Bakara Suresi’nin iki yüz
yirmi birinci ayeti, sıradan okunduğunda Mekke dönemine ait insan
tablolarını anlattığı şeklinde anlaşılabilir. Mü’min erkeklerle
müşrik erkekleri, mü’min kadınlarla müşrik kadınları önümüze koyan
bu âyetin, Mekke’de Bilal radıyallahu anha işkence eden kâfir
insanlardan söz etmekte olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Böyle bir
anlama için ilim sahibi olmak da gerekmemektedir.
Biz, Kur’an’ı ve ayetlerini imanımızın temelleri olarak gören
anlayışımızın gereği olarak bu ayeti daha etkin bir konunun kaynağı
olarak görmeliyiz. Ayet esasen, aile saadetinin ya da erkek veya
kadın mü’min için asıl huzurun kimde olduğunu göstermektedir.
‘Mü’min erkek-mü’min kadın’ her durumda daha iyidir. Fiziksel
güzellik ve dış etkenler aksini gösterse de imanla bezenmiş bir
insan ‘iyidir-iyi olmalıdır.’ Ayeti bu bakışla ele
alabiliriz:
“İman etmedikleri sürece müşrik kadınlarla evlenmeyin. Müşrik kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece müşrik erkeklerle, kadınlarınızı evlendirmeyin. Müşrik hür erkek hoşunuza gitse de, iman eden bir köle, müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.”
Kur’an’ımızın bu açık hükmü satır satır ele alındığında şu çizgileri çizmektedir:
1- İnsanlar, iman edenler ve etmeyenler, mü’minler ve müşrikler olarak iki grupturlar. Hayata bakan gözümüz bu iki çizgi üzerinden insanı değerlendirmelidir. Bizim göz zevkimiz başka türlü söylüyor olsa da kitabımız Kur’an, insanları bu şekilde görmektedir. Kişisel menfaatlerimize göre bir tasnif yapamayız. Mü’min olmak, mü’minlerle beraber olmak gerektirmektedir. Mü’min olduğu hâlde kişisel hayatını, ev düzenini mü’minlerle kuramayanlar yanlış üzerine kurulu bir iş yapmış olmaktadırlar.
2- Mü’min, fiziksel olarak güzel görünmüyor olsa da, mü’min olmayana göre güzeldir. Mü’min olmayanın fiziksel güzelliği ise yok durumundadır. Çünkü mü’min, ambalaj insanı değildir. Ambalajdan önce içerik olarak tatmin olduğu bir durum mü’min için uygundur. Müşrik insan içerik olarak ‘yok’ hükmündedir. Kur’an onları necis/murdar saymaktadır. Sosyal bir vakıa olarak müşriklerin bulunduğu bir toplumda yaşamaya zorunlu hissedebilir kendisini mü’min ama bu zorunluluğu, öyle bir insanla aile düzeni kurmaya götürecek noktada hissetmez.
3- İman edenlerin en temel karakteri, imana davet etmektir. İman etmeyenlerin en temel karakteri de ateşe davet etmektir. Filan mü’minin bu karakterinden uzak kalması, filan müşrikin de kendi hâlinde yaşayan biri olması bu özelliği değiştirecek nitelikte değildir. Mü’min budur, müşrik de odur. Tek tük örnekler üzerinden kural konulamaz.
4- Bu gerçekler, açık Kur’an ayetleridir. Allah Teâlâ, bu ayetleri mü’min kullarına açıklamıştır. Dileyen ibret alır, hayatını ona göre düzene koyar. Dileyen de kitabı olan Kur’an’ı Ramazan’da hatim indirme kitabı olarak değerlendirir, düğününden ev düzenine kadar hayatının diğer alanlarını da başına dayatılmış ithal bir düzene göre belirler; hayat bir imtihandır. Bu imtihan, öyle veya böyle gerçekleşecektir. Keşke ‘Kur’an ne diyorsa’ diyebilen dillerimiz olsa idi!
5- Bu ayet, pek çok iman hakikatini bize beyan ediyor ama bizim birinci olarak önümüze koymamız gereken hakikat şudur: Mü’min, aile düzenini Kur’an kaidelerine göre kuracak. Eşlerin, iman durumları bedensel durumlarından önemlidir. Bedensel özürlüyü kabul edebiliriz de iman özürlüyü kabul edemeyiz. Köle bir eş sahibi olmayı yeğleriz de imanı tartışılır durumda olan bir eş sahibi olmayı kabul edemeyiz. Mü’min olmanın en tabii gereklerinden biridir bu. Eğer bizim imanımız, hayatımızın yekûnu denebilecek bir bölümüne hitap eden evliliğimizi şekillendirmeyecekse ne zaman ve nerede imanımıza göre yaşadığımızı ispat edebiliriz? Evlenmeye aday görülen kişinin ‘müşrik’ çapında biri olması şüphesiz bu ayetin ikaz ettiği konudur. Müşrik ile evlilik ise katiyetle yasaktır. Müşrik düzeyinde olmayan ama iman açısından bakıldığında sorunlar ihtiva eden şahsiyetlerin Müslüman kızlarımıza talip olmaya cesaret etmeleri bizim açımızdan bir zafiyet kabul edilmelidir.
6- Meseleyi sadece evlenecek erkek ve kadın açısından da görmemek gerekir. Evlilikle beraber oluşacak hısımlığın getireceği ilişkiler de, imanlı biri ile olma veya olmamaya göre şekillenecektir. Bu da Müslüman’ın yaşayacağı ortamı kendi elleri ile oluşturması veya ihmal etmesi olacaktır. Yetiştirilmesi hedeflenen neslin ne olacağı da düşünüldüğünde konu biraz daha iyi anlaşılacaktır. Üç günlük zevklere kapılıp ebedî hayatımızı yönlendirecek bir karar, mü’min insan açısından kayıptır.
7- Ayetten çok açık bir şekilde anlaşılan hüküm şudur: Erkek Müslüman’ın, bir dine bağlı olmayan müşrik ile evlenmesi hiçbir şekilde caiz değildir. Yahudi ve Hıristiyan olan bir kadın ile evlenmesi ise caiz görülmüştür. Buna, ‘Ehlikitap olan’ şeklinde genel bir ilke getirilmiştir. Ehlikitap olanla müşrik olan arasında bariz fark şudur: Müşrik bir din bilmeyen insandır. Ehlikitap olan ise Müslüman olanla Allah’a, ahiret gününe, helal ve haram anlayışında, temel iyilik kötülük takdirinde, ahlâksızlığa karşı olmada ortak paydalar taşımaktadır. Eğer ehlikitap olarak bilinen ama bu temel esaslara sahip olmayan birinden söz ediliyorsa, onun bizim adımıza doğacak çocuğumuzun annesi olmasını benimsememiz makul olmayacaktır. Bu nedenle ashabı kiramdan bazıları, ayette geçen müşrik ifadesinin Yahudi ve Hıristiyan bütün müşrik çeşitlerini ihtiva ettiğini söylemişlerdir ki bu görüş, bugünün Hıristiyan ve Yahudilerine bakıldığında oldukça isabetli bir görüş olarak ele alınmalıdır. Ömer bin Hattab radıyallahu anhın da bu görüşte olduğuna dair tefsir kitaplarında bilgiler vardır. Günümüzde kim Yahudi, kim Hıristiyan’dır? Laikliği asıl din olarak benimsemiş insanlar, teslise bile gerek kalmadan ‘ehlikitaplık’ sınırları dışına çıkmış değil midirler? Ayetteki hükmü incelerken karşımıza çıkan hassas çizgilerden biri de şudur: Dinimizin oluşturduğu evlilik ortamında erkek kadının üzerinde bulunmaktadır. Evdeki kuralları da erkek yürütecektir. Buna göre, erkeğin mü’min kadının başka bir dinden olması nesil yetiştirme açısından büyük bir sorun oluşturmaz. Mü’min insanın, bir Yahudi veya Hıristiyan kadınla evlenmesi de kerih görülmekle beraber caizdir denmiştir. Bugünkü yasalar altında evlilik yapmak zorunda kalan mü’minlerin ise, ehlikitap bir kadınla mü’minin evlenmesine izin veren gerekçeyi ne kadar gerçekleştirebileceğini iyi düşünmelidirler.
8- Müslüman kadının, Müslüman olmayan bir erkekle evlenmesi ise hiçbir şekilde caiz görülmemiştir. Kati yasaklardan birisi böyle bir evliliktir. Böyle bir evlilik gerçekleşmiş olsa bile yok hükmündedir. Müslüman kadının, Müslüman olmayan erkekle evlenemeyeceği hususunda icma vardır. Buna göre de bunu inkâr ederek evlenen dinden çıkmış olacaktır. İnkâr etmeden evlenmesi durumunda ise evlilikleri tam bir zinadır. Uzun süre evli kalmaları veya yabancı ülkede yaşamaları tarzında bir gerekçe kabul edilebilir gerekçe olamaz. Doğurduğu çocuk zina çocuğudur, yaptığı da zinadır.
Sorgulama Gerekiyor
Ailelerimizi oluştururken ne kadar iman eksenli’ bir soruşturma yaptığımızı ya da böyle bir soruşturmanın sonuçlarını ne kadar etkili tuttuğumuzu muhakkak inceleyelim. Aile yaşantımız sürürken de aynı şeyi yapalım. Ancak samimi olmalıyız; iman denince ne anladığımızı gizlemeyelim. İmanın şartlarını saymaya da iman etmek deniyor, imanı uğruna yüzlerce kere şehit olmaya koşan sahabenin imanına da iman deniyor. Hangisini anladığımıza dikkat edelim.