Şu korkunç kaza oldu da, iktidarı sarsmak için elimize güçlü bir fırsat geçti memnuniyeti yazılarından, gözlerinden okunuyor.
Faciayı fırsat bilerek yeni geziler tertiplemek isteyenler olduğunu seziyorum.
Madalyonun öbür tarafında iktidarı hiç suçlu bulmayan, olup bitenleri tabiî gören, hiçbir kabahati kabullenmeyen, kendini yâ yüs’el ve lâ yuhti (sorumsuz ve günahsız) sanan zihniyet sırıtıyor.
Birileri Soma faciasını daha ilk günden itibaren magazinleştirdi.
Maalesef âdil ve ılımlı bir Türkiye’de yaşamıyoruz.
Aklı başında selîm akıllı, vicdanlı bir kimse çıkıp da “Somada olup bitenlerde iktidarın hiçbir suçu yoktur!..” diyebilir ve bu iddiasını yeminle te’yid edebilir mi? Edemez edemez edemez. Böyle bir yemin eden çarpılır.
Evet bu kazanın hesabı nasıl sorulacaksa sorulsun ama facia çığırından çıkartılmasın, sivil darbelere, fesada, fitneye âlet edilmesin.
Medyada, muhalefete mensup birilerinin Soma’ya düğüne gider gibi gittiğini okudum. Bir dirhem iki çekirdek şık kıyafet, gömlek ve kravat lüksün lüksü, elbisenin ütüsünde bir çizgi yok, surat matruş, saçlar özenle taranmış… Yahu be adamlar, biraz aktörlük yapın bari…
Soma faciasına, ellerine büyük bir koz geçirdikleri için sevinenler kesinlikle iyi ve vicdanlı Türkiyeli değiller.
Faciayı magazinleştiren medya yüksek medya değil, alçak medyadır.
İki kolluk görevlisinin yere yıktığı vatandaşı tekmeleyene ne demeli?
O kadar laçka olmuşuz ki, cenazeler bile karışmış.
Bir yanda yakınlarını kaybedenlerin yürekten ağlamaları; öbür tarafta parayla tutulmuş ağlayıcı karıların korkunç şamatası ve feryatları.
Bu kaza bir kader değildir diyen cahillerin zırvaları ve hezeyanları.
Aman hadise ört bas edilsin, yoksa partiye zarar gelir diyen sahte vicdansız dindarlar.
Soma’da beş dönümlük bir arazi mezarlık haline getirilmiş ve yan yana üç yüz mezar kazılmış. Kendilerini kara toprak tümseklerinin üzerine atmış ağlayan anneler, eşler, çocuklar, kardeşler, anne ve babalar…
Samimiyetler ağlayan acılı vatandaşlar… Öte tarafta ağlayan timsahlar…
Halimize âsüman ağlıyor, zemin ağlıyor.
Gerçekten ağlanacak bir durumdayız.

(İkinci yazı)
Az Bile Yazıyorum
Muhterem efendim… Selam ve hürmetlerimi sunduktan sonra… Bendeniz âciz bir vatandaşım. Bırakın Titanlar savaşına katılmak, seyirci olacak halim bile yoktur. Ayak altında kalır ezilebilirim. İsmi vererek tenkit etmekten hoşlanmam. Ateşli polemikler yapamam.
Bu fakirin vazifesi İman, Kur’an, Sünnet, Şeriat, İmamet, Ümmet; vasıflı, medenî ve güçlü Müslüman yetişmesi için çalışmaktır. Bu konularda kendi kafamdan yazamam. Muteber, güvenilir ve sağlam din kitaplarındaki gerçekleri, uyarıları kendi üslubumla nakl ederim.
Müslümanlara, sabah namazı vakitlerinde leşler gibi uyumayın sözünde kesinlikle hakaret yoktur.
Zekatları Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı olarak toplayanlar uğrudur, eşkıyadır, haindir sözünde de hakaret yoktur.
Din ve mukaddesat sömürücüleri karı satanlardan daha alçaktır sözüne kim itiraz edebilir?
Ah muhterem beyefendi, iddia buyurduğunuz gibi şiddetli ve ağır yazmıyorum, çok hafif yazıyorum.
Yıllardan beri birtakım haşarat, dünya menfaati ve nefsanî emeller uğrunda dâvamızı mıncıklayıp duruyor. Aslında onlara çok ağır konuşmak gerekir ama yapamıyorum.
Allah din ticareti yapanların belasını versin sözünde gocunacak ne var?
Peygamber Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) ihlasa mukarin olmayan ibadetlerin, talim ve teallümün, cihadın, hayır hasenatın makbul olmayacağını bildiriyor. Bunu elbette Müslüman halka duyurmak gerekir.
Nafile oruç tutan, nafile namaz kılan kişilerin bu ibadetlerini gizlemeleri gerekir. Açıklıyorlarsa mutlaka uyarılmalıdır.
Lüks, israflı, ihtişamlı, Zam Zam Towerli, tantanalı, debdebeli, bol yıldızlı otelin tepesindeki kral süitinden Kabe-i muazzama’ya yukarıdan bakmalı turistik umre seyahatlerini tenkit etmek bendenizin vazifesidir.
Ribacıları tenkit etmezsem, vazifeme hıyanet etmiş olurum.
Ruhbanlarını erbab haline getirip putlaştıranları elbette tenkit edeceğim.
Hayır hayır muhterem dostum!.. Çok ileri gitmiyorum, az bile yazıyorum. Böyle yazılar yazmazsam, suya sabuna dokunmazsam vazifemi yapmamış olurum.
Bir faydası oluyor mu?.. İnşaallah oluyordur. Olmasa bile, gücüm yettiğince yazacağım.
Sizi üzdüysem mürüvvet ve kerem buyurup bendenizi afvetmenizi rica ederim.


(Üçüncü yazı)
Gizli Mutezile
*EHL-İ TEVHİD ve Ehl-i Kıble olan Müslüman kardeşlerine karşı taqiyye ve kitman yaparak onları aldatmak nedir?
-Müslümanları aldatmak ahlaksızlıktır.
*Mutezile mezhebi nasıl bir mezheptir?
-Ehl-i Sünnet onu bozuk bir bid’at mezhebi olarak görmüş ve bütün yanlış taraflarını kelam kitaplarında belirtmiş ve çürütmüştür. Silinmiş ve taraftarı kalmamış olan bu mezheb maalesef, taqiyye yapan birtakım ilahiyatçılar tarafından ülkemizde hortlatılmıştır. Bu ilahiyatçılar Mutezilî olduklarını açıklamadan sinsice Ehl-i Sünneti yıkmaya çalışmaktadır. Bu ise aldatmaktır, ahlaksızlıktır, ikiyüzlülüktür. Önce, biz Mutezile mezhebini kabul ettik, onu beğeniyoruz diyecekler, ondan sonra Ehl-i Sünnete saldıracaklardır. Dürüstlük ve ahlak bunu gerektirir. Mutezilî olduklarını niçin gizlemek, saklamak ihtiyacını hissediyorlar?
*Fazlurrahmancılık mezhebi nasıl bir mezhebtir?
-Onlar, Kur’andaki ve Sünnetteki, hükümleri Kıyamet’e kadar yürürlükte olan yüzlerce kesin değeri inkar etmekte, bunlar eskiden geçerliydi, bugün geçerli değildir, tarihseldir demektedir. Böylece inkara saplanmaktadır. Fazlurrahman Pakistan’dan kovulduktan sonra Türkiyeyi ifsad etmiş, bir kısım ilahiyatçılar imam olarak onu kabul etmişler ve kadrolaşmışlardır. Mutezilî ve Fazlurrahmanî kişiler “önemli bir kuruma” sızmış bulunuyor.
*Resulullah’ın (Salat ve selam olsun ona) hadîslerini AB norm ve standartlarına göre ayıklama işinin içyüzü ve mahiyeti nedir?
-Bu iş, Fazlurrahmancıların, gizli Mutezile mezhebi mensuplarının, Kriptoların, Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığını içten yıkmak isteyenlerin planladığı bir suikasttır. Resulullah’ın mütevatir ve sahih hadîslerini AB prensip ve normlarına göre ayıklamak cür’etten öte bir cinayettir.
*Ehl-i Sünnet uleması bu cinayete tepki gösterdi mi?
-Maalesef gereken tepki gösterilmedi ve yeterli miktarda uyarı, cerh, ibtal yapılmadı. Bid’atlerle, Kur’anın re’y ve heva ile tefsiriyle, hadîs ayıklama bid’ati ile mücadele edebilmek için Ehl-i Sünnet Müslümanlarının tek bir Ümmet olması, bu Ümmetin râşid bir İmamı bulunması; Ümmet Şûrası, Ümmet Fetva Hey’eti, iyiliği emr etme ve kötülüğü önleme gibi kurumların faaliyet göstermesi, hizmet etmesi gerekir.
*Ehl-i bid’at, Ehl-i Sünneti yıkmak için nasıl bir plan uyguluyor?
-Her Müslüman İslam’ı Kur’an tercümeleri, mealleri ve tefsirleri okumak suretiyle bizzat öğrensin diyorlar. Bu, sarıklı Farmason taqiyyeci Cemalüddin Afganî’nin metodudur… Bir de, işlerine gelmeyen hadîsleri inkar ediyorlar. Hattâ bazısı Sünneti bilkülliye inkar ediyor.
*Ehl-i Sünnet ne demektir?
-Birlik demektir, Ümmet demektir, üniter hiyerarşi demektir.
*Ehl-i bid’at ne demektir?
-Kaos, anarşi, tezebzüb, Müslümanların birbirinden kopuk bin fırkaya İslamcılığa ayrılması ve güçlerini yitirip zelil, esir ve rezil olmaları demektir.