Milli Savunma E. Bakanımız Sayın Hulusi Akar, bir topluluk karşısında oldukça samimi ve masumane bir şekilde sarfettiği sözler sonrasında, bazı kesimlerin hışım ve öfke dolu sözlü saldırısına muhatap olmuştur.

Gerçekten de o kadar büyük ve ölçüsüz tepki ile karşılaşacağını Sayın Akar da tahmin edememiştir.

Sayın Hulusi Akar Komutanımız, ne söyledi de böyle bir tepkiyle karşılaştı?

Tabi gündemi takip edenler o sözleri biliyorlar.

Biz bilenlere, bilmeyenlere o sözleri bir kez daha hatırlatalım.

Sayın Akar’ın bazı kesimleri kudurtan sözleri şu: Eğitimin amacı bilgi değildir; Allah korkusu ve kuldan utanmaktır.”

Evet, bu kadar, basit, açık,  net, samimi ve masum bir şekilde ifade edilen sözlerden dolayı bir eski Savunma Bakanımız, bir eski Genel Kurmay Başkanımız adeta hınç ve öfkeyle saldırıya muhatap olmuştur.

Ben bu saldırıyı bir Aslanı yolda görüp de bulundukları kulübelerinden havlayan köpeklerin saldırısına benzettim. Ya da o saldırılar, kendi halinde ilerleyen bir kervana havlayan köpeklerin saldırısına da benzetilebilir. Tabi bu benzetmeyle beraber, “it ürür, kervan yürür” deyimi akla gelmektedir.

Evet, ben bu yazıda Aslanı ve Aslana havlayan köpekleri tartışmayacağım.

Ben bu yazıda, “Allah korkusu ve kuldan utanma” başlığı altında “Ahlakın kaynağı Allah korkusu ve kuldan utanma mıdır?” sorusu üzerinde duracağım.

Evet, bu yazıda bu soruya cevap aramak istiyorum.

Filozof ve bilim adamları ta antik çağlardan beri “insan niye ahlaklı olur” sorusunu sormuş ve buna cevap aramışlardır.

Bu hususta kimi filozof ve bilim adamı “fıtrat ve yaratılış, insana ahlaklı olmasını emreder, insan da bu emri aklına ve vicdanına uygun gördüğü için ahlaklı ve edepli olur” diyerek cevap vermiştir.

Kimi filozof ve bilim adamı da, “insan öyle mutlu olduğu için ahlak ve edep içinde davranır” diyerek konuyu “mutluluğa bağlamıştır.”

Bu cevaplardan her ikisi de doğrudur.

Birinci cevaba uygun hareket edenler konunun İslami ve imani çevresi içinde kalanlardır. İkinci cevaba göre davrananlar da daha çok hazcı ve yararlanıcı görüşte olanlardır.

Biz İslami ve imani çerçevede hareket ediyoruz, elhamdülillah. Yüce Rabbimiz (cc) bizi ahlaka uygun yarattı. Fıtratımız ahlak ve edebi emreder.

Dikkat edin insanda utanma duygusu ta çocukluk yıllarından beri vardır. İnsan fıtratını kendi bozmazsa ve ruhundan gelen en tabi hale uysa ahlaka ve edebe sonsuza dek riayet eder. Ancak şeytana uyarsa uçurumdan yuvarlanır gider. Çünkü şeytan insana ahlaksızlığı ve fuhşiyatı emreder.

“Şeytan, size ancak kötüyü, fuhuşu ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara Suresi, 169)

Şeytan bozguncudur. Fıtratı bozar ilk olarak. İnsan fıtratına sahip olsa ve şeytana uymasa yeter.

Evet, ahlakın kaynağı fıtrattır. Ve fıtrat Allah korkusu ve kuldan utanmadır. Allah korkusu ve kuldan utanma, akla ve vicdana uygundur.

Öyleyse “fıtrat ve yaratılış, insana ahlaklı olmasını emreder, insan da bu emri aklına ve vicdanına uygun gördüğü için ahlaklı ve edepli olur.”

Durum bu kadar açık, net ve basittir.

Allah'tan korkmak fıtratımızda var. Kuldan utanmak fıtratımızda var. Ve Allah da zaten bunu emrediyor ve Sevgili Peygamber Efendimiz de (asm) bunu emrediyor. Öyleyse mesele bitmiştir.

Gelin şu ayet-i kerime ile hadis-i şerife kulak verin.

'Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öylece korkup sakının ve siz, ancak Müslüman olarak can verin.' (Âl-i İmran, 102)

'Her hikmetin başı Allah korkusudur.' (Hadis-i Şerif)

Bu emir ve tavsiyeler ruhumda an be an tecelli eylemektedir. İlim, irfan ve hikmete öylece ulaştım. Maşallah.

Üstadımız Mehmet Akif Ersoy da bu doğrultuda şöyle seslenmektedir.

“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdan'ın.
Ne irfanın kalır tesiri kat'iyyen, ne vicdanın.”

Bu açıklamalardan sonra açık ve net olarak anlaşıldı ki ahlakın kaynağı Allah korkusu ve kuldan utanmadır. Ve zaten bu iki duygu fıtrattan gelir. Ve bu iki duygu zaten insanın doğuştan içinde mevcuttur. Ve bütün bunlar aklın bir gereğidir. Hepsi de akla ve vicdana uygundur.

Öyleyse bize tek bir görev düşüyor. “Fıtratı korumak. Aklımıza uygun davranmak.”

Şimdi bir soru soralım ve cevap verelim.

Soru: “Fıtrattan kim hoşlanmaz ve aklımızı kullanmamızdan kim rahatsız olur?”

Cevap: “Şeytan rahatsız olur.”

Öyleyse, bu minvalde yapmamız gereken şey bellidir. “İnsan fıtratı korusun ve şeytana uymasın yeter. Mesele bu kadar açık ve basittir.”

Sözü uzatmayalım. Konu anlaşılmıştır. Yazımın en sonunda konuyla alakalı dört mısralık bir şiirim mevcuttur.

“Aklın, fıtratın gereğidir edep ahlak.

Hem onu emreder O Yüce Rabbimiz, Hak.

Eğer doğru ve düzgün yaşarsa toplum, halk.

Budur işte, iki cihanda kurtuluş ancak.”

Vesselam.