PATOJEN hislerin mağlubuyuz.

Yerlere serili bir vaziyetteyiz ama yine de bedenimizi canlı cenaze misali gezdirip duruyoruz.

Bu ruhen sağlıklı olduğumuzun delili midir, elbette hayır.

Psikolojik iyi oluşlarımızın düşmanı olan patojen hisler kalbimizin cidarlarını kaplamış halde.

Güzellikleri göremez vaziyetteyiz artık.

İyiliklerin toprağına zehir dökmekle mahir olduğumuzdan dünyamız yaşanmaz halde.

Ama yine de efelenmelerimiz devam ediyor. Naralar atıyoruz gövde gösterileri yaparak.

Oysa patojen hisler iyilik namına var olan tüm benliğimizi ele geçirmiş durumda.

ŞİRK kalbimizi dumura uğratmış patojen bir his olarak.

Sinsi. Hilekâr…

Tevhitmiş gibi kendisini pazarlamasını çok iyi biliyor ve maalesef bizler buna teşneyiz.

Bizim kelimelerimizi kullanarak kalplerimize takla attırıyor.

İman ettiğimiz âyetleri tam tersi manalarla bize dayatıyor ve ne yazık ki inandırıyor.

HASTALIK yapıcı mikrop özelliği taşıyor patojen hisler.

Manevi mikroorganizmalarımızın hastalığına sebep oluyor. Tevhit imanı merceği ile büyütülmeden asla göremeyeceğimiz kadar küçük görünüyorlar. Gözden kaçıyorlar, saklanıyorlar.

Çünkü müthiş taklitçiler. Gözümüzden kaçarak faaliyetlerini icra edip sonuca ulaşmak azmindeler.

Saklanmayı iyi biliyorlar ve sinsi bir şekilde tüm duygu ve düşüncelerimizi ele geçiriyorlar.

Dahası imanımızı…

PATOJEN hisler barıştan yana değillerdir.

Sadece öyle görünürler.

Temel karakteristik yapıları yayılmacıdır. Emperyaldir. İstilacıdırlar.

Tamamıyla bizi istila etmeden onları görüp yakalamamız mevcut halimizle hiç olası değil.

Eğer Rabbimizin muhteşem bir ihsan olarak Fahr-i Kâinat Efendimiz tarafından bizlere ulaştırdığı vahyin hakikatine yönelmediğimiz müddetçe bunları fark edip teşhis edebilmemiz imkânsız.

O sebeple Kur’an’ın hakikatli bir talibi olmaktan başka çaremiz yok.

Anlayarak okuyup bunları değişmez asıllarımız haline getirmeden bu mikropları mânâ vücudumuzdan atmamız asla mümkün değil.

Karar bizim, irade bizde…

NİFAK patojendir.

Mantar gibidir. Zehirli olduğunu gizleyerek bünyemize ulaşır.

Bizi infaktan alıkoyar.

Yardım duygularımızı dumura uğratarak sadece kendimize yönelik yaşamaya sevk eder.

Özsever hale getirir bizleri.

Kendimizden başkasını göremez duruma düşürür. Büyüklenme derelerine yuvarlar.

Eğer kazara gerçeği görsek bile kalbimizi bulandırıp ona düşman kesilmemizi temin eder.

Tevazu perdesi altında ve türlü kılıflanmış hilelerle cömertlik elimizi kolaylıkla tutar.

KISKANÇLIK duygusu da patojendir.

Kendinden başkasına layık görmez hiçbir iyiliği…

Ne varsa kendisinin olmasını ister zira kendisini buna en layık olarak görür.

Bu nedenle başkasının üzerinde gördüğümüz iyi hallere iyilik adına düşmanlık ettirir.

Onları yok etmek için tüm mühimmatını kullanır, elinden geleni ardına asla koymaz.

Ama yine bunu sinsi bir yayılmacılık politikası üzerinden bize çaktırmadan icra eder.

GIYBET ve yalan bizi içsel olarak öldüren diğer iki patojen hissimizdir.

İçinde debelenip durduğumuz çağımızda sosyal ağlar sebebiyle daha bir belirginleşen gösteriş belası da yine patojendir. Bunun için her şey feda edilebilir. Çünkü artık dünya gösteri dünyası olmuştur.

İyi olmak değil iyi görünmek, iyilerden görünmek öncelenir ve kutsal kutsayıcılar olan sosyal medya vasıtasıyla desteklenir.

Yapılan iyiliği başa kakmak, kendiyle, ırkıyla, meşrebiyle ve elinde olan vahiy dışı verilerle övünmek patojen hislerdendir. Üstenci bir bakışı içerir.

Haddi aşmak mesela, fesat çıkarıp bozgunculuk yapmak.

İnsanların ve toplumların arasına fesat sokup birbirine düşürmek süper güçlerin üstlendiği patojen hislerin başında gelir.

Peki, Rabbi ile yarattıklarının arasını açmak bu patojen hislerin ileri karakolu değil midir?

Kötü zan ve kusur araştırmak gibi nice patojen hislerimiz var acilen bulup şifalandırmamız gereken.

Bunlarla mı sınırlı dersiniz sadece patojen hisler? Hayır.

Ötesini bulmak sizlerin manevi detektifliğinize kalmış.

Ya Selam!