Seçimlere az kaldı. Tv’lerdeki tartışmaları biraz ilgi biraz tebessümle takip ediyoruz. Siyasileri merakla dinliyoruz. Cumhurbaşkanı adaylarını meraklı gözlerle gözlemliyoruz.
Seçimlere az kaldı.
Tv'lerdeki tartışmaları biraz ilgi biraz tebessümle takip ediyoruz.
Siyasileri merakla dinliyoruz.
Cumhurbaşkanı adaylarını meraklı gözlerle gözlemliyoruz.
Önce şu tespiti yapalım:
15 Mayıs sabahı hangi blok kazanırsa kazansın az bir farkla kazanacak gibi görünmektedir.
Anketler böyle söylüyor.
Dört cumhurbaşkanı adayı çıktı meydana.
Anlaşıldığı kadarıyla; seçim Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında geçecek gibi görünüyor.
Anketler Kılıçdaroğlu'nu önde gösteriyor.
M. İnce ve S. Oğan'ın cumhurbaşkanlığı seçiminde kazanma ihtimali görünmüyor.
Esasen M. İnce ile S. Oğan aynı kitleye hitap ediyor. Her ikisi de Kemalist tabandan oy almaya çalışıyor.
Türkiye'de Kemalist tabanın alacağı oy, yıllarca tecrübe edildiği üzere yüzde 25'i geçmiyor. Nitekim Kılıçdaroğlu öncesi CHP'nin aldığı oylar bunun göstergesidir.
Kılıçdaroğlu bunu fark ettikten sonra Kemalist söylemleri tercih etmiyor. Kılıçdaroğlu tercih etmiyor ama parti içindeki yılların oluşturduğu bir kemikleşmiş taban direniyor.
CHP'deki Kemalist taban da yıllardır yüzde 25 bandını geçemediğinden sessiz kalmayı tercih etmek zorunda hissediyor veya ağızlarına gem vuruyorlar.
Muharrem İnce böyle düşünmüyor. Geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oylara güvenerek koyu bir Kemalist söylemde ısrar ediyor.
Oğan da Kemalist söylemi tercih ediyor ama İnce kadar radikal görünmüyor.
Tekrar ifade edelim: Bu seçim Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında geçecek.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin bıçak sırtında olduğunu hatırlatalım.
KAMAR'ın 16-20 Mart ayında yaptığı ankete göre Millet ittifakı cumhurbaşkanlığı seçiminde önde görünüyor.
Kılıçdaroğlu'nun 'bildik CHP' dilini kullanmaması burada etkili olmuştur.
Ülkemizin büyük çoğunluğunu teşkil eden muhafazakar ve mütedeyyin seçmenin hassasiyetine uygun davranması, KAMAR'ın yaptığı ankete göre CHP'nin oyunu yüzde 29.9'a taşımıştır. Ak Parti'nin oylarının yüzde 30'a gerilemesi 14 Mayıs seçimlerinde iktidar değişikliğinin ayak sesleri gibi değerlendirilebilir.
Millet ittifakının önemli bileşenlerinden M. Akşener'in bazı söylemleri muhafazakar ve mütedeyyin kesimlerde zaman zaman tereddütler uyandırmaktadır.
KAMAR'ın yaptığı araştırmada İyi Parti'nin barajı kıl payı geçmesi bu tespitimiz teyit etmektedir.
İyi Parti'nin hangi söylemleri ülkemizde 14 Mayıs seçimlerini etkileyecek olan muhafazakar ve mütedeyyin kesimi tereddüde sevk etmektedir?
Söyleyelim:
Kemalist söylemin çok sık gündeme getirilmesi uygun değildir. Kemalist olmak isteyen olabilir. Ama yıllarca denenmiş ve geniş bir kesim tarafından pek tasvip edilmemiş bu yaklaşımı temcit pilavı gibi gündeme getirmek oy kazandırmaz. Esasen bu hususta lehte veya aleyhte bir tavır ortaya koymamak seçmen davranışta müspet yankı yapar kanaatindeyim.
İttihatçı yaklaşımları çağrıştıran dil iyi intiba bırakmıyor. Kişilerin İttihatçı olması veya olmaması kendi kararıdır tıpkı Kemalist olmak veya olmamak gibi. Halkımızın 'İttihatçılık' kavramıyla doğrudan ilgilendiğini veya bilgisi olduğu kanaatinde değilim. Ancak burada Sultan II. Abdülhamid aleyhinde kullanılan her kelime toplumda geri teper. Bu bilinmelidir.
İyi Parti ve sağ seçmenden oy beklentisi içinde olan partilerin kullanacakları/kullandıkları dil kucaklayıcı ve milletimizin bin yıllık müktesebatına uygun olması gerekir.
6284 sayılı kanun sebebiyle ülkemizde sayıları binleri bulan mağdur var. İyi Parti'nin bu konuda kullandığı dil oy kaybettirir.
İyi Parti kurmayları şöyle düşünüyorlarsa bilemem: Yani, İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun güzellemesiyle 'mevcut oylarımızı tahkim ederiz' diye düşünüyorlarsa korkarım ki yanılıyorlar.
Unutulmasın ki, anketler bıçak sırtı gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde İyi Parti'nin bahse konu söylemi Millet ittifakının lehine olmaz.
Meclis aritmetiğine gelince: aynı husus burada da geçerlidir.
Son olarak Kemalist söylem ve İstanbul sözleşmesi konusunda muhafazakar ve müdedeyyin seçmenden oy beklentisi içinde olanlar en azından sessiz kalmalıdırlar.
Vesselam…