim yalan söylememizi bize empoze etmektedir. Başka şeytana gerek yok bu iki ayaklı şeytanlar etrafımızda dolaştıkça ve onları dinledikçe biz yalan söylemeye devam edeceğiz. Bizler yalan söyledikçe Yüce Allah bizi sevmeyecektir. O bizi sevmedikçe biz hata etmeye devam edeceğiz. Bir insan ki kendisiyle hesaplaşmıyor sa, yüzleşemiyorsa, sözleşmiyorsa o insanın doğruyu bulması ve doğru iş yapmasının imkanı yoktur.
Her İşlerimizi birimiz doğru olarak yapmazsak o işlerde verim almak, işlerin huzur ve güvenini sağlamanın imkanı yoktur. Ondan sonra birbirimizi öldürmek ve yaşamına son vermenin nedenler hazırlarız. Her birimizin dünyasına kapitalist para kazanma hırsı yerleşmiştir. Bu kapitalist para kazanma hırsı biri birimizi sömürmede ön plana çıkmıştır. Bu çok kazanma ve çok harcama hırsı güvenli, huzurlu iş ortamlarını kendi elimizle yok ediyoruz. İş güvenliğinin olmadığı ortamlarda huzursuz olmaya ve sonuçta bunu canımızla ödemeye başlarız.
Bütün bu olumsuzluklardan ders alacaksak her birimiz bulunduğumuz noktadan işe başlayarak yapmakta olduğumuz işlerimizi doğru zamanda, doğru yerde ve doğru olarak yapmak durumundayız. Çünkü yüce yaratan bizden bunu istiyor. Bu dünyada işini doğru yapanların işinde sıkıntı yok. Bizler işimizi doğru olarak yapmadığımız için sıkıntı bizdedir. Vicdanlarımız karardığı için doğru söylemiyor ve yalan söylemeye devam ediyoruz. Yüce Mevla her seferinde bize yalan söylemeyiniz, işlerinizi doğru ve dürüst yapınız dediği halde biz hatalı yolda devam etmekteyiz.
Doğru dürüst işler yapmadığımız için düşüyor ve yaralanıyoruz. Ondan sonrada bu işi başka yerlerde ve başka noktalarda sebep arıyoruz. Bu gerçek arayış olmuyor. Vicdanlarımızı sorgulama yerine başkalarını sorguluyoruz. Bütün bu Sıkıntılardan kurtulmak başkası ve başkaları gibi huzur ve güven içinde yaşamak istiyorsak yeni baştan iman edecek ve bir daha yalan söylemeyecek bir yaşam tarzı içinde olmaya gayret etmeliyiz. Yalanı ve dolanı sanat haline getiren bir birey ve toplum olmaktan vaaz geçmeliyiz. Bunu yapmadığımız sürece işlerimizin düzenli olmasının çaresi yoktur.
İnsanımızın huzur ve güveni için insanımızı sömürmekten vaaz geçmeliyiz. Yapmakta olduğumuz her işte önce insan ve insanlık ön planda olmalıdır. İnsanlığın olmadığı hiçbir işte olmamalıyız. İnsan kutsaldır. Her şey insanlık için olmalıdır. İnsanı sömürenlere dikkatli olmalıyız. O sömürü düzenine müsaade etmemeliyiz.
Birey olarak bu ahlak ve etik değerlere sahip olmalıyız. Kendi nefsimizin zoruna gidenleri başkasına uygun görmemeliyiz. Her insanın yüce yaratanın bize emaneti olduğunu bilmek insanı görev ve sorumluluğumuzdur. Yüce yaratana tüm vücudumuz, tüm düşünce yapımızla ve tüm icraatımızla iman etme gibi bir sorumluluğumuz vardır. Yüce yaratandan korkmalıyız. Galiba bu konu da sıkıntılarımız vardır. Yüce yatandan korkma yanında bir başkasından korkuma ve korkulara sahip olduğumuz endişesi hakim durumdadır. O zaman yüce yaratana karşı yeni baştan imanımızı tazelemek gerekmektedir. Yüce yatanla olan irtibatımızı yeni baştan sorgulamak gerekmektedir. Her an kendimizi sorgulamak görev ve sorumluluğumuzdur. Bu konu da ihmal içinde olmak bize ve yapmakta olduğumuz işlere sıkıntı getirmektedir. Yaşamımıza da sıkıntı vermektedir.
Dünyalık işlerimizi huzur ve güven içinde yapmak, insan olarak birbirimize zarar vermeden bu uzayda yaşamak için birey olarak doğru ve dürüst işler yapmayı kendimize ahlak haline getirmek durumundayız. Medeni dünya da yer alanlar bunu yapıyor. Her kes kendini sorguladığı için doğru işler yapıyor. Bizim ülkede ise tam tersi her kes başkasını sorguluyor. Hata burada bu hatayı bir an önce bırakırsak o zaman yüce yatandan doğru çalışmalarımıza büyük katkı sağlayacaktır. O zaman yaşamımız huzur ve güven içinde geçecektir.
İşlerimizi doğru ve dürüst yaptığımız derecede güven içinde olacağız. İşin sigortası budur. Artık biri birimizi suçlama hastalığından kurtulmak her birimizin görev ve sorumluluğudur. Bunun zamanı geldi ve geçiyor. Deniz bitmek üzere ve sermaye tükenmek üzeredir. Her seferinde sorumluluğu başkasına atmak sorunu çözmüyor, sorunu daha karmaşık hale getirmektedir.
Yüce Allah sorgulama yaparken, zenginler, bilge insanlar, hükmedicileri ve yöneticileri daha çok sorgulayacağım demiyor mu? Bunun bir sebebi olmalıdır. Bunun sebebi birey hakları, bireyin huzur ve güveni bu insanların elinde olduğu için değimlidir. Yoksa sıradan insanların ne sorumluluğu vardır? Sorumsuz insanların işleri yönlendirmesi ve hatalı işleri düzene koyma yetki ve etki alanı ne kadardır ki! Onun için biz bilge insanların, yöneticilerin, hakim güçlerin ve zenginlerin sorumluluğu vardır. Onun için bu sınıfların kendini sorgulaması önemidir.
İşin bir başka yönü İslam dünyası dışında kalan toplumlar sürekli İslam dünyasında yaşayan bizleri sorgulamaktadır. İslam dünyasına şu suçlamayı yapmaktadırlar. Dininizin kutsallarına neden uygun davranmıyorsunuz diyorlar. Hata ve yanlışlıklar bu işin neresinde diyorlar. Dünyalık işlerinizi neden yanlış ve hatalı yapıyorsunuz diye her seferinde soruyorlar. Bu günkü İslam coğrafyasında işlerin doğru yapılmasının, huzur ve güvenin olmasının nedeni İslam coğrafyasında yaşayan toplum ve bireylerin yüce Allah’la olan bağlılık sıkıntılardan kaynaklanmakta olduğunu bilmek durumundayız. Bu tutum ve davranışlarımızla yüce Allah'ın dinine ve yüce kelimettüllah’a zarar vermekteyiz. Yüce dinimize zarar vermeye onu yanlış ve hatalı insanlığa sunmaya hakkımız yoktur.
İslam dünyası ve coğrafyalarında yaşananların insanlık karnesi iyi değil onun için her yönüyle dökülüyor ve insanlık açısından zulüm yaşamaya devam etmektedir. Bu karnemizi düzeltmek için İslam dünyası doğruya gelmek ve doğru işler yapmak zorundadır. Yoksa İslam dünyası bu sıkıntıları atlatmasının imkanı yoktur. İslam dünyasının karnesi, sahtekar, yalancı, yobaz, tahammülsüz, çirkin, helal ve haramı birbirine karıştıran tutum ve davranışlarıyla insanlığa yardımcı olmasının imkanı yoktur. İslam dünyası hak ve hukuktan yana olmak durumundadır. Haktan ve hukuktan yana olmazsa bu yüce dine zarar vermeye devam edecektir. O zaman İslam dışı toplumlara eleştirme fırsatı tanımış olmakta sorumluluk altında kalmaya devam edeceklerdir. Bu da İslam dünyasının karnesinin daha kötüye gitmesi demektir. O zaman daha çok zulüm, daha çok insan ölümü, daha çok huzursuzluk olacaktır. Onun için İslam dünyası doğruya gelmek zorundadır. Problem buradadır. Bu problemi görmek ve İslam'ım her kes yüce mesajlara dikkat etmeli ve buna göre yaşam tarzı belirlemeli ve yaşamalıdır. Sakatlık İslam'ım bizlerin anlayışındadır. Bu anlayışlarımızı yüce kur-ana uygun getirmek zorunluluğumuz vardır. Bunu en kısa ve en hızlı bir şekilde yerine getirmek durumda olduğumuzu bilmeliyiz. Yoksa sınıfta kalmaya devam edeceğiz. O zaman dünya da söyleyecek sözümüz olmaz.
Sonuç olarak sorun biz insanlardadır. Biz kendimizi düzeltmedikçe yüce Allah bizi düz etmeyecektir. Talep ve isteklerimiz doğruluktan yana olmalıdır. Doğru işleri yapmaya söz vermeliyiz. Helal ile haramı birlikte icra etmekten vaaz geçmeliyiz. Aşırı dünya malı sevgisinden uzak durmalıyız. Hakkımız olmayana el uzatmadan yaşamamıza yön vermeliyiz.
Aramızda hak, hukuk ve adalet terzisine dikkat etmeliyiz. Yüce yaratanı kızdıracak davranışlardan kedimizi alı koymalıyız. Şımarıklığı bırakarak hakka teslim olmalıyız. Güç elimizde ise gücü adaletli, doğru dürüst kullanmalıyız. Haktan ayrılmadan, yalansız, dolansız işlerimizi yapmanın yoluna girmeliyiz. Emeğe saygılı olmalıyız. Emeğini helal kazançtan kazanana yardımda bulunmalıyız. İnsan vampirlerin fırsat vermemeliyiz. Hesap vermesi gerekenlerin hesap vermesi için ortam vermeliyiz. Zalimlerin yanında yer almadan doğruların yanında yer almalıyız. Güçlüden yana değil haklı da yana olmayı ahlak haline getirmeliyiz. İnsanımızı bu doğru değerler üzerine yetiştirmeliyiz. Bu değerler üzerine eğitim öğretim yapmalıyız. Medeni toplumlara bakmalıyız. Onlar bu işleri nasıl ve ne şekilde yapıyorsa bizde onları yapmalıyız. Yüce dinimizi bize anlatanlar daha çok dikkatli olmalıdır. Ülkemizde din adamları kendini sorgulamalı ve kendilerin ne kadar haktan ve hukuktan yana olduklarını test etmelidirler. Ne kadar Allah'tan korktuklarını test etmelidirler. Hakkı zamanında ve yerinde ne kadar cesaretle söyleyebildiklerine bakmalıdırlar. Din adamların hakka bakışları önemlidir. Hakkı gizlemeden bu topluma anlatmaları önemlidir. Onların tutum ve davranışları çok önemlidir. Onların model olma durumu daha çok önemlidir. Onların hak ve hukuktan ayrılmaması daha önemlidir. Söylemleri ve icraatları ne kadarı hakka ve hukuka uygundur buna bakmanın zamanı geldi galiba.
Yoksa medeni dünyada yerimizi almamız mümkün değildir. O medeni dünya her seferinde bizi insanlık dışı davranışlarda bulunduğumuzu söylemektedir. Bizi dinimizin kural ve kaideleriyle bizi vurmaya devam edeceklerdir. Bu durumda bizde davranışlarımızın yüzünden yüce dinimize zarar vermeye devam edeceğiz. Bundan bir an önce vaaz geçmek durumundayız.
Bu soma maden ocağında yaşamını yitiren insanımıza Allah'tan rahmet, ailelerine sabırlar diliyor. Sakat kalan tüm insanımıza sağlık ve afiyet diliyor. Bundan sonra insanlık bu tür dramları yaşamamalıdır. Yaşamaması için her birimiz üstümüze düşen görev ve sorumluklarımızın yerine getirmeliyiz. İnsanımızı iyi eğitmeliyiz. Birbirimizi sevmeliyiz. Birbirimize insan gözüyle bakmalıyız.
Birbirimizin derdine çare olmalıyız. Aşırı dünya malı sevgisinden vaaz geçerek önce insanımızı mutlu kılacak ortamlar hazırlamalıyız. Aşırı para kazanma hırsına kapılarak insanımızı uygun olmayan ortamlarda çalıştırarak onları sömür memeliyiz. İnsanı değerleri ön planda tutarak iş yapmalıyız. İş güvenliği ve iş sağlığını daim her şeyin üstünde tutmalıyız.
Haksızlıktan yana değil haktan yana olmalıyız. Yasa ve kanun önünde her kesin eşitliğin sağlamalıyız. Yasa ve hukuku her kes için uygulamalıyız. Güçlüden yana değil haklıdan yana olmayı davranış haline getirmeliyiz. İnsanı sevmeden huzur ve güvenin olmayacağına inanmalıyız. İç dünyamızı buna uygun hale getirmeliyiz. O zaman aramızda huzur, güven olacak ve yüce Allah daha çok bizi sevecek ve bizi kuruyacaktır. İlahi adaletten yana olursak işimiz kolay kılınacaktır. Şımarmadan ve kendimizi kaybetmeden, nefsimizi ilahlaştırma dan yaşam sürdürürsek işimiz kolay yoksa bela ve musibetler bizi kovalayacaktır.
Allah insanımıza ve ülkemize bir daha bu ve benzeri acı vermesin. Maden ocağı şehitlerimize, emek şehitlerimize ve tüm şehitlerimize rahmet etsin. Ülkemizin ayakta kalması ve ilelebet devam etmesi için bu ülke uğruna can verenlere teşekkür etmek ve onları anmak tarihi sorumluluğumuzdur. Bir kez daha onları tarih önünde anıyor ve saygı duyuyoruz. Bu maden ocağı kazasında bu kadar insanımızın can kaybı bize ders olmalıdır. Bu gibi kaza ve felaketleri yaşamamak için bir kez daha düşünerek doğru işler yapmak ve doğru söylem geliştirmeyi kendi adıma diliyorum. Yüce Allah bizi hatalarımızdan bizi saklasın. Bizi kurusun. Biz aciz ve beceriksiz kullarını saklasın. Aciz kul olduğumuzu biliyor ve ondan affımızı diliyorum.