SORU:

Selamünaleyküm hocam. Size karşı o kadar mahcubum ki :( … Sizin Münkir olduğunuzu düşünüyordum. Ehli tarik bir Müslümanım ve çok severek sohbetlerinizi dinliyordum. Bir gün bir arkadaş dedi “Nurettin hoca münkirdir sakın dinleme!” Bir kaç video ve mektuplardan örnek verdi... Ben de bir gün bir başka arkadaşa söyledim ve beni ikaz etti uyardı. Ben de araştırdım, tasavvufla ilgili tüm cevaplarınızı ve sizin münkir olmadığınızı gördüm. Sadece dinde aşırılığa karşıymışsınız hocam. Olması gerekeni söylüyormuşsunuz.. Bana hakkınızı helal eder misiniz?

CEVAP:

Selamünaleyküm.

Sevgili mü’min kardeşim, Allah Teâlâ sizi de beni de affına mazhar buyursun. Günahlarımızdan bizi uzaklaştırsın.

Size bütün samimiyetimle dualar ederim, hüsnüniyetiniz için de teşekkür ederim.

Öncelikle beklediğiniz şeyi yazayım: Sizden bir hak talebim yoktur, elbette helal olsun. Siz birilerinin uydurmalarına inanmışsınız.

Bu meselenin size, hepimize ders olması, aşırılığın dini kendi ellerinle tahrip etmek olduğuna anlatması bakımından bir hususu tespit etmemizde fayda vardır:

Benim ‘münkir’ olup olmadığım etrafında bir mesele konuşuyoruz. ‘MÜNKİR’ inkâr eden demektir. Bizim akidemizde ‘münkir’, Allah’ı inkâr edene yani kâfire kullanılan bir deyimdir. Lütfen şu zor rampaya nasıl sürüldüğünüze bakar mısınız. Diyelim ki ben, tarikatı kabul etmiyorum. Bu benim Allah’ı, ahireti inkâr ettiğimi mi gösterir?

Bu ne büyük bir cürettir! Böyle bir mantık tarikattan daha fazla nefret ettirmez mi insanları? Gayet ağır ve sahiplerinin hesabını veremeyecekleri bir söz kullanılmış. Ben dinim adına her çileye inşaallah razıyım, bundan daha ağır sözler de duyuyorum ama dinim yürüsün ben yılanlara yem olayım diyen bir anlayışın sahibi olarak biiznillah yıkılmıyorum, kızmıyorum hatta cevap bile vermiyorum. Siz bir helallik talep ettiğiniz için size cevap yazdım. Gelin bunu, neyin ne için kullanıldığına örnek olacak iyi bir ders bilelim. Allah yardımcımız olsun. Size dualar ederim. Sıhhat ve afiyet içinde olasınız.

Selamünaleyküm.

SORU:

Selamünaleyküm. Kıymetli hocam, size yazma sebebim, sorudan çok bilgi amaçlı bir konu. Sizin hakkınızda, sanırım pek de ehemmiyet vermeyip, üstüne eğilmediğiniz bir konu, beni derinden üzdü ve bu konuyu çözmek istedim. Vaktiyle Cübbeli Ahmet Hoca, kendisine soru soranların verdiği bilgi ile sizin tevessülü şirk saydığınızı ve dinlenmenizin mahzurlu olduğunu söylemiş. Bunu Haziran 2012 Arifan Dergisinde de tekrardan dile getirince Cübbeli Hoca’ya bir mektup yazma ihtiyacı hissettim. Mektubumda sizden bahsettim, fetvemeclisi.com’daki sizin tevessül ile ilgili fetvalarınıza yer verdim. Cübbeli Ahmet Hoca Metris cezaevinden yazdığı 13 Eylül 2012 tarihli mektubunda bu konuya tekrar değinmiş. Cemaatine, bu mektup kendisi cezaevinde iken okundu.

Okuyan hoca efendi de bir parantezi yanlış okumuş ama yine de okundu. Mektupta bu konu ile yani sizinle ilgili kısım 8 word sayfası tuttuğundan ben kısaca birkaç paragraf size gönderiyorum: “Kıymetli kardeşim, evvela Nurettin Hoca’nın: ‘Ben yüzü suyu hürmetine diye dua yapmanın şirk olduğunu söylemedim.’ sözünü duymam beni çok sevindirdi. Çünkü bu lafızla dua yapan milyonlarca Müslümanı şirkle yani dinsizlikle suçlamış olsaydı, bu kendisi hakkında büyük bir tehlike olurdu. Bana nakleden kişi onun böyle dediğini nakletmişti ama şimdi senin vasıtanla kendisinin bizzat beyanına şahit olunca artık bunu kabul etmemiz gerekir. -bu arada çok uzun bir izah var- Dolayısıyla Nureddin Hoca’nın ‘Biz amelle tevessülü yeğleriz.’ sözü kendi tercihi olmakla beraber şu anda kendisinin şahsi amelleriyle tevessülü, Rasûlüllâh sallâllâhu aleyhi ve sellem hürmetine dua yapmaya tercih ettiğini ortaya koymaktadır. Kendisinin alın yazısı diye tabir edilen ‘Kader’ Allâh-u Teâlâ’nın ‘Arş üzerine istivâsının manası’ ve ‘İsa aleyhisselâmın bedeniyle kıyamete yakın ineceği’ gibi akaid metinlerinde yer alan mütevatir inanç konularındaki görüşlerini bilmediğim için sadece vefat etmiş insanlarla tevessülü ihtilaflı görüp, amel etmemesi hasebiyle Ehl-i Sünnet dairesinden çıkmayacağını bildiririm. Kaderi inkâr eden Mustafa İslamoğlu ve İsa aleyhisselâmın nuzûlü gibi mütevatir akideyi reddeden Mustafa Karataş misali kimseler hakkında kullandığım ‘Sohbetini dinlemeyin.’ fetvasını Nureddin Hoca hakkında söylemediğimi ifade eder, kendisinden istifade tercihini sana havale ederim. Bütün cemaatime de benim ilmî reddiyelerimi, reddiye yapılan şahıslara hakaret malzemesi yapmamalarını, ilmî reddiye ile şahsi hakâreti özenle ayırmalarını vasiyet ederim.”

Kıymetli Hocam belki de bana ‘Ne uğraşırsın bu işlerle’ diye kızarsınız. Ama ben şöyle düşünüyorum; Bir mü’minin başka bir mü’min hakkında gelen yanlış bir haberle onun hakkında hüküm vermesi rahatsız edici. Ayrıca şöyle arzu ediyor, istiyorum: ‘Allah yolunda, Hak dava üstünde yürüyenler birbirleri ile omuz omuza dayanışma içinde olsunlar.’ Bunun için de dua ediyorum. Sizle alakalı bir konuda sizden habersiz giriştiğim bu işte sizi üzdüysem hakkınızı helal edin. Amacım, bir yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak ve size karşı olan haksız tavra karşı olmak. Rabbim sizi hizmet yolunda muzaffer eylesin. Samimi söylüyorum, benim fikir hayatımda büyük etkiniz var. Size dua ediyor ve sizden de dua rica ediyorum.
CEVAP:

Selamünaleyküm. Güzel kardeşim, Allah Teâlâ seni niyetinle ve gayretinle mükâfatlandırsın. Emellerine kavuşasın da şu ümmetin birlik ve dirliğini göresin.

Hoca efendinin seneler önce benim hakkımda söylediği şeyin aslı yoktu. Öyle bir açıklama yapmamıştım. Bilakis bana böyle soru soran bir grubu, odamdan kovmuştum. Hoca efendinin ‘dedi’ dediği tarihten altı ay önce benim yayınlanan kitabım ANAHTAR CEVAPLAR’da bu konu hakkında, sizin internetten naklettiklerinizden daha açık bir şekilde beyanım olmuştu.

Hoca efendiye kasıtlı veya kasıtsız yanlış bilgi aktarılmıştı.

Hoca efendi ile çocukluk yıllarından itibaren tanışırız. O nedense beni hatırlayamadı. Önemli değil, hatırlaması da gerekmez zaten.

Benim şahsi uygulamam, yaşıt insanların birbirleri hakkında açıklama yapmamaları şeklindedir. Bunu da sıkı bir şekilde tatbik ediyorum. Bilhassa aynı ekol etrafında bulunanların birbirlerini tanıtmaları veya yermeleri doğru değildir diye düşünürüm. Hoca efendinin hakkımdaki beyanları, bütün Türkiye’de benim etrafımda imanımı zedelenmiş duruma getirecek bir hava oluşmasına neden oldu. Yine de cevap vermedim. Bundan sonra da biiznillah cevap vermeyeceğim. Zira benim ona veya onun suyundan akarak bana sataşanlara cevap vermemin bana yararından çok dinime zararı olur. Bunu da biiznillah yapmam.

Hoca efendiden bana, benden ona bu tartışma büyümesin diye gelip gidenler oldu. Tartışmayı yok kabul ettiğim için ne cevap verdim, ne de gelenleri kabul ettim. İnşaallah doğru yaptığımı düşünüyorum.

Sizler gibi imanı narin pek çok kardeşim, bu duruma hem üzüldüler hem de memnun oldular. Hoca efendinin, benim hakkımdaki düşüncelerinden vazgeçtiğini zannediyorum. Son açıklaması onu gösteriyor ama onu dinleyen ve dinlemeyenler arasında oluşturduğu kamuoyu kaybolmuş değildir. Bu da onun sorunudur. Benim şahsi bir dava gütmem diye bir şey yoktur. Onun beyanları yüzünden pek çok insan, namazlarını bana verilmek üzere kılıyorlar. İmanımın olmadığını, casus olduğumu söyleyecek kadar ileri gidenler oluyor, tek dayanakları da hoca efendinin sözleridir.

Birinci sözlerini esas alanlar ikinci sözlerini duymak istemediler bile. Zira fitneye yaramayan şey yayılmıyor.

Her halükârda sizin hassasiyetinize cevap olsun diye bunları yazdım. Ümmetimizin bu kadar vakte bile tahammülü olmayacak kadar ağır dertleri vardır. İşimiz vaktimizden çoktur.

Sizi Allah’a emanet ederim. İstanbul’a gelirseniz, çay vaadim olsun size, buyurun gelin.