Dikkat çekici bir başlık, öyle değil mi? İlk başta “Acaba
hangi camide VIP bölümü varmış?” dedirtecek bir haber başlığı gibi
duruyor. Ancak peşinen söyleyeyim öyle bir şey yok. Başlık, bir
soruna dikkat çekmek amacıyla atıldı: “VIP Sorunu”na. Amaç VIP’ci
mantığı irdelemek, sorgulamak ve yerine doğru bir mantık inşa
etmek.
Birkaç ay önce sevdiğim bir abimin kırtasiye dükkanına gittim.
Biraz sonra içeriye bir abla girdi. Tahminen otuz beş yaşlarında,
çarşafının arkasında sadece gözleri görünen bir mü’mine hanım.
Derneklerinin kermes açılışı için davetiye bastırmak istediğini
söyledi. Davetiyeyi tarif ederken şu dipnotu da düşüverdi:
“Belediye Başkanı, Kaymakam vb. için diğerleri gibi normal değil,
renkli ve kaliteli davetiyeler basın.” Bana çok dikkat çekici
geldi, zira hayat tasavvuruma aykırı bir durumdu bu. Hanımefendi
gittikten sonra dükkan sahibi abimle bu konu hakkında esprili bir
şekilde konuştum, ablanın isteğinin yanlış olduğunu söyledim. Ve şu
örneği verdim: 15 asır önce bir bedevi Medine’ye gelip Rasulullah’ı
görmek istemişti, mescide girdiğinde gözleriyle onu aramış fakat
hangisinin Rasulullah olduğunu anlayamamıştı. Sonrasında bağırarak
sormuştu: ‘Hanginiz Muhammed?’ Peki niye onu tanıyamamıştı? Çünkü,
Peygamberin ne yüksek tahtı, ne altın işlemeli elbiseleri ne de
etrafında pervane hizmetçileri vardı. O da herkes gibi giyinip,
herkes gibi yaşayan bir kuldu. Bunu anlattıktan sonra “Bu VIP’ci
mantık bize yakışıyor mu abi?” diye sordum, fikirlerimizin
birbirine yakın olduğunu bildiğim abim bu düşüncelerimin biraz
aşırı olduğunu, Kaymakam, Belediye Başkanı gibi insanlara eğer özel
davetiyeler sunmazsak bunun edepsizlik olacağını söyledi. Şaşırdım
ve üzüldüm ancak çok uzatmadım, sustum.
Peki nedir VIP? VIP İngilizce’de “Very important person”
tamlamasının kısaltmasıdır. “Çok önemli insan” demektir kısacası.
Peki “çok önemli insan/VIP” olmanın kıstası nedir? Tüm dünya VIP
için birkaç kriterden bahseder: zenginlik, makam, şöhret, vb. Peki
tüm bunlar ne kadar İslâmi? Üzerinde ipekten elbiseleri, altında
yüksek tahtları ve sarayları olmayan bu yüzden de diğer insanlardan
ayırt edilmeyen bir peygamberin takipçileri olan bizler, ne kadar
onun yolundayız? Dini; çarşaf, misvak, sakal vb. birkaç örfi hususa
indirip dogma haline getiren bizler dinin en asli unsuru olan
ahlakiliği hiç hesaba katmıyor, onu yerini sahte, gösterişçi
dindarlıkla doldurmaya çalışıyoruz. İşte bu tasavvurun bir
uzantısını da bugün uçaklarda, trenlerde, konferans salonlarında,
otellerde ve benzeri her yerde VIP zihniyeti olarak zuhur ediyor.
Müslümanlık iddiasında bulunanlar bugün bunu normal karşılıyor,
hatta bizzat uyguluyor. En küçük örneğinden derneklerindeki bir
sohbette dahi ön sandalyeler saatler öncesinden şevkle koşarak
gelen sıradan insanlara değil, derneğin zengin, mevki sahibi
öncülerine(!) ayrılıyor. Belki de bu yaşananlardan birkaç dakika
sonra muhterem hocaefendi kürsüye çıkıp İslam’ın eşitlik ve adalet
anlayışından bahsediyor, garip bir ironi işte.
VIP sorununun en temelde, tasavvurumuzu ele geçirdiğini görmek
gerekir. Galiba bu tasavvurun sebebini “dünyevileşme” kavramı
açıklamakta. Yani Müslüman(lık iddiasında bulunan)lar öyle
dünyevileşti, öyle tek dünyalı oldular ki Allah’ın oluşturduğu
tasavvurla değil, modern Batı aklıyla düşünmeye ve yaşamaya
başladılar. Bir yatırımda bulunurken yatırımlarını bugün ve burada
peşin olana yapmaya tercih ettiler. Ahirete olan yatırım onlar için
ölü yatırımdı zira. Maalesef bu dünyevileşmiş tasavvur devam ettiği
sürece insanları sosyal sınıflara ayırmaya, yani VIP’ci bir
zihniyetle yaşamaya devam edeceğiz. Bu süreç, camilerde bile VIP
bölümü oluşturulana değin sürecek. Düşünsenize bir; zengin, makam
sahibi kişi caminin ilk safına, sonra daha az zengin olanı ikinci
safa, sonra sırayla diğerleri... Hayır, kesinlikle “o kadar da
değil, abartıyorsunuz!” diyeceğiniz bir şey değil, aksine gerçekten
de o kadar. Olmaması için sebep ne? Biz bu tasavvuru Mekke’deki
lüks otellerin Kabe’ye yakınlığında görmüyor muyuz? En zengin ve
mevki sahibi kişi Kabe’ye en yakın otelde kalıp onu seyredebiliyor.
Yine aynı mantık “denize nazır mezarlık” mantığında da işlemiyor
mu? Bir çuval para döküp İstanbul Boğazını gören, boğaza yakın VIP
mezarlıklar satın alınıyor. Bu örnekler ”Camide VIP bölümü”ne pek
de uzak olmadığımızın birer kanıtı. Yanılıyor muyum?