Günümüzde artık “TÜRKÇENİN KORUNMASI” nın tamı tamına tanımlanmasıyla bir “MİLLİ BEKA SORUNUMUZ” haline geldiği bir gerçektir. Bunu, ülke yönetimimizin en üst makamı ve tepesinden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın en yüksek sesle ve daha büyük boyutlarda dile getirmesi vatan, millet ve devletimizin bekası için “en büyük şans” olmuştur.
'Türkçenin her bir kelimesi bizim için paha biçilmez mücevher gibidir… Yabancı dillerin istilası karşısında Türkçenin korunması bugün terörle mücadelemiz kadar bir MİLLİ BEKA SORUNUNUZ haline gelmiştir. Milli Mücadele ruhuyla bunu da kazanacağız.'
Recep Tayyip ERDOĞAN
Cumhurbaşkanı
(27 Ocak 2022)
Konunun Büyük Önemi
Günümüzde artık 'TÜRKÇENİN KORUNMASI' nın tamı tamına tanımlanmasıyla bir 'MİLLİ BEKA SORUNUMUZ' haline geldiği bir gerçektir. Bunu, ülke yönetimimizin en üst makamı ve tepesinden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın en yüksek sesle ve daha büyük boyutlarda dile getirmesi vatan, millet ve devletimizin bekası için 'en büyük şans' olmuştur.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın '2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı' münasebetiyle 'Sosyal Medyada Türkçeyi İyi Kullananlara Ödül Töreni' için 27 Ocak 2022'de Cumhurbaşkanlığı Köşkünde yapılan toplantıda 'Yunus Emre'nin önemi ve büyüklüğü' yanında, milletimizi millet yapan ana dilimiz ve 'SES BAYRAĞIMIZ TÜRKÇE' nin de büyük önemini, tarihi gelişimini ve ardından içine düştüğü buhranları da daha büyük boyutlarda dili getirmesi ve hele Türkçenin de artık bundan böyle, birinci olarak 'uydurukça dil hastalığı salgını' ve ikinci olarak da 'yabancı dillerin -özellikle de İngilizcenin - istilası' ndan korunmasına yönelik ortaya çıkan 'DİLİMİZDE MİLLİ BEKA SORUNUMUZ' nun bulunduğunu ve diğer milli beka sorunlarımız gibi bu sorunuzun da lehimize kazanılacağına yönelik olarak, Türkiye'de ilk defa devletimizin en üst düzey makamı Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından dile getirilmesi, dil hastalıklarımızın tedavi edilmesi konusunda da milletimizin iyice yanmakta olan yüreğine su serpmiştir.
Cumhurbaşkanımıza 'TÜRKCENİN KORUNMASI DİL RAPORUM'
Bu satırların ve Cumhurbaşkanımıza teşekkür yazısının yazarı olarak zaten ben de, yarım asırlık bir tarihçi yazar olarak, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi üzerine 92 kitap yazıp yayınladığım halde, yazar olmanın sorumluluklarından da gelen, dilimizin korunması konusunda da çok hassas olduğum için özelikle son dört yıldan beri devasa dil buhranlarımızın da giderilmesinden olarak bu konuda yayına hazır 4 kitabımın yanında ve çeşitli gazetelerde de onlarca makale yazarak bu milli beka sorunumuzu da daha erkenden dile getiren bir yazar olarak görevimi yapmaya çalıştım.
Yaptığım bu çalışmalarla kalmayarak, özellikle de '2021 YUNUS EMRE VE TÜRKÇE YILI' münasebetiyle de, bu da bana bir 'doping ve motivasyon etkisi' yaptığı halde, bunun etkisiyle konunun önemini daha iyi ve 'resmi' olarak vurgulamak için bir de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a takdim edilmek üzere 'TÜRÇENİN KATLİ VE KORUNMASINA YÖNELİK DİL RAPORU' yazayım dedim. Ve yazarak, 45 sayfası 'DİL RAPORUM' un 'ana metni' ve kalanı 'yardımcı ve detaylı metni' olduğu halde toplam 296 sayfalık dil raporumu 16 Ocak 2021'de CİMER vasıtasıyla Sayın Erdoğan'a gönderdim. Ayrıca, kendisinin de 'bilgi sahibi ve gereğine yardımcı olması' isteğimle Cumhuriyet İttifakı ortağı MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'ye de gönderdim. 1 Şubat 2021'de CİMER' den bana gelen 'cevabi yazı' da, dil raporumun 'büyük önemine binaen Yüksek Makam' a sunulduğu' dan bahsediliyordu. Bundan anladım ki, raporum bilgi sahibi olması ve gereği için Sayın Erdoğan'ın önüne, masasına konuldu. Buna gerçekten çok sevinmiş, zaten Sayın Erdoğan siyasi liderler içinde öteden beri en başta gelen ve en çok, zaman zaman az da olsa verdiği 'dilimizin korunması' mesajlarıyla kendisini bu yönüyle de takdir ettiğim siyasi liderlerimizden birisidir. Raporumu okuması halinde, bundan alacağı 'ilhamlar' la daha da 'atak' yapacağı düşüncesiyle yaşamaya başladım. Nihayet beklediğim an 27 Ocak 2022' de Cumhurbaşkanlığı Köşkünde yaptığı konuşmayla gelmişti.
'Dil Raporum' da Neler Vardı? Sayın Erdoğan Neler Söyledi?
Sayın Cumhurbaşkanımız yaptığı 'Türkçenin önemi ve korunması' nı içeren konuşmasını baştan sona bir tv. kanalından canlı olarak büyük bir ilgi ve beğeniyle izledim. Bu hallerle izlemiştim. Çünkü, 'Dil Raporum' da geçen ifadelerim, sanki bunlar, Sayın Erdoğan tarafından da okumuş ve beğenilmiş gibi onun konuşmasında geçen ifadeleriyle yüzde yüz örtüşüyordu. Bundan, raporumu okudu ve benden faydalandığı kanaatine vardım. Ben ne yazmıştım, o neler söylemişti? Bunlar tıpatıp birbirlerine bezedikleri halde ana başlıklar ve özet olarak maddeler halinde sıralamaktan olarak şöyle idiler:
1-Hükümetimiz tarafından Yunus Emre'nin 700'üncü vefat yıl dönümü (13 Ocak 1321 – 13 Ocak 2021) 'esprisi' nden hareketle, 2021 yılı 'Yunus Emre Yılı' ilan edildi. Buna 've Türkçe Yılı' nın eklenmesi ise, Yunus Emre'nin bir 'Türkçe sevdalısı' olup, ömrü boyunca Türkçeye sahip çıkması ve bütün eserlerini Türkçe yazmasından kaynaklanmıştı. Günümüz itibariye Türkçe konuşmak ve yazmak gittikçe zayıflamaya başladığı halde, buna yeniden geri dönüşe bir faydası olabileceği düşünülerek adı geçen ekleme yapılmıştı. Benim raporumda da bahsettiğim üzere, Sayın Erdoğan da aynı konudan olarak konuşmasında bunu dile getirdi.
2- Türkçenin dünyanın en eski, en zengin, en kaliteli, ilim ve edebiyat yapmaya en uygun ve Adriyatik denizinden Çin seddine kadar dünyada en yaygın olarak konuşular ve yazılan 5 dilden birisi olduğu,
3-Türklerin Orta Asya'dan İslam Medeniyetinin merkezi Ortadoğu' ya gelip, İslam'ı kabul ederek, adı geçen medeniyette Araplar ve Farslardan sonra bir çok şeyi belirleyici ve 'atılımlar' yaptırıcı olarak 'üçüncü bir unsur' nevinden bu damgalarını vurmalarının sürecinde Türkçemizin de din dili olarak 'Kur'an dili' nden etkilendiğinden, bunun 'Türkçeye zarar' olarak değerlendirilemeyeceği (Dilimize, din dili olarak Arapça ve edebiyat dili olarak da Farsçadan Türkçe karşılıkları olmayan kelimeleri, kendi dilimizin imlası ve gramerine uydurularak, bunları kendi milli kelimelerimiz yapmak suretiyle aldık) ve zaten Selçuklular ve Osmanlıların bu büyük etkileşim ruhundan faydalanarak Türk milletine tarihlerinde yaşanan en geniş, en sürekli ve en büyük zirveyi bu sayede yaşattıkları, (Selçuklular bu sayede, 1071 - 1247 zaman diliminde bölgelerinde birinci süper güç, Osmanlılar ise, 1453 – 1774 zaman diliminde hem bölgelerinde ve hem de dünyada birinci süper gücü olmalarını, genelde İslam medeniyetine girmekle sağlamışlardır.)
4-Türkçe'de 'asıl bozuma' ya yönelik olup bitenler kendisini, Arapça ve Farsçadan kendi dilimizin imlası ve gramer kaidelerine uygun olmayan, adı geçen dillere ait isim ve sıfat tamlamalarının alınmasıyla birlikte 16'ıncı asrın başlarında (1700'lü yıllar) kendisini göstermeyi başladığı, bu buhran hali ortamında toplumumuzun 'iki dili' bir yapılanma durumu aldığı,
5- Avam ile havas- bürokrasinin- ilmiyenin ayrı ayrı diller konuşmaktan ve yazmaktan olarak bu 'iki dillilik' ten kurtulmak için edebiyatçı yazarlarımız tarafından 19'uncu asrın ortalarından (1850'li yıllar) itibaren adı geçen tamlamaların dilimizden çıkarılarak 'Dilde Sadeleştirme Hareketi' denilen bununla, 1930'a kadar iki dillilikten kurtulma sürecinin tamamlanması,
6-Bu sefer de 1932'de gelen 'Dil Devrimi' ile, 1000 yıldan beri konuşup yazdığımız birçok Arapça ve Farsça kelimenin sanki dünyada saf dil varmış gibi 'yerlileştirmek' hamasetiyle ve üstelik de bununla 'ecdadımızın bütün izlerinin silinmesi' nden olarak ve ayrıca yepyeni bir 'uydurukça dil' icadıyla, hançerelerimize uygun olmayan bununla, 'Düşünce ufkumuz da iyice daraltılacağı' dan, yepyeni dil hastalığı Cumhuriyet dönemi boyunca toplumumuzu kasıp kavurduğu, genç nesillerimizin Mehmet Akif, Yahya Kemal'leri vb. ve hatta Atatürk'ün 'Nutuk' unu bile okuyup anlamadıkları halde,
7-Günümüzde ise, çok daha büyük ve çok daha tehlikeli ve yepyeni ortaya çıkan dil hastalıklarımızdan olarak yazı ve konuşma dilimizin yanında, caddelerimizde artık tabelalara (işyeri isimleri) da yansıyan yabancı kelimeleri kullanım hastalığı, bunun 1930'lu yıllarda başlayan 'uydurukça dil' e kadar uzandığı ve bunun sonucu dilimizin iyice zayıflamasını müteakip dilimizde yabancı dillerin istilasın kapı açıldığı,
8-Sayın Erdoğan'ın bütün bunları ve daha başka dil problemlerimizi dile getirmesinin ardından, 'DİLİMİZİ YABANCI DİLLERİN İSTİLASININ ARTIK GÜNÜMÜZDE BİR 'MİLLİ BEKA SORUNUMUZ' HALİNE GELDİĞİ' ni vurgulayarak ve bunun da, millet olarak varlığımızı tehdit eden günümüzde yaşadığımız terör olayları kadar büyük bir tehlike arz edip, adı geçen beka sorunumuzun da 'MİLLİ MÜCADELE RUHU' ile kazanılması gerektiğini söyleyerek konuşmasını bitirmişti.
Bu satırların yazarı olarak kendim de Sayın Erdoğan'a gönderdiğim 'TÜRKÇENİN KORUNMASI RAPORU' mu aynı teşhislerle bitirmiş, 'Milletimizi millet yapan ve varlığına sebep olan milli dilimiz, ses bayrağımız dilimizin yabancı dillerin istilasından kurtarılması bugün itibariyle bir diğer MİLLİ BEKA SORUNUMUZ HALİNE GELMİŞTİR. BU SORUNUMUZU DA AŞMAK İÇİN YENİDEN BİR İSTİKLAL SAVAŞI MI GEREKİYOR?' diyerek de raporumu bitirmiştim.
Sonuç
Sonuç olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın yukarıda özetlemeye çalıştığım görüşleriyle benim raporumdaki görüşlerim birbirleriyle yüzde yüz örtüştüğü için ve ayrıca kendisinin bu sefer dil sorunlarımızı daha büyük boyutlarda dile getirmesinden dolayı kendisine özellikle çok çok açık teşekkürlerimi iletir, bu iş ve mücadelenin yalnızca 'tepe' de kalmayarak, bütün toplum 'tabanı' na da yansıtılıp, özellikle de bütün siyasi partilerimizin, çok hayati olan dil meselelerimize, kötü muhalefet yapılanmalarıyla, politik polemiklerle birbirlerini yıpratmaktan veya 'oya tahvil' ve 'seçim malzemesi' yapmaktan kaçınarak, dış meselelerimizde 'birlik' olunduğumuz gibi, çok hayati olan iç meselemiz dil konusunda da 'partiler arası bir milli blok' oluşturarak 'DİLİMİZ MİLLİ BEKA SORUNU' nun da herkesin katkılarıyla aşılması temenni ve dileğimizdir. 28 Ocak 2022