Bu çağa çok ad takılıyor. Hız çağı, ışık çağı, uzay çağı, dijital çağ, bilgi çağı, falan filan. Bence bu isimlerin çağrıştırdığı durumlar ve özellikler içinde yaşadığımız çağda az ya da çok var.

Bu çağa çok ad takılıyor. Hız çağı, ışık çağı, uzay çağı, dijital çağ, bilgi çağı, falan filan.

Bence bu isimlerin çağrıştırdığı durumlar ve özellikler içinde yaşadığımız çağda az ya da çok var. Ancak bana kalsa ben bu çağa 'bir evde tek başına ölenler çağı' diye isim takardım.

Evet, bu çağ yalnızlık çağı. Bu çağ kalabalıklar içinde yalnız çağı.

Bu çağa 'bir evde tek başına ölenler çağı' denilebileceği gibi 'kalabalıklar içinde yalnızlık çağı' da denebilir. Ya da şöyle bir isim mi taksak bu çağa: 'Evde ölü bulunmak çağı'.

Evde ölü bulunmak. Evde ölü bulunmak. Evde ölü bulunmak.

Soğuk ve ürkütücü bir cümle. Biliyorum. Bir Müslümanın anlayacağı bir cümle değil. Bunu da biliyorum. Ancak bu sözü bu aralar çokça duyar olduk. Bu sözü gazete ve medya haberlerinde çokça görür olduk. 'Filanca kişi evinde ölü bulundu. Cesedi koktuğu için komşuları tarafından fark edildi.'

Bir insanın ölmesi insana soğuk bir haber geldiği gibi, hele cesedinin kokması, çürümesi, hem soğuk, hem ürpertici, hem de ürkütücü bir durum. Bundan daha önemlisi düşündürücü bir durum.

İşte bundan dolayı 'evde ölü bulunmak çağı' dedim. 'Bir evde tek başına ölenler çağı' dedim. Olayı çok da genelleştirmeden 'Evde ölü Bulunanların Çoğaldığı Çağ' diyelim gitsin.

Bir insan evinde niye ölü bulunur? Bir insan evinde ölebilir. Bu normal bir durum. Evinde ölen bir kişi neden çok sonraları fark edilir? İşte bu önemli. Sebebi tabiî ki çok bellidir. Ölen kişi yalnızdır.

Yalnız olan ve kimsesi olmayan kişilerin 'evde ölü bulunması' belki anlaşılabilir bir durum olsa da, bundan hüzün duysak da 'yalnızlığa itilen ve oğlu, kızı ve akrabaları olduğu halde yalnızlaşanlar için' de çok hüzün duyuyorum.

'Oğlu, kızı ya da akrabaları evde çürüyen ceset ile karşılaştı.'

Bu tür haberler çoğaldı? Neden?

Nedeni çok basit.

Ölen kişi yalnızlığa itilmiştir. Oğlu, kızı ilgisizdir. Akrabası, dostu ilgisizdir. Bu ilgisizlik içinde adamın ölüp gittiği dahi anlaşılmaz. Ne zaman anlaşılır? Ceset koktuğu zaman. Kim tarafından anlaşılır? Komşuları tarafından. Acı bir durum.

Yukarıda bir insanın evinde ölü bulunması bir Müslümanın anlayacağı durum değil, dedim. Çünkü Müslümanlık şefkati ve merhameti emreder. Ana ve babayı koruyup kollamayı emreder. Kur'an-ı Kerim'de ve Hadis-i Şeriflerde bu hususta çok açık emir ve hükümler vardır: 'Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara 'öf!' bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: 'Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.' (İsra Sûresi, 23-24) Bu ayet-i kerimeler durumu açıklamaya yetiyor. Müslüman bir evlat anne ve babasını korumak ve kollamak zorundadır. Bırakın ana ve babasını, konu komşusunu dahi korumak ve kollamak zorundadır. İşte buna ilişkin Kur'an'dan bir emir: 'Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.' (Nisa Sûresi, 36)

Bu ayetler yeterince açıklayıcıdır. Müslüman etrafına bigane kalamaz. Müslüman sırf ana, babasını değil, yetimi, yoksulu, garibanı, açı, sefili, konu komşuyu, arkadaşını korumak ve kollamakla yükümlüdür. İslam bunu açıkça emreder. Her şey Kur'an'da açık olmakla birlikte konuya ilişkin iki Hadis-i Şerifi de dikkatlerinize sunmak istedim: 'Bir adam gelerek: 'Ey Allah'ın Resûlü, iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en çok kim hak sahibidir? Güzel geçinmeme, güzel bakmama en layık olan kimdir?' diye sordu. Hz. Peygamber (asm): 'Annen!' diye cevap verdi. Adam: 'Sonra kim?' dedi. Resûlullah (asm) 'Annen' diye cevap verdi. Adam tekrar: 'Sonra kim?' dedi. Resûlullah (asm) yine: 'Annen!' diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: 'Sonra kim?' Resûlullah (asm) bu dördüncüyü: 'Baban!' diye cevapladı. (Buhari, Edeb 2; Müslim, Birr 1; K. Sitte, 2/478)

Komşu hakkı konusunda çok bilinen bir Hadis-i Şerifi de burada hatırlamak gerekir. İbni Ömer ve Aişe'den (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah (asm) şöyle buyurdu: 'Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.' (Buharî, Edeb 28; Müslim, Birr 140-141)

Durum bu kadar net ve açık iken, maalesef toplumumuzda da, bu emir ve hükümlere uygun olmayan gelişmeler yaşanmaktadır. Bir annenin, bir babanın evlatları varken yalnızlık içerisinde bırakılması artık bizim toplumumuzda da sıkça rastlanan bir durum oldu. Anne ve babaların evlatları tarafından huzurevlerine gönderilmesi yaygınlaştı.

Ne huzurevleri, ne de yalnızlığa terk edilen ebeveynler İslam ile ilgisi olmayan çağımızın getirdiği sorunlardır.

Allah (cc), ana ve baba hakkı konusunda, akrabalık ve komşuluk hususunda neyi emrediyor, Peygamberimiz (asm) neyi tavsiye ediyor ve biz toplum olarak hangi durumdayız? Bunu sorgulamak zorundayız.

Bir Müslüman toplumda, bırakın anne ve babayı, bir kimsesiz insanın bile evinde yalnızlığa terk edilmemesi gerekir. Bir Müslüman toplumda 'evinde ölü bulundu', 'cesedi kokmak üzereyken komşuları tarafından bulundu' haberlerinin yeri olmaması, bu tür haberlerin mümkün olmaması gerekir. Bu tür haberler Avrupa ülkelerinde ve ABD gibi ülkelerde çoktandır yaygındı. Maalesef bizde de sıkça duyulmaya başlandı.

Bu sorunun nedeni yalnızlıktır. Bu meselenin nedeni kalabalıklar içinde yalnızlıktır.

Şimdi bu yazımı bir şiirimle sonlandırıyorum.

SİZ HİÇ

Herkes karşı karşıya gelecek bir gün.

Azrail ile yolları kesişecek herkesin.

Bundan kaçış yok, burası çok kesin.

Haydi, haydi, şu soruma cevap verin:

Siz hiç tek başına bir evde öldünüz mü?

Cesediniz hiç koktu mu sizin günlerce?

Kalabalıklar içinde yaşıyoruz, doğru.

Ama hepimiz yalnız ölüyoruz, doğru.

Yalnız yaşamaktır, bunlardan en zoru.

İşte size bu çağa ait zor birkaç soru.

Siz hiç tek başına bir evde öldünüz mü?

Cesediniz hiç koktu mu sizin günlerce?

Herkes karşı karşıya gelecek ölümle.

'Evde ölü bulundu', en soğuk cümle.

Bunu duyduğumda gidiyor gücüme.

Haykırıyorum işte ben tüm gücümle.

Siz hiç tek başına bir evde öldünüz mü?

Cesediniz hiç koktu mu sizin günlerce?

Bir şehirde, bir kırda ya da bir köyde.

Öleceğiz bir gün, akşam, sabah, öğle.

Bu hissiz çağda, durum çok vahim böyle.

Şu soruma cevap ver, haydi haydi söyle.

Siz hiç tek başına bir evde öldünüz mü?

Cesediniz hiç koktu mu sizin günlerce?