Çocukluğumuzda onların hikâyelerini çok dinledik. Her
dinlediğimizde çocuk kalbimiz, o dramlarla bin yerinden
paralanırdı. Cihan Harbine gitmiş sözlüsünü, Cihan Harbine gitmiş
nişanlısını bekleyen genç kızların, kocası Cihan Harbine gitmiş
taze gelinlerin, yüreği süngere dönmüş, göz pınarları kurumuş
ana-babaların sabırları, tahammülleri nasıl da inanılmaz
kahramanlıklar olurdu...
"Cihan Harbi" dediğimiz I. Dünya Harbidir.
Dedelerimiz, bu harbe Harb-i Umumi, Cihan Harbi, Seferberlik gibi
adlar vermişler, doğuda yer yer "Kaçkaç" denmiş. Yirmi sene sonra
âlem, bir kere daha karışınca I. Dünya Harbi, II. Dünya Harbi
ibareleri gündeme girmiş.
Harb-i Umumi, bizim, Balkanlara, Kafkaslara, Arap âlemine veda
yıllarımızdır, bir millî ağıttır. Bosna Hersek'e, Kosova'ya,
Gümülcine'ye, Selanik'e, Sofya'ya Silistre'ye, Batum'a, Bağdat'a,
Halep'e, Kudüs'e, Kahire'ye, Fizan'a, Somali'ye, Yemen'e ve daha
nicesine ve Mekke'ye ve Medine'ye vedâdır. Sanki geri dönüp
toplayacakmışız gibi buralara Mehmetciğin hem kanını hem gözyaşını
döktük. O Harb-i Umumi'de Sarıkamış vardır, Kut'ül Amare vardır,
Kudüs vardır, Çanakkale vardır.
Bu günlerde yavuklular, nişanlılar, genç gelinler, analar...
cepheden cepheye koşan, Mehmetcik için türküler yakar, destanlar
yazar, ahlarla dağları titretir, deryaları ürpertirler.
1293/1876 Harbi, çok büyük bir felakettir.
"Avrupa-i Osmanî" denen Rumeli'yi o felaketle kaybederiz. Onu
Balkan Harbi, Trablusgarp Harbi ve Cihan Harbi takip eder.
Sevgili Peygamberimizin -sallallahü aleyhi ve sellem- Bedir
Harbi'nden bu yana bizim harplerimiz devam eder. Özü iki sebebe
dayanır; İslâmiyeti yaymak ve İslâmiyeti muhafâza etmek. Diğer
vazgeçilmez unsurlar vatan, bayrak, iffet ve benzeri değerlerdir.
Türkler, İslam olmadan evvel diğer İslâm devletleri bu vazifeyi
yaparken Türkler, İslâmla şereflendikten sonra bu aziz ve mukaddes
vazifeyi dedelerimiz aldı ve bunu hayat sebebi saydılar.
O günden bu güne şehitler vere gelmekteyiz.
Bâzen Selçuklu olduk Anadolu'da Haçlılarla göğüs göğüse çarpıştık,
bâzen Osmanlı olup, Niğbolu'da vuruştuk, Galiçya'da toprağa,
Sarıkamış’ta karlara, Yemen'de kumlara düştük, bazen Türkiye
Cumhuriyeti olup Kıbrıs'ta hesaplaştık.
Fakat...
Fakat; biz bunların hepsini ya Moskofla, ya Frenkle yaptık.
Şimdilerdeyse Mehmetcik, kendini "Kürt" diye tanıtan bir örgütle
vuruşmakta. Bedir'den bu yana İslâm dâvâsı yekpâre iken, İslâm
Ordusu yekpâre iken küffar da belli iken 30 yıldır bu yekpârelik
zedelendi. İçimize fitne ve ikilik sokuldu. Bu defa Mehmetciğimizi,
polisimizi ve diğer vatan evlâtlarını bu eli kanlı örgüte karşı
şehit vermekteyiz.
Bu defa sözlüler, nişanlılar içerden sıkılan kurşunlarla eli
böğründe kalmakta. Bu defa taze gelinler, böylece dul kalmakta. Bu
defa ana-babaların yüreği bu yüzden onarılması imkânsız yaralarla
şerha şerha olmakta. Gencecik polis eşi, fidan gibi Mehmetciğin
anası, subay yavrusu; her birinin eşi, anası-babası, çocuğu,
kardeşi...
Bu defa ölümler şahadetler uzak dağların, varılmaz çöllerin
ötesinde değil, şehirlerimizde, ekranlarla evlerimizde. Ne var ki
eskiden gâvur, mertçe savaşırdı. Bu defa hile, yalan, tuzak bütün
nâmertlikler mevcut.
Şehit Şehirleri olan Şehitlikler büyüyor, çoğalıyor.
Şimdi bize düşen dualarımızla şehitlerimize koşmak. Sözlü, nişanlı,
eş, ana-babaları acılarıyla baş başa bırakmamak. O şehitlerin, o
hanımını Şevval ayı orucunun iftarına yetiştirirken şehit düşen
Aslan Kulaksız adlı aslanın 80 milyonun kahramanı olduğunu
göstermektir.
Bu vazife Türk-Kürt her vatanpervere düşmekte.
Her şehit, hepimizin.
Eskiden Kürt-Türk-Laz-Arap denmezdi. Eskiden, 1839 Tanzimat Hatt-ı
Hümayununa kadar, 1937 Laikliğine kadar bir Ümmet-i Muhammed, İslâm
milleti ve bir de küffâr vardı.
Şanlı Bedir Destanından bugüne mukaddeslerimiz uğruna verdiğimiz
her şehidimizi rahmet ve minnetle yâd ediyor, bir şehit yakını olma
pâyesine kavuşan anaları-babaları, yetimleri, dulları, sevgileri
kalblerinde düğümlenmiş gençleri tebrik ediyoruz.
Şehit acısı çeken yürekler, öz yüreğimizdir, gözyaşları
gözyaşımızdır. Bu ruh, bu millette yaşadıkça, Ümmet-i Muhammedin
şuuru var oldukça.
Ne şehitler ölür.
Ne vatan bölünür...
Sadece bazı iyilikten nasipsizler, cehenneme odun olur.
Ey şehit yakınları!
Başınız dik olsun...
Siz, bir büyük şerefe sahipsiniz.