Değerli dostlar aziz kardeşler, Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz her fani gibi ruhunu Rabbine teslim ettiği zaman Ashab-ı Kiram, O’nu (sallallahu aleyhi vesellem) annelerinden, babalarından, çocuklarından hatta ve hatta kendi canlarından daha fazla seviyorlardı. Bu sevgiyi de şiir okuyarak, O’nun (sallallahu aleyhi vesellem) için törenler yaparak değil, meydanlarda canlarını vererek ispat etmişlerdi.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i Ashab-ı Kiramın sevdiği kadar, hiçbir anne bile evladını sevmemiştir. Annelerin çocuklarına, bebeklerine olan sevgisinden daha fazla bir sevgiyi Ashab-ı Kiram, Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’in önüne koydular. Canlarını, mallarını, neleri varsa, her şeylerini paket yapıp O’na (sallallahu aleyhi vesellem) teslim ettiler. O’nu (sallallahu aleyhi vesellem) bu kadar seviyorlardı.
Bu sevgiyi de biz, Kur’an’ın şahitliği ile öğreniyoruz. Zanla, tahminle değil. Böyle bir sevginin, bir muhabbetin olduğunu Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’in de onları çok fazla sevdiğini bu kaynaşmayı Kur’an’dan görüyoruz, Hadis-i Şeriflerden görüyoruz.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) ruhunu rabbine teslim ettikten sonra, Ashab-ı Kiramın tavrı bizi bugün bir konuda düşünmeye sevk edecek tavır oldu. Ashab-ı Kiram o canlarından, mallarından, çocuklarından fazla sevdikleri Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) mübarek cesedini olduğu yerde bıraktılar, Medine’nin, o zaman ki şehrin dışında bir çardağın altında toplanıp, Rasulullah’tan (sallallahu aleyhi vesellem) sonra kimin yönetici olması gerektiğini tartıştılar. Ve bu işi yapanlar; Ebubekir (radıyallahu anh), Ömer (radıyallahu anh), Saad bin Ubade (radıyallahu anh) gibi Ashab-ı Kiramın en uç adamları. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e en fazla yakın olanlar, 23 yıl her dakikayı O’nunla (sallallahu aleyhi vesellem) beraber geçiren Ebubekir (radıyallahu anh), sevdiği Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) cesedini ortada bırakıp ümmetin başı kim olacak toplantısına gitti. Oturup matem tutmaya vakit ayırmadılar. Ağlama, sızlama… O işi bıraktılar. En büyük emanet o anda bize göre o cenazenin kaldırılma töreni olurdu, onunla da ilgilenmediler. Vefat haberi mübarek odasından çıkar çıkmaz, toplantıya geçtiler.
Bunu biz yapmış olsaydık, zaten biz mevki ve makam düşkünüyüz bizim için normaldi bu. Ama bunu yapanlar Peygamber (aleyhisselam) Efendimize sevgilerinde tereddüdümüz olmayan kimseler. Ne yaptılar, orda saatlerce toplantı yaptılar. Öbür tarafta uğruna can feda ettikleri, çoluk çocuklarını feda ettikleri Peygamberlerinin (sallallahu aleyhi vesellem) mübarek cesedi bekliyor. Cenaze merasimi için bekliyor. Onlar ne yapıyorlar orda, kim ümmetin başında idareci olacak onu tartışıyorlar. Ve ciddi ciddi tartışlar.
Medineli Ensar Allah onlardan razı olsun, bizim topraklarımızda bu devlet kuruldu, yönetici bizden olması lazım, makul olan budur, dediler. Muhacirler de Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) rahatsızlandığında yerine namaz kıldırmak için vekil olarak Muhacirlerden birisini getirdi. Dolayısıyla mihraba geçen devletin başına geçer, dediler. İleri geri konuşmaya başladılar, tartıştılar sonunda yine Ensardan birisi olan ve o gün 22 yaşında olan Zeyd bin Sabit (radıyallahu anh) dedi ki: “Dinleyin beni Ensar! Ensarın Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e değer verdiği, Medine’yi devlet yaptığına itirazımız yok, ama unutmayın Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Muhacirdi! Ensardan değildi. Eğer Rasulullaha (sallallahu aleyhi vesellem) vekil seçeceksek Muhacirlerden birisi olması lazım, sağlığında da Ebubekir’i (ra) mihraba geçirmişti. Ebubekir’dir (radıyallahu anh) ümmetin büyüğü” dedi “uzat elini öpeyim” dedi bitti iş.
22 yaşında Ensardan bir delikanlının kararıyla devlet başkanı seçildi. Geldiler mescide, ordan toplanıp Mescidi nebiye geldiler, herkese ilan edildi mescide toplansın, Ebubekir’i (radıyallahu anh) öne çıkardı Ömer bin Hattab (radıyallahu anh): “İşte Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) vekili” dedi. Tek tek insanlar sana Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) vekili, devlet başkanımız olarak biat ediyorum, yani seni destekliyorum diye söz verdiler. Ebubekir (radıyallahu anh) konuşmasını yaptı kalktı, meşhur, tarihe damgasını vuran, insanlığın duyduğu, bir peygamberin dışında bir insandan duyduğu en muhteşem konuşmalardan birisini yaptı, devlet başkanlığı seçimi tamamlandı. Ondan sonra Ebubekir (radıyallahu anh): “Şimdi cenaze işiyle uğraşalım” dediler.
Burada Ashab-ı Kiram ümmetin en iyileri olarak Mü’minliklerine, takvalarına, aşk ve heyecanlarına Kur’an’ın şahitlik ettiği insanlar olarak ne yaptılar? Hangi anlayışı ortaya koydular? Şu, Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in mübarek naşından, o miski amber deryasından daha değerli ümmetin birlik ve beraberliği ve bir siyasi idare olarak, siyasi tarz olarak devam etmesidir. Eğer o gün onlar Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) cenazesiyle, taziye görüşmeleriyle, törenlerle meşgul olsalardı biz bugün hıristiyanlık gibi ikiye bölünmüş, üçe bölünmüş belki de tarihe gömülmüş bir dinimiz olacaktı. Duyulacaktı ki Medine’de günün birinde bir peygamber çok güzel şeyler yapmış. Çünkü ümmeti Muhammed’de olsan, Kur’an’a iman etmiş bir kitlede olsan, lidersiz, kadrosuz, siyasetsiz, yönetimsiz devam etmek, toprağın üstünde yaşamak mümkün değil.
Allah ashabdan razı olsun. Bu gerçeği anladılar ümmeti Muhammedi parçalanmaktan, Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in hemen arkasından facialara düşmekten, yok olmaktan kurtaran işi yaptılar.
Şimdi üniversite sorusu gibi bir soru sorulsa Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanında öldüğünü gördün ne yapardın diye sorulsa? Ne yapardın? Hepimiz kendimize soralım. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’le bir yere gidiyorduk. Baktık ki vefat etti. Bende ordayım. Ne yaparım? Sor kendine bu soruyu. 1- Oturup Yasin okursun. 2. Cevap Hemen, Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) öldü haberiniz olsun diye ilan edersin. 3- Hemen onu miski amberle yıkarsın, tertemiz kokularsın, kefenini hazırlarsın… O’NUN (sallallahu aleyhi vesellem) YERİNE KİM BAKACAK. BU ÜMMETİ KİM YÖNETECEK sorusu gelmez bizim aklımıza.
Onu sen Birleşmiş Milletlere havale edersin (!) bir temsilci gönderir zaten idare etmek için (!)
Ashabda takva var, zühd var, dünyaya tenezzülsüz olduklarına Allah şahit. En çok sevdikleri bahçelerini Allah için infak ettiler. Analarını, babalarını önlerine çıkardılar. Dayılarını öldürmekten tereddüt etmediler. Çocuklarını paket yapıp hediye olarak Rasulullah’a (sallallahu aleyhi vesellem) getirdiler. Ama! Ümmet düşünüldüğünde, yeryüzünde İslam’ın devam etmesi ile ilgili stratejik bir karar verilmesi düşünüldüğünde o mübarek vücudu orda bırakıp önce siyasetle meşgul oldular.
Ashab’dan daha takva, dini daha iyi anlayan, ashab kadar dünyaya tenezzülsüz, makama ters duran, 10 yıl ümmeti Muhammed gibi büyük bir devletin başında duran Ömer (radıyallahu anh) gibi cübbesi bile yırtık, yamalı dolaşan insanlar oldukları halde o mübarek cesedi orda bırakıp, önce siyasetin gereğini yapmaya yanaştılar. Bu, ümmeti Muhammed’dir. Kur’an’ı anlamak budur. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i anlamak budur.
Şimdi ümmeti Muhammed’e musallat olan hastalıklardan biriside siyaseti din dışına itmektir. Siyasetten uzak dur. Siyasete sakın karışma. Hoca karışmasın, hacı karışmasın, takva ehli karışmasın, tasavvuf ehli hiç tutmasın siyasete… Nerde içkici, kumarbaz, sarhoş, hırsız, babası hırsız, dedesi hırsız, amcası hırsız varsa o siyaset yapsın; MOTOR SENİN, LASTİKLER SENDEN, KAPORTA SENDEN, CAMLAR SENDEN, YAKIT SENDEN, direksiyon başkasından… AMA ARABA SENİN(!) Böyle araç sürülür mü? Direksiyonu sende olmayan bir aracı sen nasıl ben sürüyorum diyebilirsin. Motorunu sen icat etmiş olabilirsin. Devam edecek inşallah…