GÜZELLİĞİ altın oranlara uygun, bakışı etkileyici, yürüyüşü süzülür gibi olan endamlı bir kız çocuğu görse hemen gözlerine yaş yürür ve ardından “Lili gibi aynı” derdi.
Bakmalara doyamaz onları iltifatlara boğardı. Bir başka severdi onları.
Değil mi ki sevdiceğine benziyorlardı o zaman bunu fazlasıyla hak ederlerdi.
Durdurur onları lafa tutardı. Muhabbeti zaten o kadar tatlıydı ki, bırakıp gidilmesi ne mümkün…
…
RUHU ruhuna konuk olan Lili’yi arayıp durdu. Her vesileyle andı ve hislendi. Ama o yıllar evvel bu dünyadaki görevini tamamlayarak veda edip gitmişti. Gitmişti gitmesine ama bu, ihtiyarın yâdında kalmıştı. Hatta gittiğinde daha çok var olmuştu. Gidenlerin hepsi gitmezdi zaten… Kalırdı.
Hem öyle bir kalırdı ki, kalanın tüm hücrelerine yerleşirdi. Tarih olarak şu kadar oldu diye bir rakam söylenebilirdi ama o bu matematiğe hiç sıcak bakmaz hesabını ona göre yapmazdı. Her günü bin günle çarpardı. Bir duygu dalgasıyla öyle bir anlatışı vardı ki, Lili’nin gittiğini bilmeseniz asla inanmazdınız.
…
SİYAH giymeyi tercih ederdi çoğunlukla Lili…
Bembeyaz elleri ve sürekli gülen yüzünü ona eşlik eden inci gibi dişleri tamamlardı.
Çok heyecanlıydı Lili. Duygularını öylesine yoğun yaşardı ki, ifadeye dökmeye çalışsa söyledikleri söyleyemediklerinin yanından neredeyse hiç mesabesinde kalırdı.
Üstelik ustaca bir anlatım gücüne sahipken…
Lili duygularını hiç saklamazdı. Daha doğrusu saklayamazdı. Allah vergisi bir dürüstlüğe sahipti. Bu özelliğinden zaman zaman rahatsız olanlar olur, dobra kişiliğini incitmek için türlü yollara tevessül ederlerdi. İlk anda onlara parlasa da Lili hemen geri dönmeyi bilirdi. Kabahatli olmasa bile özür dileme erdemi göstererek örnek olurdu.
Yetenekliydi Lili. Bulunduğu küçük kasabanın imkanlarını zorlayan bir üretme hevesi vardı. Bunun için pek çok kursa gitmiş kendini geliştirmişti. En öne hangileri geçer derseniz musiki, hat ve tezhibi söylemek gerekir. Bir de Ninesinden kalma bir hikâye anlatıcılığı vardı ki, hiç bitmezdi. Tekrar ettiği de görülmüş değildi.
…
LİLİ sosyal altyapıya sahipti. Hemen kaynaşır muhabbetin kazanını kaynatmaya başlardı. Müthiş bir olumlu enerjisi vardı. Neşeliydi. Onunla konuşmak kışınızın bahara dönmesi gibi bir şeydi. Heyecanı, neşesi ve coşkusu anında size ulaşır ve hemen içine çekerdi.
Kibre bulaşıp bulanmamış bir özgüveni vardı. Tevazu ile güvenli kararlılığı bu derece birbiriyle orantılı tutan başka birbirine kolay rastlanmazdı.
İş bitiriciydi Lili. Üstüne aldığı görevleri yarım bıraktığı hiç görülmemişti.
Ciddiyetle eğlenceli olmayı öylesine birbiri içine katardı ki, şaşmamak elde değildi. Biri diğerine taşıp baskılamazdı. Hakkına riayet ederdi. Onu gören Hz. Aişe ve Fatıma annemizin tam bir kıvam ile karışımı olduğuna hükmederdi kolaylıkla. Yapılması gereken hususlarda engel tanımaz, yürür giderdi. İddialarının ayakları yere basar, nefsin karıştığı benlik içeren iddialara tenezzül etmezdi. Cömertlik duygusu baskındı. Kendisinde ne varsa ihtiyaçlı olanla paylaşırdı. Çoğunu azlarla, varını yoklarla tereddütsüz takas ederdi. Kişiliğine saygı beklerdi çünkü kendisi herkese saygı duyardı. Bu hâlini ilk zamanlarda önde olmak gibi değerlendirenler olsa bile sonradan hakikati kavrarlardı.
Âşık-ı sadıklardandı. Emindi. Açık sözlüydü. Gizlisi saklısı olmazdı. Dili kalbini onaylayanlardandı.
…
LİLİ bu özelliklere sahip olan biri olarak bedenen gitmişti ama ruhen ve kalben gitmemişti. İzleri silinecek gibi değildi zaten. İşte bu sebeplerle ihtiyar gönlünde olanı dilinden de düşürmüyordu.
Ona benzeyen birini gördüğünde hemen konuşması bu sebepleydi.
Gençliğin şımarıklığı ile dedemin bu yârenini kızdırmayı göze alır sıkıştırırdım. Yarasını deşmek için içinde “Lili” geçen türküleri arar bulur beklenmedik bir anda söylemeye başlardım.
Onlardan en başta geleni şuydu:
“İreyhan eker misin, (lili yar) / Balınan seker misin. (Lili De lili yar)
Dünyada ettiğini, (lili yar) / Ahrette çeker misin. (Lili De lili yar)”
Önce yüzünde bir ciddiyet bulutu dolaşır sonra kendisini baharlara bırakırdı. Türkü bittiğinde “Hadi bir daha söyle deli oğlan” der ve birlikte yeniden söylemeye başlardık.
…
SEZAİ KARAKOÇ üstadın eski bir dergide bulduğum “Ben konuşmasını bilmem Lili” diye bitirdiği şiiri kendisine okuduğumda eli ayağı buz kesilmiş ve günlerce tek kelime etmemişti. Nasıl toparlayacağımı bilememiştim. Çareyi yine şair Nurullah Genç ustada bulmuştum. Üsküdar FM’de birlikte çalıştığımız Ergün Ekşi’nin bestelediği “Lili” ismini taşıyan şiir ikimizi hem barıştırmış hem de şifa olmuştu.
“Gözlerimden kıpkırmızı damlayan hüzündür lili
Beni Vamık’a çeviren bengisu hüzündür lili
Cimri davranma belki de gelen son güzümdür lili
Hamili sevdadır içim senin öksüzündür lili”
Sonu şöyle bitiyordu şiirin:
“Gözlerini yavaş yavaş gözlerime döndür lili
Ya gel parlasın yıldızım ya nazınla söndür lili”
…
HERKESİN bir Lili’si vardır. Adının başka olması neyi değiştirir ki... Lili onun sıfatıdır. Mühim olan ise onu bilip kendinde bulmaktır. Ve hep onu yaşayarak kendinde yaşatmaktır.
Ya Selam!