Ortadoğu’nun Geleceği
2004 yılında ortaya atılan ve CIA destekli Rand Corporation adlı düşünce kuruluşunun hazırlayıp Bush yönetimine sunmuş olduğu “Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler" konulu raporda kendine yer bulan “Büyük Ortadoğu Projesi” kısaca BOP, bu gün gelinen noktada hedeflediğinin tam tersi sonuçlara ulaşmış görünüyor.
Proje görünürde İslam ülkelerinde demokrasinin yerleştirilmesi amacını taşısa da, projenin asıl amacının küresel merkezin İslam’ı ve dolayısıyla İslam toplumlarını kontrol etme çabası olduğunu söyleyebiliriz.
Projeye göre İslam ülkeleri kategorilere ayrılmış radikal kategoriye giren, yani küresel merkezin amaçları açısından sorun teşkil eden ülkelerde yönetimsel değişiklikler yapılması, gerekirse sınırların yeniden çizilmesi gerekmekteydi.
Türkiye’nin demokratik İslam’a en yakın konumdaki ülke olması nedeniyle de projenin yürütülmesi işinin Türkiye’ye yaptırılması düşünülüyordu.
O dönemlerde Türkiye krizden yeni çıkmış, ağır borç altında ezilen ve muhtaç bir ülke konumundaydı. Türkiye’ye yatırımlar hızlandırılmış, Avrupa Birliği yolunda önemli mesafeler aldırılmış, demokratik yapısıyla adeta bir yıldız gibi parlaması sağlanmıştı. Üstüne bir de iktidardakilerin projeye uyumlu politikalar izlemesi eklenince işler iyi gidiyor gibi görünüyordu.
Ama işler pek de beklenildiği gibi gitmedi. Kısa zamanda yakalanan ekonomik kalkınma ve büyüme, yerli teknoloji ve silahlanmaya yapılan yatırımlar, iç barışa yönelik açılım politikaları ülkemizi biraz olsun bağımsız hareket edebilecek hale getirmiş, devletin elini güçlendirmişti.
Bu güçlenmenin verdiği rahatlıkla hareket eden siyaset kurumu artık kolay kontrol edilemiyor, vurulmak istenen siyasi ve ekonomik krizleri savuşturuyordu. Devlet kendini gösteriyor ve küresel merkezin rotasından sapıyordu. Devlet yüz yıllık düşmanlıkları bir tarafa bırakarak bölge ülkeleriyle sıcak ilişkiler geliştirmeye başlamıştı. İran ve Suriye başta olmak üzere, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ve Arap ülkeleriyle yakınlaşmalar yaşanıyordu. Avrupa Birliği’ne girme hedefi de gündemden düşmeye başlamıştı.
Mavi Marmara olayı ve One Minute çıkışı ilişkilerin kopmasında son nokta oldu.
Küresel merkez bu duruma Oslo görüşmelerinin sızdırılması sonucu çıkan MİT krizi, Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesi, Gezi Olayları, 17-25 Aralık komploları, MİT tırları olayı, açılım politikalarına vurulan darbe, PKK ve DAEŞ gibi örgütlere yaptırdığı katliamlar ve en nihayetinde 15 Temmuz darbe girişimiyle dur demek istedi. Ama hiçbiri kalıcı bir sapmaya yol açamadı.
Benzer bir sapma gösteren Mısır’da darbe yaptırarak en azından bir mevzi elde edebildiler. Kuzey Afrika’yı ise tamamen istikrarsızlığa düşürmüş görünüyorlar. Benzer bir istikrarsızlık planladıkları Türkiye’de ise şimdiye kadar önemli bir başarı elde edemediler.
Küresel merkezin şu an için tek umudu güney sınırımızın PYD tarafından tamamen kontrol altına alınması ve Suriye’nin olası bölünmesi sonucunda bu bölgede bir Kürt devleti kurulması sonucu hem Türkiye’nin bölgede tecrit edilmesini sağlamak hem de PKK vasıtasıyla Türkiye’nin bölünmesini kolaylaştırmak.
Ama Türkiye yine beklenmeyeni yaptı. Önce Rusya ile yakınlaştı, sonra Suriye’de sahaya indi. Amerika’nın mecburen desteklediği DAEŞ’le mücadele kartını masaya sürerek oluşturulmaya çalışılan kuşatmayı yarmaya başladı. Eş zamanlı olarak Kuzey Irak yönetimiyle yapılan görüşmeler ve varılmış bulunan muhtemel mutabakat da bu harekatın burada kalmayacağını belki Musul’a kadar kademe kademe ilerleyebileceğini gösteriyor.
Aslan sahaya inince vadinin çakalları telaşlandılar. PYD Amerika’yı Türkiye ile aralarına tampon oluşturması konusunda ikna etmeye çalışırken, bölgenin kadim çakalı İran ise hemen tepki gösterdi Türkiye’ye.
Büyük Ortadoğu Projesi çoktan tarih oldu. Yeni projenin adını koymak da uygulamak da bize nasip olacak gibi görünüyor.
Kim bilir belki de adı Yeni Osmanlı Projesi olur.