Az okurlar, meseleleri ve çözüm yollarını kaynağından ve kitaplardan bizzat öğrenme yerine, sağdan-soldan, kulaktan duyma öğrenmeye meyillidirler.

1- Az okurlar, meseleleri ve çözüm yollarını kaynağından ve kitaplardan bizzat öğrenme yerine, sağdan-soldan, kulaktan duyma öğrenmeye meyillidirler.

Halbuki İslami kaynaklar oldukça sağlam ve kolay ulaşılabilir durumdadır.

Kuran-ı Kerim, Hadis-i Şerifler, İcma-ı Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha dediğimiz İslam'ın yazılı dört kaynağını ve güvenilir salih alimlerin görüşlerini bizzat okumak şarttır.

Okumak zihni açar.

'Bilgi sahibi olunmadan, fikir sahibi olunmaz.'

Önce bileceğiz ve sonra bildiklerini üzerine fikir inşaa edeceğiz.

Fikrimizin temelinde bilgi olacak.

Halbuki bizde maalesef tam zıt durum var. Bilgimizin temelinde fikrimiz var.

Fikrimize göre bilgi bulmaya çalıştığımızda yanlışa düşeriz. Bu bir saplantı halidir. 'Ben öyle düşünüyorum, ben öyle biliyorum'vb gibi kurulan cümlelerin temelinde işte bu yanlış vardır. 'Bilgiden fikre ulaşmak' gerekirken 'fikirden bilgiye ulaşmaya' çalışıyoruz ki yanlış bir yöntem ve yanlış bir yoldur.

2- 'Kıl beşi, kurtar başı' anlayışına sahiptirler. Çok ferdiyetçidirler. Emr-i bil maruf, nehy-i anilmünker (iyiliği emretmek, kötülüklerden men etmek) anlayışına çoğunlukla sahip değildirler.

İnsanlık her daim iyilikte ve doğrulukta ittifak etmelidir.

Bunun için 'emr-i bil maruf, nehy-i anilmünker' şarttır.

Bu görev herkese ait bir görevdir.

Halbuki bizde sanki bu görevin, yani iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak görevininHocalarda olduğuna ve bunu yalnızca İlim adamlarının sağlayacağına dair yanlış kanaat vardır.

3- Peşinden gittikleri cemaat hocalarının mesleği yoktur. O hocalar cemaatten geçinir. Para toplarlar, topladıkları paraların nereye harcandığı bellisizdir.

Yüce Rabbim (cc) "sizden hiçbir ücret istemeyenlere tabi olun" diye emrediyor. Türkiye'deki dindarların birçoğu bu emirden habersiz gibidirler.

Halbuki Müslüman insan okuyup araştıracak ve bu emirden haberdar olarak hareket edecektir. Yalnızca samimi ve hasbi insanlara tabi olacaklardır.

4- Çoğunlukla haklının değil güçlünün yanında yer alırlar.

Dini, iktidara ulaşma ve kuvvet elde etme vasıtası görürler.

Halbuki Din, ihya ve kurtuluş vesiledir. Müslüman güçlünün değil haklının yanında yer almalıdır.

Maalesef Ülkemizde Dini, din kurallarını zenginlik elde etme ve Dünyalık için bir vesile gören çok kişi, nice Müslüman vardır.

Müslüman zenginliğe ve iktidara talip olup da gözünü bunlara dikince zorluklara ve çilelere göğüs geremiyor.

Müslüman 'iyi gün dostu' gibi davranıp da kendisini yalnızca nimet ve lütuflara odaklayamaz.

Yalnızca 'ver Allah'ım ver, mal ver, mülk ver, makam ver, mevki ver' anlayışındaki Müslüman zayıf bir inanca sahiptir.

Müslüman Yüce Rabbimize 'lütfun da hoş, kahrın da hoş' anlayışı ile tam tevekkül ve teslimiyet içinde bağlı olmalıdır.

5- Aklını ve vicdanını değil Hocasını ve rehber bildiği kişiyi esas alırlar.

Halbuki Allah (cc) "aklınızı ve vicdanınızı esas alın" diye emrediyor.

6- Tarihi ve ecdadı ile abartılı bir şekilde övünürler.

'Osmanlı 3 kıta, 7 denizde kök salmış ve hüküm icra etmiş, şanlı bir Devlettir' diye ahkam keser, ancak o Devlet gibi olmak ya dagüçlü Osmanlı Toplumuna sahip olabilmek için hiçbir çaba göstermez.

Geçmiş ile övünmek ve tarihteki şanlı tarihe takılıp kalmak bir ayak bağıdır.

Halbuki Müslüman 'dün dünde kaldı, artık yeni şeyler söylemek lazımdır' anlayışında olmalıdır.

'Eski hal, muhal. Ya yeni hal, ya izmihlal.'

Yeniye ayak uydurmayan yok olur gider.

7- Dünyacıdırlar, konforu, lüksü ve gösterişi severler.

Yüce Rabbim (cc) Dünya'nın değersizliğini Kuran-ı Kerim'de yüzlerce kez beyan etmiş ve asıl yurt Ahiret yurdudur diye ısrarla belirtmiştir.

Ancak Ülkemizdeki dindarların birçoğu sanki Dünya'yı asıl yurt görmektedir.

Biz israfı ve konforu esas alıyoruz. Biz lüksü ve gösterişi esas alıyoruz. Bu da israf ve aşırılığa neden oluyor. İsraf ve aşırılık, şeytan işidir.

Yüce Rabbim 'israf etmeyin, israf edenleri sevmem' diye beyan ediyor.

Şimdi bu iki durumdan hangisindensinEy Müslüman!

İsrafçı ve aşırılık içindeysen şeytanın tarafında olduğundan haberdar mısın?

Halbuki Müslüman hiçbir şekilde şeytanın tarafında olamaz.

8- Hurafe ve batıl inançlara göre hareket ederek akıldan uzaklaşabilmektedirler.

İslam'da hurafeye ve batıl inanca dair zerre kadar bir açık kapı yokken, 'özellikle İsrailiyat dediğimiz yanlış bilgiler ve hurafe sanki bir Dini ritüel gibi algılanmaktadır.'

Halbuki Müslüman dinin esasında olmayan 'türbelere adak adamak, nazar boncuğu, fal bakmak gibi hurafelere asla inanmaz.'

9- Şekilcidirler ve esastan daha çok dış görünüşe göre hareket ederler.

Halbuki Müslüman Dinin özünde olan esaslara bağlı kalmalıdır.

Türkiye'deki dindarların kendilerinden kaynaklanan meselelerini dokuz (9) başlıkta özetledim. Bunlar şahsımın tespit ve gözlemleridir. Esasında Türkiye'deki dindarların belki başka daha olumsuz özellikleri de olabilir. Elbette hepsi bu kadar değil. Bunlar benim görebildiklerim.

Allah cümlemizi ıslah eylesin. Amin.