PKK savaşı 1984’te başladı ve bugüne kadar devlet, halk, ülke olarak Türkiye’ye tahminen bir trilyon dolardan fazla zarar verdi; kırk-elli bin insanımız öldü, büyük sayıda yaralı, sakat, korkunç tahribat… Boşaltılan, düzlenen binlerce köy… Bunun yanında dehşetli mânevî yıkım da var.
Bu savaş, dıştan bir Kürt savaşı gibi görünse de, aslında bir Kripto Yahudi ve Kripto Ermeni savaşıdır. Beyin Yahudi ve Ermenidir, bir kısım Kürtler taşeronluk yaptı, yapıyor..
Bu savaşı Derin devlet, derin dış güçler planlamış ve başlatmıştır.
Bu savaş esnasında örtülü ödenekten muazzam miktarda para ve menfaat birilerinin eline geçmiştir.
Kürt halkının bir kısmını dağa çıkartmak, isyan ettirmek için en ağır ve iğrenç zulümler, işkenceler kasıtlı olarak yapılmıştır, yaptırılmıştır.
Sınırlarımızın dışındaki Kürt beyni de gerçek Kürt değil, Kriptodur.
Bugün ülkemizde Kürt ve Alevî kimliğine bürünmüş bir milyondan fazla Kripto Ermeni vardır. Bir o kadar da Kripto Yahudi.
Bana inanmayanlar, 9 Şubat 2012 tarihinde Türkiye gazetesinin birinci sayfasında yayınlanmış “Ermeniler Gerçek Kimliklerine Dönüyor” başlıklı yazıyı okusunlar ve düşünsünler.
Radikal gazetesinin 27 Ekim 2003 tarihli nüshasında Neşe Düzel’in gazeteci Avni Özgürel ile yaptığı röportaj PKK savaşının içyüzünü anlamak için mütalaa edilmesi gereken temel metinlerden biridir. APO, bu savaşı bitirtmezler, bitirmek isteyeni bitirirler demektedir.
PKK terörünün gölgesinde milyarlarca dolarlık büyük silah, cephane, uyuşturucu ticareti ve kaçakçılığı yapılmıştır.
Eski iktidarlar zamanında uzun yıllar boyunca örtülü ödenekten birilerine milyarlarca dolar yedirilmiş, peşkeş çekilmiştir.
Bu savaşın kurmaylığını yapan kravatlı eşkıyayı dağlarda, bayırlarda, mağaralarda değil, Ankara ve İstanbul’un, diğer bazı büyük şehirlerin lüks mekanlarında aramak lazımdır.
PKK savaşında ve teröründe Pakradunilerin (veya Bagradunilerin) büyük rolü, tuzu, biberi vardır.
PKK terör hareketi BOP’a hizmet etmektedir.
Konvansiyonel ordu ile böyle bir gerilla savaşı yok edilemez.
PKK’yı ortaya çıkartan beyin, Türkiyede Türk Kürt, Sünnî Alevî, Müslüman Laik savaşı çıkartmak istiyor. Planlı ve programlı şekilde iç barış ve toplumsal mutabakat berhava edilmiştir.
Terörün, katliamın, yakıp yıkmanın yüzde yüzünü PKK üzerine yıkmak büyük bir yanılgıdır.
Yakın tarihimizde üç ile beş bin (kesin bir rakam yok) Kürt köyü boşaltılmış, haritadan silinmiştir.
Diyarbakır hapishanesindeki Kürtlere insanlık dışı vahşi işkenceler zulümler yapılmıştır.
Çoğunluğu oluşturan Sünnî Kürt halkı ezilmiş, sindirilmiş, meydan Zerdüştilere, Kriptolara bırakılmıştır.
Türkiye’nin bütünlüğüne taraftar Sünnî halkın bir kısmı tehdit ve baskılarla ile yurtlarından sürülmüştür.
Türkiye’nin millî kimliğine ve kültürüne uygun hak bir rejim kurulmadığı müddetçe PKK terörü bitmez, bitirilmez.

(İkinci yazı)
Başkanların ve Âmirlerin Sorumluluğu


HADÎS-İ şerifte haber veriliyor: “Bu dünyada on kişiye başkan olan kimse yoktur ki, ahirette Mahkeme-i Kübra’ya elleri bağlı olarak getirilmesin. Onun ellerini adaleti çözdürür…”
On kişiden murat az sayıda insan demektir.
Aile reisi misin? Hanımının çocuğunun başkanısın…
Öğretmenlik mi yapıyorsun? Öğrencilerinin başkanısın…
Bir yerde patronluk mu yapıyorsun? Emrindekilerin başkanısın…
Camide imamlık mı yapıyorsun? Cemaatinin başkanısın…
Şeyh misin? Müridlerinin, dervişlerinin, muhiblerinin başkanısın.
Gemi kaptanıysan, mürettebatın ve yolcuların reisisin.
Valiysen, kaymakamsan, idare ettiğin halkın başkanısın.
En büyük sorumluluk devlet ve hükümet başkanınındır.
Hangi başkanlık olursa olsun, başkanlığın hakkını vermelisin.
Birinci şart: Emrindekilere adaletle muamele edeceksin. Zulm edersen, haksızlık yaparsan, haklarını yersen Büyük Hesap Gününde ellerin kelepçeli kalır.
Çocuklarına namazı kıldıracaksın. Kıldırmazsan adaletsizlik etmiş olursun. Sakın bana ne deme, belanı bulursun.
Fabrikatör müsün? İşçilerine, personeline ne yediriyorsan, sen de onları yiyeceksin. İşçilerine türlü, pilav, hoşaf; kendine biftek, zeytinyağlı enginar, dondurmalı sütlaç… Olmadı olmadı olmadı!
Hep adalet edeceksin, hiç zulm etmemeye çalışacaksın. Adaleti dar mânada anlamayacaksın. Personelden biri bugün biraz üzüntülü mü, hemen araştıracaksın, derdini sıkıntısını öğreneceksin ve gidereceksin. Büsbütün gideremezsen bile azaltacaksın.
Maiyetindekilerin hepsi demese bile bir kısmına “Allah razı olsun” dedirtmeye uğraşacaksın. Herkes vicdansız değil, elbette iyilikten anlayan, teşekkür ve hayır dua edenler çıkacaktır.
Sayın idareciler, devletliler, belediyeciler: Devlet ve belediyelerin bütçeleri halkındır. Onlarda saçı bitmedik yetimlerin, fakirlerin hakkı vardır. Sakın israf etmeyiniz.
Biz kimseye külüstür otolara binin demiyoruz ama lüksün, israfın, şatafatın, ihtişamın da bir sınırı vardır. Sakın o sınırı aşmayınız.
Büyük küçük bütün başkanlara: Geçen Ramazanın son üç gününde, bir kısmı bendenize, bir kısmı iki doktor dostuma ait üç bin TL kadar zekat parası dağıttırmıştım. Dağıtan arkadaş akşam döndüğünde, Ramazanda iki gün beş parasız kalmış, kuru ekmek bile alamamış bir aileye uğradım demişti.
Biz hepimiz bunlardan sorumluyuz.
Zekatlarımızı doğru dürüst verseydik, böyle facialar olmayacaktı.
Yardımcım, bir oğlu cezaevinde olan, fakir bir dul kadına muhtar Mehmet beyle birlikte uğramışlar. Kadıncağızın küçük oğlu ilahiyatı kazanmış, kayıt parası bulamadıkları için çocuğu yazdıramamışlar.
Ah biz tuzu kurular, biz nasıl hesap vereceğiz?