Şu başlıktaki soruya bak ya! Bu yazının başlığı nasıl böyle ya! “Müslümanlar mı davalarına sadık, falcılar mı yalanlarına sadık?” Bu soru beynin damarlarını çatlatır. Bu sporu adamı hoplatır.

Bir davaya sadık olmayı anlarız da, “Yalanlara nasıl sadık olunur?” İşte bunu anlamayız. Yalan ile sadakat nasıl bir araya gelir? Bunu anlamak mümkün değil.

Evet, anlamak zordur ve sizin de kafanız, şimdi, hatta kafanız değil beyin kıvrımlarınız “zongur zongur titriyordur” bu soruyu düşünerek.

Yalan ve sadakat asla bir araya gelemez. Ancak falcılar yalanlarına sadıktırlar. Zaten falcılar yalancıdır. Falcılar “profesyonel yalancılardır.” Falcılar yalandan para kazanırlar.

Tekrar sorumuzu soralım ve beynimizin kılcal damarlarına kadar “fokur fokur” kaynayalım.

 “Müslümanlar mı davalarına sadık, falcılar mı yalanlarına sadık?”

Birisi Hak dava, ve diğeri baştan sona yalan-dolan.

Hak davayı savunması gereken Müslümanlar isteksiz, yılgın ve bıkkın, ancak yalancı falcılar çok heyecanlı.

“Buyurun buradan yakın.” Bir çaresizlik durumunda ya da şaşkınlık durumunda söylenir ya: “Buyurun buradan yak” denir ya!

“Müslümanlar mı davalarına sadık, falcılar mı yalanlarına sadık?” sorusu aynı duruma sokuyor insanı.

Tekrar soruyorum. Çünkü tekrarda fayda vardır. Et-tekraru ahsen, velev kane yüz seksen.  "Tekrar güzeldir, yüz seksen kere de olsa." 

“Müslümanlar mı davalarına sadık, falcılar mı yalanlarına sadık?

Batıl işlerini hararetle anlatan falcılar bir tarafta, Hak davalarını çekinerek anlatmaktan korkan Müslümanlar diğer tarafta. 

Müslümanlar davalarına, falcıların yalanlarına sahip çıktıkları kadar sahip çıksalardı Dünya güllük gülistanlık olurdu.

Gerçi şurası da bir gerçek. Müslümanlar olarak sindirildik ve bir cendereden geçtik.

Ülkemiz gerçekten en az 80 yıl, bir cendereden geçti. Bu toplum gerçekten bir cendereden geçti. O cendere şu: “Doğrular yanlış, yanlışlar doğru gibi gösterildi. İyiler kötü, kötüler iyi gibi gösterildi. “Müslümanlık öcü gibi, Müslümanlık dışı işler cici gibi gösterildi.” Bunu yapanlar yani her şeyi birbirine karıştıranlar bunu çağdaşlık ve laiklik adına yaptılar:

Geçen gün sosyal medyada şunları yazdım:

 Türkiyedeki laikuslara göre, cadılık eğitimi alırsan "çağdaş" oluyorsun. Hafızlık eğitimi alırsan "gerici" oluyorsun. Yoga yaparsan "çağdaş" oluyorsun. Namaz kılarsan "gerici" oluyorsun. 

Bunları niye yazdım. Çünkü gündemde “cadılık eğitimi aldığı iddia edilen ve ormanda kaybolan ve kaybolduktan 4 gün sonra ölü bulunan bir kadıncağız vardı.”

O ormanda kaybolduktan sonra vefat eden kadıncağızın hiçbir suçu yok. “Sistem suçludur.”

Bu Sistem yani laik sistem maalesef bu Ülkede insanlarımızı dinden uzaklaştırdı. Laik sistem yanlış uygulandı. Laik sistem, geçmiş dönemlerde  “din düşmanlığı” olarak icra edildi. Her sistem uygulayıcılarının elinde şekillenir. Sistemin kendisi kadar, uygulayıcıları da mühimdir.  İyi bir sistemi, “kötü uygulayıcılar” yanlış uygularsa o sistem kötü görülür.  Kötü bir sistemi uygulayıcılar iyi gösterebilir.

Gelelim laik sistemin yanlış uygulamalarına. Kaç yıl sürdü o yanlış uygulamalar? Bilen bilir. En azından 80 yıl sürmüştür. Tabi zaman zaman kesintili dönemlerden geçilmiş ve ferahlama olan, insanların din özgürlüklerine müdahale edilmediği dönemler olmuştur. Bu dönemlere örnek olarak, “1950-1960 arası dönem, 2000’li yıllardan sonraki dönem” gösterilebilir.

Evet, bu Ülkede 100 yıldır (arada kesintili ve ferahlama dönemleri olsa da) "din" öcü gibi gösterildi. Ve gelinen nokta bu. Gelinen nokta falcılık, cadılık, hurafe almış başını gidiyor. Acı ama gerçek. 

Elhamdülillah ben astrolojiye, burçlara ve fallara hiç inanmadım. Zaten burcumu sorduklarımda “bilmediğimi söyledim hep.” Astroloji, fal ve burçlar, hepsi de ayaklarımın altında. Ancak toplumun bir kısmı, çok kısmı mı, az kısmı mı inanıyor bilmiyorum, toplumun bir kısmı “fala inanıyor, burçlara inanıyor.”

Halbuki falcılık ve burçlar temelsiz ve akıldan uzak, bilime aykırı, makul olmayan şeylerdir.

Ormanda kaybolan o kadıncağız “cadılık eğitim almış” deniyor. Para kazanma uğruna "cadılık eğitimi ha!” Bunun tam adı, "alçaklık, adilik eğitimi." Bu toplum ne halde böyle?

Falcılık, cadılık eğitimi veren o kadın gözaltına alınmış. Yetmez. Bu şekilde falcılık, astroloji, burç ve benzeri konularda eğitim veren ya da falcılık, burç işleri gibi batıl, hurafe işler yapan tüm yerler kapatılmalıdır.

Geçen gün bir vesile ile denk geldim. TV’de miydi, sosyal medyada mıydı hatırlamıyorum. Burçları anlatan, burç üzerinden para kazanan, sözde bilim sanılan aslında uydurma olan astroloji uzmanı kadın “filanca filanca burçlar 6 ay içinde kazanacaksınız, sizi güzel günler bekliyor” diye kendinden geçmiş heyecanlı heyecanlı anlatıyordu. Kadın batıl, yalan dolan olan işini o kadar heyecanlı ve inanmış anlatıyordu ki, “bizim Hak davamızı anlatmamamız nerede, şu kadının batıl, yalan işini böyle ballandıra ballandıra anlatması nerede” diye tefekkür ettim. Gerçekten İslam’ı anlatamadığımız için üzgünüm.

Yazımın en sonunda, şu ayet-i kerime ile şu hadis-i şerifi dikkatlerinize sunuyorum.

"Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytanın işinden olan pisliklerdir. Bunlardan sakının; umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Maide Suresi, 90)

"Kim, çalıntı veya yitik bir malın yerini haber veren kimseye, falcıya (arrâfa) gidip ondan bir şey sorar, söylediğini de tasdik ederse, o kişinin kırk gün hiçbir namazı kabul olunmaz." (Hadis-i Şerif)