Birinci Bölüm                                                              

İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren birçok medeniyetler doğmuş ve ölmüştür. Bunlara sebep, Kainat’ın (Evren’in) ve onun içinde, bütün varlıklara nazaran  “mümtaz” bir varlık olarak yerini alan insanın, uyulması gereken  kendisi   ve Kainat’ın kanunlarına muhalefetten kaynaklanan  haller olmuştur. İnsanın dışındaki Kainat  bir “maddi ậlem” dir.  İnsanın maddi  ậlemle ilişkisi “birinci derecede” fizyolojik (beden) yapısıdır.  “ikinci derece” de olan, fizyolojik yapısını devam ettirmek uğrunda Kainat’ ın maddi yapısına duyduğu ihtiyaçtır. “Varlıklar içinde en mümtaz varlık” dediğimiz insan yalnızca maddi alemle  sınırlı değildir. Onu diğer varlıklardan “mümtaz” kılan genel anlamda bir de “akıl ve ruhu” vardır ki, biz buna “insanın manevi dünyası” diyoruz. Yani insan, maddi ve manevi yapısıyla bir “bütün” dür. Biri diğerine tercih edilemez ve ihmal edilemez. Bu, iki kanatlı kuşun tek kanadı ile uçmasını benzer ki, uçamayacağından dengesini kaybeder ve varlığı sona erer.

Bu kısa girişimizden sonra günümüz Batı medeniyetinin en başta gelen çıkmazı ve  problemi, insan ve toplum hayatında “madde-mana dengesi” nin kurulamaması sonucu, kendisinden önceki medeniyetlerin çöküşünde yaşandığı gibi, kendi çöküşünde de bunların yaşanması olmuştur.

Bu haliyle, günümüzde bütün dünyayı etkisine alması sonucu, yalnızca Kıta Avrupasında  değil, bütün insanlık nezdinde  huzursuzluklara  sebep olan günümüz Batı medeniyeti ve onun türevi -  ikiz kardeşi Amerikan medeniyetinin  çöküşünün, özellikle de Batılıların  kendi itiraflarıyla dile getirmeleri   ve ardından da bütün insanlığın kurtuluşu için “Yeni Bir Medeniyet Tasavvuru” na ihtiyaç duyulduğunun vurgulanması yazmakta olduğumuz dizi yazımızın önemini artırmaktadır. Aynı zamanda diğer bir önemi de,  1839 Tanzimat ve 1856 Islahat fermanlarıyla  vb  da çökmekte olan bu Batı medeniyetine “dayatmacılık ve taklitçilikle” giren milletimizin de bunun etkisinde ne derece büyük buhranlar yaşadığına  ve bunların ilk etkisinden olarak Osmanlı Devletinin tarihten silindiğine ve onun mirası olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ise,  Batı medeniyetine girmeyi Osmanlı’ya nazaran daha ileri derecede bir “devlet ideolojisi ve politikası” haline getirmesi sonucu, girmek için can attığımız  bu hastalıklı medeniyetin bütün sendromlarını bizim de yaşamaya başladığımız   halde (bunları dizi yazımızın dip notlarında dile getirdik), bunlardan çıkışımızın ancak “Yeni Bir Medeniyet Tasavvuru  Yapmamız” la mümkün olacağını dile getirmeye başladığımız şu günlerde bu yazımızın siz okuyucularımıza  büyük faydalar sağlayacağına inanıyoruz.   

                               Alexis Carrel Kimdir ve Çözümlemeleri Nelerdir?

Günümüz Batı medeniyetinin çöküşünün çözümlemeleri “milat başı” olarak kendisini daha erkenden 1830’lu yıllardan itibaren göstermeye başlanmış, bunun izahı 20’ inci  asrın ilk yarısında zirve yapmıştır. Özellikle I. ve II. Dünya Harplerinin arifesi, içi ve ertesinin getirdiği “yıkımlar ortamı”nda yapılan değerlendirmeler, günümüz Batı medeniyetinin “en önemli çöküş olayları” göstergesi olarak literatüre girmiştir. Batılı  Alexis Carrel, Spengler, Albert Schweizer vb. gibi fikir adamları ve düşünürler, Batı medeniyetinin artık iyici çökmekte olduğunu yazdıkları birçok kitaplarında en yüksek düzeyde dile getirenler olmuşlardır.

Bunlar içinde özellikle, 28 Haziran 1873 Paris doğumlu ve 5 Kasım 1944’de Paris’te ölen, Fransa ve ABD’de görevler yapmış, Fizyoloji ilim dalında Nobel ödülü almış Fransız Tıp – Fizyoloji Profesörü Alexis Carrel’in fikir ve düşünce dünyasında da temayüz etmesi ve  güçlülüğü sonucu yazdığı birçok  kitap, Batı medeniyetinin çöküşünü dile getirmeye yönelik  en geniş boyutlarda  eserler olmuşlardır.  Onun yazdığı ve birçoğu dünya dilerine  ve bizim dilimize de çevrilen 100- 150 yıl önceden yazılmış bu kitapları, sanki günümüzde yazılmış gibi, günümüz Batı medeniyetinin çöküşüne en iyi ışık tutan kitaplardır. Onunla  aynı fikirde olan  çağdaşları Spengler’in 1912’de  yazdığı  iki ciltlik kitabı  “Batının Çöküşü” kitabı da  dilimize çevrilmiş, diğeri Albert Schweizer’in  “Uygarlık ve Barış”, “Uygarlık ve İnsan”, “Uygarlığın Çöküşü ve Yeniden Kuruluşu”  kitapları bizde de yayınlanmıştır.  Biz bu dizi yazımızı yazarken bu kitaplar ve Carrel’in dilimize çevrilen “İnsan Bu Meçhul”, “İnsanlar Uyanın”, “Yarınlara Doğru”, “Hayat Hakkında Düşünceler” , “Dua” kitaplarından  geniş olarak faydalandık.

Günümüz Batı medeniyetinin çöküş sebeplerini ilk olarak dili getirmede bu üç fikir ve düşünce  adamının çalışmaları bir  çeşit müşahhas  “başlangıç – milat başı ” teşkil etmiş,  “Soğuk Savaş Dönemi” (1947 – 1990) ve  sonrasında günümüz 2024’e kadar bu çöküşü dile getiren yazarların  sayısı iyice  artmış, neredeyse bunların kitapları bir kütüphanede bir rafın bütün gözlerini  dolduracak ve aşacak kadar zenginlik kazanmıştır. Bunları, ayrı bir değerlendirmemizde  ele alacağız. 

Bu dizi yazımızda  öncelikle Alexis Carrel’in çözümlemeleri üzerinde geniş olarak duracağız, İşte size onlardan bir demet:

Günümüz Batı Medeniyetinin Çöküşünün Ana Problemi: “Madde –Mana Dengesi” ni Kuramaması

Kainat veya Evren’in yaratıcısı Allah, yaratıklarından yaşayabilmesi için “Dünya” yı insanın ikametgahı olacak şartlarda  yaratmış ve  onu  diğer yarattığı bütün  canlı varlıklardan üstün kılmıştır. İnsanın vücuduna inhisar eden “maddi varlığı veya dünyası” hayvanlarla aynı olup, buna “insanın fizyolojisi” denilmektedir.  Bazı felsefi görüşlere göre, “İnsan hayvandır” derken bu kastedilmiştir. İnsanı tarif için bu yetmez. Allah tarafından insanlara hayvanlardan farklı olarak bir de “akıl ve ruh” verilmiştir ki, bunlar, insanın manevi varlığı veya dünyasının ana unsurlarıdır. Bu haliyle insanı tarif için bazı felsefi görüşlere göre “İnsan düşünen hayvandır” denilmiştir.

Hayvanların, korunma, beslenme  ve neslini  devam ettirmek için düşünme ve akılları olmayıp, adına, saat gibi kurgulanmış hiç değişmeyen “sevk – i tabileri” veya “içgüdüleri” denilen halleri vardır. Bu haliyle onların “manevi varlığı” yoktur.

Anlattıklarımız bütün bunların ışığında insanı topyekun veya genel tarifinden olarak “İnsan, maddi ve manevi varlığıyla bir  bütün varlıktır” şeklinde de tarif edilebilir. İnsanın “maddi varlığı ve dünyası” denilince genelde  fizyolojik bedeninin korunması, beslenmesi ve neslini devam ettirmesi  akla gelir. Bu haliyle insanlar hayvanlar benzeridir. “Manevi varlığı ve dünyası” nı  ise,“akıl ve ruhun kullanımından” kaynaklan genelde “din, ahlak ve estetik” üçlüsü meydana getirir.

“Sağlıklı, mutlu ve barış içinde yaşayan insan veya insanlar toplumu” derken de insanın hayatına hakim iki varlık unsuru maddi ve manevi yapılanması arasında bir dengenin kurulması ve birinin diğeri aleyhine ihmal edilmemesi veya yok sayılmaması  gerektiği üzerinde durulmuştur. Bunlarından birini ihmal eden ve özellikle  de medeniyet çeşitleri yapılanmasında maddi dünyayı  ön plana çıkaran ve manevi dünyayı kısmen veya tamamen ihmal eden  medeniyetlerin, “medeniyet krizleri veya buhranları” içine düşerek çöktükleri, yok oldukları üzerinde durulmuştur. Bu haliyle bu süreçte yaşayarak çöken iki  medeniyet örneği  ileride daha detaylı olarak göreceğimiz üzere Eski Yunan ve Eski Roma medeniyetleri olmuştur. Genelde kıta Avrupasına inhisar eden bu iki çöküş oluşumunun ardından bu sefer de “üçüncü bir çöküş oluşumu” olarak, halen içinde yaşamakta olduğumuz “ Avrupa – Batı  Medeniyeti” gelmiştir  ki, bunun da kendisinden önce çöken iki medeniyet gibi esasta ve genel hatlarıyla hep dile getirilen insan ve toplumun yaşayışında “maddi –manevi dengenin kurulamaması”, “Maddecilik” veya “Materyalizm” adı altında her işte insanın yalnızca  maddi varlığının esas alınması, ihtiyaçlarının bununla  sınırlı kaldığı  üzerinde durulmuş bu cümleden  olarak Carrel, günümüz  Batı Medeniyetinin çöküşünü incelerken genelde hep bunu dile getirmiştir. Bu görüşlerine bir başlangıç olarak yazdıklarından, dizi yazımızın ikinci bölümde  bahsedeceğiz.

                                     Birinci Bölümün Sonu