Ashap: “Cennet bahçeleri neresidir?” diye sordular. Rasulullah’da: “Allah’ın dinini öğrenmek üzere meydana getirilen sohbet gruplarıdır.” buyurdu. (Müsned, Tirmizi)

Hz. Peygamber (as) Kur'an halkaları için muhteşem bir tarif ortaya koyuyor: "Cennet bahçeleri." Nitekim biz de bu yazımızda "dünyadaki cennet bahçeleri" olan Kur'an halkalarını irdelemek istedik. Ve bu noktada üç soru üzerinde durmak istiyoruz: 1- Neden Kur'an? 2- Neden Kur'an halkası? 3- Neden aktif iyilik?

1) NEDEN KUR'AN?

Sorulması muhtemel olan "Neden Kur'an merkezli bir oluşum?" sorusunun cevabı aslında oldukça açık ve net. Zira bütün bir insanlığın etrafında toplanacağı tek membaı, alemler için istikamet oluşturacak tek referans ("hüden lin-nas", 2:185), özünde açık ve anlaşılır olan (mübîn/fussilet) Kur'an'dır. Bu yüzden insanlığın onu anlamaya ve yaşamaya ihtiyacı var. Hele ki Kur'an'ı öncelikle yaşama ve insanlara taşıma sorumluluğunu yüklenen Müslümanlar'ın onu anlamaya kesinlikle ihtiyaçları var.

Mü'minlerin Kur'an'a dair yüzyıllardır süren bir algı problemleri var. Nitekim ilk Kur'an nesli olan sahabe onu lafız, mana ve maksat merkezli bir okumaya tabi tutarken sonraları bu okuma sadece lafız merkezli bir tilavete/dil okumasına dönüşmüştür. Ve Kur'an hayatı inşa eden bir özne olmaktan çıkıp insanın kendisini inşa ettiği bir nesne haline dönüşmüştür. Bu noktada bugünün ve buranın Müslümanına düşen görev Kur'an'ı ilk Kur'an neslinin/sahabenin yaptığı gibi lafız, mana ve maksat eksenli bir okumaya tabi tutarak hakikatten koparmayarak hayata taşımaktır.

Bir Rivayet

"Ya Ebu Zerr! Gidip Allah'ın kitabından bir ayet öğrenmen, senin için yüz rekat namaz kılmandan daha hayırlıdır." (İbn Mace, 219) Efendimizin bu sözünü anlamaya öylesine muhtacız ki! Zira vahyin amacını -ki vahiy hayatı inşa etsin, insan daha iyi insan olsun diye inzal olmuştur- veciz bir cümleyle ortaya koyuyor. Yine Hz. Aişe'nin şu çıkarımını da bu bağlamda anlamalı: "...“Kur’an’ın ne dediğini, onu neden okuduğunu bilmedikten sonra Kur’an’ın hangi suresini okumuş olsan sana ne faydası ya da ne zararı olabilir ki?... (Buhari, Fedailü’l Kur’an)

Yine Fudayl b. İyaz'ın şu muhteşem sosyolojik okuması da ümmetin Kur'an tasavvurundaki sapmayı gösteren güzel bir örnek: "Kur'an sadece kendisiyle amel olunmak için indirildi; insanlarsa onun kıraatini amel edindiler." (M. İslamoğlu, "Kur'an Surelerinin Kimliği" Kamer Suresi açıklaması sf 369)

Bir Şikayet

İman iddiasında bulunup da Kur'an'ı okuma, anlama, yaşama ve taşıma görevini üstlenmeyen toplum Hz. Peygamber'in şu şikayetine muhatap olacak: "Ve (o gün) Rasul diyecek ki: "Ya Rabbi! Benim kavmim bu Kur'an'a devri geçmiş, işlevi kalmamış bir kitap muamelesi yaptı!" (Furkan, 25:30) İman iddiasında bulunan Müslümanın yüreğinden vurmalı bu ayet. "Kur'an benim neyim olur?" sorusunu dönüp yüreğine sormalı. Yine şu soruları da: "Kur'an kime ve neden inmiştir?"

Bir davet

"İman (ettiğini iddia) edenlerin, Allah'ın zikrine, yani Hak katında inen vahye karşı, ta kalplerinde ürperti duymalarının vakti hâlâ gelmedi mi?... (Hadid, 57:16) Bu ayet maide-i ilahi olan vahye ilahi bir davettir. Bu davete icabet edenler hep olmuştur. Örneğin; Abdullah ibn Ömer ne zaman bu ayeti okusa hıçkırıklar içinde dermiş ki: "Evet, geldi ya Rabbi!" Yine biliyoruz ki Fudayl b. İyaz'ın hidayetine sebep olmuştu bu ayet.

Sevdiğimiz birinden aldığımız bir mesaj/mektup/davet bizi sevindirir ve onu okumak için canhıraş bir gayret sarfeder, bir an dahi bekleyemeyiz. Zira o çok sevdiğimiz sevdiceğimiz/annemiz/kardeşimiz/dostumuz tarafından gönderilmiştir. Peki bir davet/mektup olan Kur'an'a olan rağbetimiz neden sevdiğimiz bir insanın daveti kadar yürek titretici değil? Ya da şöyle sormalı: Kur'an'ı gönderen Allah bizim neyimiz olur?

2) NEDEN KUR'AN HALKASI?

"Ve insanların kitleler halinde Allah'ın dinine gireceklerini gördüğünde..." (Nasr, 110:2)

"Allah'a davet eden, dürüst ve erdemli davranan ve "Elbette ben kayıtsız şartsız Allah'a teslim olanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?" (Fussilet, 41:33)

Bu ayetler "Neden Kur'an merkezli bir oluşum/hayat?" sorusunun cevabı mesabesindedir. Zira Kur'an insanları başkalarının dinine (hayat tarzına) değil sadece "Allah'ın dinine" (fi dinillah) çağıran ve başkalarına değil sadece Allah'a davet eden (daâ ilallâhi) ve O'na teslim olmayı (müslimîn) öğütleyen bir hitaptır.

Bu bağlamda modernite merkezli toplumsal bir yozlaşmaya/sapmaya karşın "Allah'ın dinine/İslama" (110:2, 5.3, 3:18) çağıran Kur'an merkezli toplumsal/kolektif bir okuma muhteşem bir panzehir, imanı takviye eden harikulade bir ilaçtır (17:82). Nitekim Kuran halkaları Kur'an'ı toplumsal bir anlamaya tabi tutarak, onu yaşamak ve hayata taşımak için oluşturulmuş nebevi bir müessesedir .

Hz. Musa'ya Rabbimizin: "Evleri karargah/kıbleğah edinin! (10:87) emri aslında "İmanı evlerde yeşertin, hayatı toplumsal bir okumaya tabi tutmaya evlerden başlayın!" emriydi. Nitekim Efendimiz'in Daru'l Erkam hamlesi bunun başka bir örneğini teşkil etmekteydi. Bu bağlamda Daru'l Erkam için "ilk sistemli Kur'an halkası projesi" diyebiliriz. Yine Muhammedî davetin ileriki yıllarında oluşturulan "Mescid-i Nebevi" ve "Ashab'ı Suffa" bu projenin Medine dönemindeki uzantısıydı.

Özetle ifade etmek gerekirse Kur'an halkası Peygamberî bir hayatı sistemli bir şekilde, toplumsal/kolektif olarak yaşama ve insanlara taşıma projesidir.

3) NEDEN AKTİF İYİLİK?

İnsanları dört gruba ayırabiliriz:

1- Pasif kötüler: Kötülükleri yalnızca kendilerine olan, kötülüğü toplumsal bir ifsat hareketine dönüştürmeyen kimseler.

2- Aktif kötüler: Kötülükleri kendilerini çepeçevre kuşattığı gibi kötülük hareketini bütün bir topluma yayarak onu meşrulaştırma gayretinde olanlar.

3- Pasif iyiler: iyilikleri hasenat (bireysel) derecesinde kalıp onları salihata (toplumsal) dönüştüremeyenler, daha doğrusu dönüştürme gayesi gütmeyenler.

4- Aktif iyiler: İyiliği içselleştirip onu toplumun bütününe taşıyanlar, bu uğurda canhıraş çabalayanlar.

Bu bağlamda Kur'an halkası pasif iyiyi aktif iyiye davet etme, ona iyiliği yaşama ve yayma (nebevi gaye) görevini telkin/teklif etme çabasıdır.

Peki aktif iyi olmanın neticesi nedir?

1- Dünyevi Kazanç: İyiliği yaymak insana bizzat Allah tarafından ikram edilmiş bir lütuftur. Zira insanları ateş hendeğinin etrafından alıp Kevser membaına taşımak; onların hidayetine/daha iyi insan olmalarına vesile/şahit olmak aktif iyi için tek başına bir mutluluk kaynağıdır.

2- Uhrevi Kazanç: İnsanların sınıf sınıf olduğu bir günde Allah'ın muhteşem nimetlerine, dahası O'nun rızasına ulaşmak. (Ülâikel Mukarrebûn) İşte bunu müjdeleyen ayetler:

(O gün) sizler üç sınıfta tasnif edilmiş olacaksınız:

Bir bahtiyar kampa dahil olan kesim olacak; ama ne büyük bahtiyarlık!..

Bir de bedbaht kampa dahil olan kesim olacak; ama ne felaket bir bedbahtlık!..

Bir de yarışta öne geçip arayı açanlar olacak: İşte bunlardır Allah'a yakınlık sağlayanlar,

sonsuz nimetlerle dolu hasbahçelerde kalacak olanlar; bir kısmı öncekilerden, birazı da sonrakilerden...

Emek mahsulü huzur tahtlarına kurulacaklar; onlara yaslanıp tarifsiz (sevinci) paylaşacaklar; ölümsüz gençlikler onları bekleyecek... (Vâkı'a 56: 7-17)

Muhteşem nimetler, ebedi gençlik... Burada iyiliklere öncü olmanın ödülü olarak orada da nimetlere öncü olmak (sâbikûn)... Dahası Allah'a yakınlık sağlayanlardan yani O'nun rızasına ulaşanlardan olmak (mukarrebûn)... Kesinlikle hayatta bundan öte bir gaye olmasa gerek.

Hasıl-ı kelam; Kur'an halkaları bir iyiliği teşvik ve telkin kurumudur, Kur'an ile yoğrulmuş kolektif aklın modernite kıskacında sıkışmış/sinmiş akla sunduğu maddi/manevi bir menfez, bir limandır. Nitekim Allah Kur'an'ı "düşünen bir topluma" (li kavmi yetefekkerûn) ithaf etmiştir. Yine Kur'an'a davet ederken bireye değil topluma seslenerek demiştir ki: "Efela yetezekkerûn?" Sahi vahyi kolektif/toplumsal bir şekilde anlamak, yaşamak ve insanlara taşımak için neyi bekliyoruz, hala düşünmeyecek miyiz?



Not: Kur'an'ı daha iyi anlamak için meal yarışmasına davet! İlgili bağlantı: http://www.ufkayolculuk.com/