Sağlıklı Yaşamak
Sağlıklı yaşamak fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan iyi olmaktır. İddia ispat gerektirir. Bir birey sağlıklı yaşadığını iddia edecekse üç açıdan da belli bir mesafe kat etmeli. Fakat mesele sadece bireylerin meselesi değildir. Toplumun ne kadarının sağlıklı yaşayabildiği de önemlidir. Çünkü bireylerin çoğunluğunun sağlıklı yaşayamadıkları bir toplum gelişemez. Böyle bir toplumda iş verimi düşer ve sağlık harcamaları artar. Manevi buhranların yıkıcı etkileri daha zor silinir. Böyle bir toplumun zihni taraflı medya organları tarafından kolayca meşgul edilebilir.
Yapamıyorsan en azından yıkma! Sağlıklı kalmak için zararlı alışkanlıklardan uzak durmak şart. İçki, sigara ve uyuşturucuya hiç bulaşmamak büyük fırsattır. Bu alışkanlıklar ağır yüklerdir. Böylesi ağır yüklerle sağlıklı yaşam yolculuğuna çıkılmaz. Gençlerin bu tür bağımlılıklara karşı korunması da işin toplumsal boyutudur. Bu konuda gelişmiş toplumların refleksleri çok iyi. Kanunlar kâğıt üstünde bırakılmıyor. Bir öğrencim anlattı. İngiltere’de sigara almak istemiş. Satıcı yaşını sormuş. Yaşı tutmadığı için sigara satmayı reddetmiş. Bizim ülkemizde de aynı kural var ama sigara alınamadığına henüz şahit olmadım.
Temizlik ve tevazu imandandır! Vücut, gıda, kıyafet ve çevre temizliği konusundaki hassasiyetimiz yine sağlıklı yaşadığımızın işaretleridir. Hijyen kurallarına dikkat etmek tabi ki her türlü sağlık sorunumuzu çözmez. Mesela kilo vermemize pek yardımcı olmaz, fakat bireysel ve toplumsal sağlık durumumuzun daha fazla bozulmasına engel olur. Toplumda bulaşıcı hastalıkların artmasını önler. Bunun dışında kıyafet seçimi konusunda gençlerin bilinçlendirilmesi gerekli. Kıyafetin öncelikle sağlıklı hammaddeden üretilip üretilmediğine bakılmalı. Modaya uygun olup olmadığı ikinci ölçüdür.
Can boğazdan gelir! Ne kadar tükettiğimize de neyi tükettiğimize dikkat edeceğiz. Sağlam bir kahvaltı, normal bir öğle yemeği ve hafif bir akşam yemeği gibi sabahtan akşama kadar giderek azalan bir beslenme şekli tercih edilebilir. Kendimizi kıtlık varmış gibi uzun süre aç bırakmayacağız. Yemek bulduğumuzda tıka basa yemeyeceğiz. Kahvaltı yapmadan evden çıkıp, öğlen bir şeyler atıştırmak ve akşam uyumadan hemen önce ise günü telafi etmek için ağır yağlı yemekler, tatlı ve meyve gibi tüm gıdalara yüklenmeyeceğiz. Bu durumun toplumumuzun rutini olmasına izin vermeyeceğiz.
Hareket beslenmeye anlam katar. Beslenmekten gaye yeterli enerjiyi kaynağını bulmaktır. Bu kaynak hareket ederken enerji üretir. İhtiyaçtan fazla besini depolamak ise tam tersine hareket kabiliyetimizi azaltır. Bu anlamda hareket kabiliyetini azaltan değil arttıran bir beslenmeden yana olmalıyız. Hareket için enerji, enerji için de hareket gerekir. Düzenli yemek yediğimiz gibi hareket de düzenli olabilir. Düzenli hareketten kasıt yürüyüş ya da merdiven çıkmak olabileceği gibi bir spor dalı ile ilgilenmek de olabilir. Gençlerin sporu bırakmamaları için önlemler alınmalıdır.
Uyku ve dinlenme ruh sağlığını besler! Psikolojik rahatsızlıkların çoğu yetersiz uyku, yetersiz dinlenme ve aşırı çalışmadan beslenir. Psikolojik rahatsızlıklar uykuyu etkilediği gibi uyku da psikolojik rahatsızlıkları etkiler. Kaliteli bir uyku en iyi bağışıklık sistemidir. Uzmanlar 6-8 saatlik bir uykunun yeterli olacağını söylemektedirler. Gece uyumayı tavsiye etmektedirler. Gençlerimiz nedense az uyumakla ve geç vakte kadar uyanık kalmakla övünüyorlar. Hâlbuki uykuya direnmemelidir. Uyku saatini çok düşürmek tavsiye edilmemektedir. Uyku zaman israfı değildir. Temel mesele kaç saat uyuduğunuz değil uyanıkken ki zamanı ne kadar verimli geçirebildiğinizdir.
Ruh sağlığı ihmale gelmez! Ruh sağlığımız da beden sağlığımız gibi genetik ve çevre gibi farklı faktörlerden etkilenir. Öncelikle her şeyi kafaya takmamalıyız. Bizi derinden sarsan olayları teşhis edip bu olaylarla doğru bir yüzleşme içine girebilmeliyiz. Önemli/önemsiz ayrımına gidebilmeliyiz. Uzun süreli işsizlik, bağımlılık, boşanma, trafik kazası gibi hayatımızı derinden sarsan olayları bütün yönleriyle analiz edebilmeliyiz. İçimizdeki olumsuz duyguları teşhis edebilmeliyiz. Öfke, nefret, şüphe kıskançlık gibi duyguları doğru hedeflere yönlendirmeyi bilmeliyiz. Takıntılarımızın farkında olmalıyız.
Sosyal olan kazanır! Çevre güçtür. Kalkandır. Yalnızlığın ve fakirliğin biricik çaresidir. Ailemizle, arkadaşlarımızla ve çalıştığımız kurumdaki insanlarla ilişkilerimizin gerçekçi temellerinin olması önemli. Çevremizle ilişkilerimizi bir yandan derinleştirirken diğer yandan genişletmeliyiz. Yalnızlığı yere göğe sığdıramayan medyaya aldanmamalıyız. İnsanlardan uzak yetişen insan yavrularının dik duramadığını ve insan gibi yürüyemediğini gösteren çalışmalar var. Dolayısıyla sosyal çevremiz olmadan adım atmayı bile öğrenemeyiz…