Medine Vesikası, farklı dinî, siyasî ve etnik grupların katılımıyla hazırlanan, Hazreti Peygamber’in (asm) Devlet Başkanlığında birlikte yaşamayı öngören siyasî ve hukukî bir belgedir. Bu vesika, Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) Medine’ye hicretinden sonra ve Bedir Gazvesi’nden önce tanzim edilmiştir. Bu vesikanın tarafları o tarihte Medine’de yaşayan Müslümanlar, Yahudiler ve müşrik Araplardır.

Medine Vesikası, farklı dinî, siyasî ve etnik grupların katılımıyla hazırlanan, Hazreti Peygamber'in (asm) Devlet Başkanlığında birlikte yaşamayı öngören siyasî ve hukukî bir belgedir. Bu vesika, Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) Medine'ye hicretinden sonra ve Bedir Gazvesi'nden önce tanzim edilmiştir. Bu vesikanın tarafları o tarihte Medine'de yaşayan Müslümanlar, Yahudiler ve müşrik Araplardır.

Türkçe literatürde 'Medine vesikası, Medine sözleşmesi, Medine anayasası' şeklinde adlandırılmaktadır.

Bu belge, Medine şehir devletini oluşturan insanların ferden ve ceman birbiriyle ve yabancılarla ilişkilerini, topluluk olarak idarî ve adlî yapılarını, fertlerin sahip olduğu din ve vicdan hürriyetini belirli esaslara bağlayan bir metindir. Batılı araştırmacılar bu belgeyi 'Medine anayasası' (The Constitution of Medina) olarak da adlandırmaktadırlar. Pakistanlı Alim Muhammed Hamîdullah bu vesikanın tarihte tespit edilebilen ilk yazılı anayasa olduğunu belirtir.

Medine Vesikası bir Anayasa metni olduğu kadar, bir toplumsal sözleşme belgesidir de.

Avrupa'da Anayasalara kaynaklık ettiği iddia edilen ilk belge İngiltere'de Magna Carta olup 1215 yılında, 16. ve 17. çağdaki Batılı filozoflar Thomas Hobbes, Jean-Jacques Rousseau ve John Lock tarafından geliştirilen Toplumsal Sözleşme kavramı ise 1700 ve 1800'lü yıllara aittir.

Buna göre Medine Vesikası'ndan 700 yıl kadar sonra Magna Carta 'Anayasa' ve 1000 yıl sonra Avrupa'da 'toplumsal sözleşme' kavramı ortaya atılmıştır.

İster Anayasa ve isterse toplumsal sözleşme kavramı olsun, kayıt altına alınan husus şudur: 'Devlet vatandaşlarının can ve mal güvenliği ile özgürlüklerini koruyacak, vatandaşlar da Devletlerine vergi verecekler ve sadık bir teba olacaklar.'

Bu kurallar, bu taahhütler birlikte ve huzur içinde yaşamanın bir teminatıdır.

Medine Vesikası, Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) tarafından huzur ve refah eksenli ve kimseye maddi ve manevi bakımdan zarar vermeyecek bir özgürlük temelli bir hayatın teminatıdır. Bu teminat o yıllarda Medine Vesikası ismiyle vücut bulmuş olsa da İslam, ezelden ebede dek insanlığın fert ve toplum olarak huzur ve refahı ile kimseye maddi ve manevi zarar vermeyecek özgürlük teminatıdır.

Zaten bu İslam'ın isminden itibaren mevcuttur.

Şunu net olarak belirtmeliyiz ki, İslam, selam, esenlik, barış, huzur, refah ve güvenlik gibi manalara gelir.

Bu ismi, yani İslam ismini bizzat Allah beyan etmiştir. Ezelden ebede dek bizzat Yaratıcı (cc) tarafından adı belirlenen İslam, herkes için esenlik ve güvenlik demektir.

Bunu hassaten belirtelim.

Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) Peygamberlik görevini bilfiil icra etmeye başlamadan önce dahi huzur ve güvenliğin, emanet ve esenliğin, refah ve barışın bizzat temsilcisidir.

Sevgili Peygamberimizin (asm) sıfatı, Peygamberliğinden önce Muhammed'ül emin idi ve o zamanki cahiliye toplumunda en güvenilir, en doğru ve en muteber bir konumda bulunmaktaydı.

Hazreti Peygamber (asm) gençlik yıllarında tam toplumun merkezinde ve toplum ile birlikte bir hayat sürmüş ve bir sivil toplum kuruluşunun teşekkülüne öncülük etmiştir.

Hilfü'l-Fudûl (Erdemliler Topluluğu) 589 yılında Araplar arasında süregelen savaş ve kargaşa ortamında huzur ve güvenliğin sağlanması, güçsüz ve zayıfların korunması, zulmün önlenmesi için toplumda sözü geçen ve emin kişilerin önderliğinde kurulan bir sivil toplum kuruluşudur ki bu topluluğun kurucuları ve öncüleri arasında Sevgili Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed de bulunmaktadır. Bu cemiyet çok uzun yıllar varlığını sürdürmüştür.

Erdemliler Topluluğunda fikri ve siyasi görüşleri farklı olsa da, bir araya gelen insanlar şu hususlarda işbirliği etmektedir.

1- Mekke'de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlardan olsun, bir kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman, Mekke halkı, onunla birlikte olacaklar ve zulme uğrayanın hakkını koruyacaklardır.

2- Mekke halkı, mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında yer alacaklardır.

3- Sebir ve Hira dağları yerlerinde kaldığı müddetçe ve insanlar arasında geçimde ve ekonomik durumda tam bir eşitlik sağlanana dek bu hükümler geçerli olacaktır.

Evet, işte size Medine Vesikası'ndan da önce bir toplumsal sözleşme örneği olarak Erdemliler Cemiyeti Hilfü'l-Fudûl) örneği.

Bu yazıda topluluk halinde yaşayan insanların huzur, refah, güvenlik ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olan toplumsal sözleşme örneklerini tarihsel bağlamını esas alarak ve İslam temelinde açıklamaya çalıştım.

Batı'da ve Avrupa'da ilk toplumsal sözleşme örnekleri yokken Doğu'da ve İslam'da birlikte huzur içinde yaşamanın örnekleri yaşanmıştır.

İngilizlerin Magna Carta'sı ve Batılı Filozofların toplumsal sözleşme kavramlarından çok daha önce Doğu'da Medine Vesikası ve daha öncesinde Hilfü'l-Fudûl örneği bütün parlaklığı ile yolumuzu aydınlatmaktadır.

İslam ismiyle esenlik ve güvenlik demektir. İslam şura'ya ve maşeri vicdana (ortak akıla) büyük önem verir.

Yazımızın sonunda şu iki ayet-i kerime ve bir hadis-i şerif daha açıklayıcı olacaktır.

'İş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da

artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.' (Al-i İmran Suresi, 159)

Şura Suresi 38. ayette, Mü'minler anlatılırken 'onların

işleri şura (danışma) iledir' diye belirtilmektedir. Ayetin tamamı şöyledir: 'Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.' (Şura Suresi, 38)

Sahabeden Hz. Ebu Hüreyre 'Resulullah'tan daha

fazla arkadaşlarıyla istişare eden ve çevresindekilerle görüş alışverişinde bulunan bir kimseyi görmedim' diyerek, Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) danışmaya ve istişareye verdiği önemi belirtmiştir.

Evet, bizim işimiz ve hareket tarzımız şura, danışma ve en sonunda toplumsal sözleşme iledir. Çünkü Kuran-ı Kerim'de Yüce Rabbimiz (cc) ve Hadis-i Şerif'lerde de Sevgili Peygamberimiz (asm) bunları emrediyor.

Esasta bizim Anayasa'mız bu ikisi(Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerif'ler)dir. Başka Anayasa'ya ihtiyacımız yoktur. Her ikisinde huzurun, güvenliğin, esenliğin ve müreffeh bir hayatın esasları belirlenmiştir ki, bu kurallar ister Müslüman olsun, ister Müslüman olmasın herkesin hayrı ve faydası içindir.

Vesselam.