İbn Rüşd’e göre din, felsefenin öğrenilmesini teşvik etmektedir. O bu amaçla; “Onlar, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler” (Âl-i İmrân, 191), “Ey basiret sahipleri ibret alın” (Haşr, 3), “Bakmazlar mı deveye; nasıl yaratılmıştır? Gök, nasıl yükseltilmiştir? (Gâşiye, 17) gibi ayetleri delil göstermiştir.
İbn Rüşd'e göre din, felsefenin öğrenilmesini teşvik etmektedir. O bu amaçla; 'Onlar, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler' (Âl-i İmran, 191), 'Ey basiret sahipleri ibret alın' (Haşr, 3), 'Bakmazlar mı deveye; nasıl yaratılmıştır? Gök, nasıl yükseltilmiştir? (Gaşiye, 17) gibi ayetleri delil göstermiştir.
Ona göre kıyas, bilinenden bilinmeyeni çıkarma yöntemidir. Uygun şekilde yapılması kastıyla fıkhî kıyas ne kadar meşru ise aklî kıyas da o kadar meşrudur. Aklî kıyas sonradan çıktı diyenler fıkhî kıyasın da sonradan çıktığını unutmamalılar. Dinin yeni hükümleri gibi aklın da yeni hükümleri vardır.
Aklı daha iyi kullanmak için sadece Müslümanların değil daha önceki filozofların düşünceleri de alınabilir ve alınmalıdır. Kurban'ın geçerli olması için kurbanı kesmeye yarayan bıçağın bir Müslüman tarafından yapılmış olma şartı yoktur. Öte yandan Müslüman olmayanların her düşüncesi de alınmaz.
Fıkıh gibi felsefe de tek kişinin eseri değildir. Fıkıhta olduğu gibi felsefede de eskilerin (Aristoteles'i kasteder) kitaplarına bakıp değerlendirme yapmak şeriat açısından vaciptir. Kim ki ehil kimselerin bu şekilde olan araştırmalarına engel olursa kendini Allah'tan uzaklaştırmış olur.
Felsefe ile uğraşırken sapıtan birini görüp felsefeyi yasaklamak su içerken ölen birini görüp suyu yasaklamak gibidir. Sapıtma, felsefe nedeniyle değil kötü planlama ve arzuların baskın gelmesi nedeniyledir. Nitekim fıkıhçılar da sapıtabilmektedir.
Hakikat hakikate ters düşmez. Din ile felsefe arasında çelişki yoktur. Çelişkinin ortaya çıktığı durumda dinin hükümleri akla uygun bir biçimde yorumlanır. Sonra bu hükümler dikkatlice yeniden incelenirse çelişki çözülür. Çelişki derin bir mesele değil teknik bir sorundur.
Te'vil (yani Kur'an ayetlerinin gerçek manasına ulaşabilmek için görünen anlamının terkedilmesi) hassas bir konudur. Bu, sadece alimlerin işidir. Alimler yaptıkları te'villeri de halka asla açıklamamalıdırlar. Açıklarlarsa insanlar bölünür. Kendileri de dinden çıkabilirler.
Alimin te'vili hekimin ameliyatına benzer. Onun hatası mazur görülebilir. Allah alimleri bazı zor meseleler ile mükellef kılmıştır. Ama sıradan kişiler bu işe giriştiklerinde hekimlik diploması olmayan birinin ameliyat yapması gibi büyük bir suç işlemiş olurlar. Hataları mazur görülemez.
İslam'ın temel esaslarında ise te'vil olmaz. Bu konular; Allah'ın, peygamberlerin ve ahiretin inkarı gibi konulardır. Alim ya da halktan olsun bu tür konuları inkar eden kafir olur. Öte yandan mesela ölümden sonra dirilmenin kendisini inkar eden kafir ama şeklini farklı düşünen kafir değildir.
Hekimin amacı herkesi hekim yapmak değildir, o sağlıklı yaşamak için gerekli kuralları söyler. Dinin amacı da aynı şekildedir. Halkın uyacağı temel kurallar bellidir. Dinin amacı sağlıktır. Sağlık ise takvadır. Felsefe dinin süt kardeşidir. Aralarındaki düşmanlık üzücüdür.