Biz bir Müslüman’da tıpkı bir insanda, hani fişe takıyorlar insanı son anlarında destek oluyorlar, solunum desteği veriyorlar. Beyin hareketine destek veriyorlar. Doktor bakıyor; “Yani bunda hiçbir şey yok ama diyo elektrik şokuyla biraz daha yaşıyor işte” olsun ona diri deniyor gene, öldü denmiyor. İman da böyledir. Yüz tane çılgınlığı olur bir insanın bunlardan bir tanesinden iman kıvılcımı görebilirsin hani. Doksan dokuzunda gitti bu adam, kâfir oğlu kâfir olacak ama hala Allah diyor. Hala Allah diyor adam. Buna mümin muamelesi yaparız. Allah kabul etmez de cehennemine koyar, yav oraya gidince bakalım kimin başına ne gelecek durun? Orayı bir karıştırma sen. Oraya gidince bakalım kim nere gidecek? “Ve im minkum illa va’riduhâ” (Meryem, 71) (Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız.) Herkes girecek o sırata. Herkes girecek. Bakalım kimi yıldırım gibi cennet tarafına geçecek, kimi de 10 santim yürümeden aşağı yuvarlanacak. Allah o gün kime yardım edecek, kime etmeyecek belli değil bu! Allah adına karar vermek, insanların dinlerini sonlandırmak, çılgınlık ya!

100 yaşında da olsa, 110 yaşında da olsa hasta hastaneye geliyor, doktor diyebiliyor mu yav meşgul etmeyin gencecik hastalar var burda, diyebiliyor mu? 500 yaşında da olsa oraya alacaksın, insan muamelesi yapacaksın. İman da böyledir kardeşler. Son bir umut da olsa, son bir umut ya… Ebu Talib şu kadar sene olmaz olmaz, ben sana iman edemem dedi, can çekişirken son saniyesinde bile bir umutla bekledi kapısında aleyhi salatu vesselam efendimiz. İnsanların sadece bir kandil akşamı: “Ulan bu akşam alkol almayayım. Yav, boş ver ulan hep gâvurluk mu?” demesi bile bir iman alametidir. Yine adamın birisi Medine-i Münevvere’de Resulullah (sav) efendimizle bulunduğu günlerde şimdi değil! Yani Medine’de Resulullah’ın (sav) Cebrail (as) ile iletişimde olduğu günlerde adamın birisi içki içmiş. Sarhoş sarhoş yakalanmış Efendimizin (sav) önüne getirilmiş. Adamın ağzı damlıyor. Dönmüş Efendimize (sav) demiş ki: “Muhammed (sav)” demiş “Seni de Allah’ı da çok seviyorum” demiş. Sarhoş, kafa bulanık! Cezası verilmek, sopasını yemek üzere sürüklenirken sahabeden biri tekmeliyor onu. Edepsiz diyor. Bir de dediği lafa bak diyor. Şimdi, suçu var. Cezayı hak etmiş. Ve de o haliyle gelmiş “seni çok seviyorum ya Resulallah” diyor. Demek ki çerdeki kaynar volkan sönmemiş henüz. Allah biliyor, peygamber biliyor (asv). Hem sahabe, pataklayacaklar onu, 80 sopa yiyecek, içki içtiği için (Alkolün cezası 80 sopa) yiyecek o arda da o öyle dayak yiyeceği zaman terbiyesiz herif filan azarlıyorlar onu Efendimiz (sav) duyuyor: “Ne yapıyorsunuz siz” diyor. “Ne yapıyorsunuz?” “Duymadınız mı Allah’ı ve peygamberini seviyorum dedi bu adam” diyor. Yani bu adam sevseydin la be adam madem seviyorsun Medine’de içilir mi bu melânet, demiyor. % 1 (yüzde 1) de olsa bir ihtimal var, bu adam Allah seviyor, peygamber seviyor. Bir kandil akşamı içki içmemiş, bu akşam kandil akşamıdır diye. Bir gün hayatında, bir gün hayatında Cuma ezanını duyarken şarkı dinlediği radyoyu kapatmış. Yav Müslümanlar camiye gidiyor, biz bari burda şarkı dinlemeyelim… Kendi camiye gittiği yok. Bunu da iman alameti kabul etmek mecburiyetindeyiz. Yani bizim ana ilkemiz mümkün olduğu kadar kimse gelip cennetten parsel almasın. Bize düşen yer çok olsun. Şimdi 5 kişi daha iman etse, 5-10 dönüm de onlara verilse bizim bahçe küçülecek (!) Böyle mi düşüneceğiz biz? Böyle mi düşüneceğiz? Yoksa aman Allah’ım bir kişiyi daha şu ateşten kurtar diye dua mı edeceğiz? Bizden önceki nesiller aman bunlar iman etmesin, cennette yerimiz daralmasın diye düşünse biz ne edecektik şimdi? Hiç kimse cehenneme bir insanın ebediyen düşmesinden mutluluk hissetmemelidir. Böyle şey olur mu ya?

Resulullah (sav) efendimiz bir yahudi ailesinin küçük çaptaki çocuğu yani 5-10 yaşlarındaki delikanlı çocuğu vefat edecek, çok ağır hasta dediler. Efendimiz de (sav) yanına birkaç sahabi aldı, yahudinin evine gitti. Oturdu. Baktı ki çocuğun durumu iyi değil. Dedi ki: “Yavrum baban bana iman etmiyor ama sen iman et. Sen kurtul yavrum” dedi. Efendimiz yahudi çocuğuna nasihat etti. Çocuk da babasına döndü baktı. Görüyorsun ne diyor peygamber, ya da Muhammed onların lisanıyla (asv) yahudi de yav bu ki geldi bizim evimize böyle nezaket gösterdi dediğini yap yavrum iman et dedi. Kendi iman etmemiş ama! Çocuk da tamam nasıl iman etcem diye sorup iman etti. Ve birkaç dakika içinde de vefat etti. Çok güzel, kritik anda yetişmiş aleyhi salatu vesselam efendimiz. Çocuk ve iman etmiş haliyle vefat edince ashabı kiramdan bu olayı nakleden sahabi diyor ki Resulullah (sav)’in gözleri yaş doldu. Çok mutlu oldu. Kalktı geri giderken buyurdu ki: “Bir insanın ebedi cehennemden kurtulmasına beni sebep ettiğin için Sana şükrederim ya Rabbi” dedi.

Bütün insanlığı kurtarmak için gelmiş, etrafında on binlerce sahabi pervane gibi dönüyor, bir yahudinin çocuğunun ebedi cehennemden kurtulmasına sevinç gözyaşı akıttı. O’nun (sav) ümmetinden birisi çıkıyor, camiden çıkanlara bir nolu kâfir, iki nolu kâfir, bunun karısı da dört nolu kâfir camiden çıkanları (!) bombardımana tabi tutuyor. Öbür taraftan, küfür onun gırtlağını sonuna kadar sıkmış, nefes aldırtmıyor ona. Yani kendisi küfrün her türlü ablukasına muhatap böyle bir sıkıntı yaşıyorsun. Sen daha kendi akidene göre doğru dürüst nikâh kıyamıyorsun. Kendi akidene göre çocuğuna Kur’an okutamıyorsun. Kendi iman esaslarına göre bir şirket kuramıyorsun. Paranı, helal besleyeceğin bir şeyin yok. Kardeşim şu dünya koca kat kıtadan oluşuyor, bu büyük dünyada alimallah bir tane helal yiyecek tavuğun yok be adam. Helal yenecek, hormonsuz beslenmiş bir tavuk yok senin çiftliğinde, sen insanların diniyle, imanıyla nasıl uğraşırsın. Yediğin sabah kahvaltısındaki peynirin helal mi değil mi o bile sana sorulmuyor artık. Bir kasaptan 1 kilo et alıp yiyip yiyemeyeceğin belli olmayacak kadar karma bir hayat yaşıyorsun. Çocuğuna bakkaldan aldığın bir çikolatadaki bilmem ne maddesi domuzdan mı yapılmıştır, başka bir şeyden mi yapılmıştır bunu bilemediğin bir dünyadasın. Bula bula; yani bu kadar, senin çikolatandan, ekmeğinden, peynirinden, gıdı gık yapan tavuğuna kadar her şeyini kendine göre yönlendirmiş küfrün baskısı altında sen kendi anneni mi kâfir olarak buldun? Yani bir evlat annesinin karşısına geçip yani ana seni imana (!) davet ediyorum iman et. Yav amentüyü sen bu kadından öğrenmiştin. Abdesti bu kadından öğrenmiştin. Ne müthiş bir imana nail oldun ki (!) kendi anneni de gâvur olarak gördün sonunda. Bu büyük bir şeytan tuzağıdır. Bu kafa, bu kafa Allah rızası için, Allah’ın cennetine girmek için Allah’ın arslanı Ali’yi (ra) öldüren kafadır. Ali bin Ebi Talib (ra)’ın karşısına çıkanlar da Allah rızası (!) için O’nu (ra) öldürdüler. Osman bin Affan’ı (ra) Kur’an okurken parça parça edenler de Allah rızası (!) için yaptılar. Kafa o kafa. Bu ne biçim iman ki en büyük hedefi mümin! Sende madem bu Cebrail (as) kadar büyük iman var. Sağın solun küfür diyarı dolu. Şöyle bir girsene küfrün içine bir görelim seni! Müminlere bir hayrın dokunsun.

Kesinlikle mümini, mümini suçundan dolayı dinden atma hakkı hiçbir müminde yoktur. Tarihimiz çok müthiş, kaliteli örneklerle doludur. İşte Ebubekir (ra)’ın anlayışında kendisini ne kadar garip görüyor Allah’ın önünde bu bir örnektir bizim için. Ashabı kiramın taa bugüne kadar gelen uzantılarında, yani onların peşinden giden Allah dostlarını görüyoruz, şöyle sabahlara kadar ibadet eden insanlar arasında, malını mülkünü Allah yolunda infak edenler arasında saçıp, savurup kâfir orduları kuran yoktur hiç. Derdi Allah’ın rızası olan zaten onun bunun imanıyla uğraşmaya vakit bulamaz ki. Berduş işi bu iş! Evet, realitede yani işin aslına dönüldüğünde Camilerde de kâfirler var. “Fe veylul lil musallin”(Ma’ûn, 4) “vay o namaz kılanların haline” Kur’an öyle diyor zaten. İnsan camiye geldiği halde, Kâbe’nin etrafında dönerken bile bir müşrik olarak dönebilir. Bu mümkündür. Ama muayyen bir şekilde hah bunu görüyorum bu tamam, üstüne bas damgayı at. Ona bas, buna bas kurbanlık koçlar gibi üstüne işaret koyup satılmış koç diye ayrılmış gibi Müslümanları belgelemek yanlış, bu hak kimsenin hakkı değildir. Bu sadece Allah’ın hakkıdır.

Çünkü iman ile ilgili nihai karar kalplerde verilir. Kalplere de hükmeden Allh’u teâlâ’dır. Devam edecek inşallah…