MEZHEP BİZİM NEYİMİZ OLUR? (1)
İslam Dünyasında hadisleri, mezhepleri, Peygamberimizin konumunu tartışmaya açarak; dini hassasiyetlerin zedelenmesine çalışan zihniyetler var.
Mezheplerin tarihi süreç içerisinde oluşumu, ne olduğu ne olmadığı, faydası –zararı yönünde yapılan tartışmalar meselenin tam anlaşılmasının önünde en büyük engel.
Evvela Mezheplerin din olmadığını bileceğiz.
Peki, mezhep nedir?
Neden gereklidir?
Mezhep, benimsenen görüş ve davranış, gidilen yol anlamına gelir. Dinin asli hükümleri olan inanç esaslarının ve ibadete ait muamelat hükümlerinin âlimler tarafından İslam esaslarına bağlı kalarak sistematik hale getirilmesidir.
Mezhepler dinimizi yaşamak için bir yoldur. Fakat kesinlikle tek başına din değildir.
Mezhep dinin bizzat kendisi olmadığı gibi, dinin dışında bir alternatif veya dinin önünde engel değildir.
Mezheplerin din yerine konulması ne kadar sakatsa, yok sayılması da o kadar tehlikelidir.
Çünkü İslam âlimleri Müslümanları “mezhepsizlik dinsizliğin köprüsüdür” diye uyarmışlar.
Mezheplerin varlığı eşyanın tabiatındandır.
Mezhepleri reddetmek Kur’an ve Sünneti reddetmektir.
Çünkü dinin modernizasyonunu düşünenler, mezhepleri ekarte edip, dini çağa göre, insanların hevâ ve heveslerine göre yorumlanabilen bir nesneye dönüştürmektir.
Mezhepler konusunda yeterli bilgiye sahip değilseniz yazının devamını ve serisini mutlaka okuyunuz. Bu konu hakkında bilgi sahibi olacağınızı, istifade edeceğinizi, mezheplerin ne olduğu ve neden gerekli olduğuyla alakalı mutlaka söyleyebileceğiniz bir şeylerin olduğunu fark edeceksiniz.
İslam’da hak belli, batıl bellidir.
Mezhepler, Kur’an ve Sünnetten hüküm çıkarma ehliyetine sahip âlimler tarafından ortaya konan içtihatların ve fetvaların hülasasıdır.
Hiçbir âlim ayrı bir mezhep oluşturma amacı gütmemiştir. İslam’ın ilk asırlarında oluşmaya başlayan mezhepler tarihsel süreç içerisinde vücut bulmuştur.
Bazı âlimler “Benim çalışmalarım neticesinde vardığım en doğru kanaat budur. Eğer benden sonra daha doğrusunu bulan olursa, ona göre amel etsin” diye şerh etmişlerdir.
Son aylarda yapılan güncelleme tartışmalarını bu perspektifte değerlendirmek gerekir.
Güncelleme konusuna girmeden, asıl mevzumuza dönüyorum.
Mezhepleri hakikat arayışı uğrundaki çabaların mahsulü olarak görmeli, dışlayıcı değil, kapsayıcı bakış açısıyla ihtilafları değil müşterek noktaları ön plana çıkararak İslam Ümmetini birleştirici faaliyetlerde bulunmak gerekir.
Hak-batıl, hidayet- dalâlet gibi ayrımcı söylemler yerine, ilmi bakış açısı çerçevesinde doğru-yanlış olarak değerlendirmek gerekir.
İnanç gurupları arasında hepsinin iddiası: Ehl-i Sünneti sadece kendilerinin temsil ettiği iddiasıdır. Ehl-i Sünnet olmanın, hak yolda olmanın, hidayet üzere bulunmanın etiket değil nitelik olduğunu ve kimsenin tekelinde olmadığını unutmamak gerekir.
Cennetin tapusu yaka cebindeymiş gibi hareket edenlere, kendinden olmayana değer vermeyenlere, başkalarını mürted, münkir olarak görenlere…
Uzun lafın kısası!
Kim Kur’an ve Sünnet’e uyarsa Ehl-i Sünnet o’dur.
Kalın Sağlıcakla…