Birinci soru: Ne ile karşı karşıyayız? Dünya çapında bir salgın var. Koronavirüs hastalığı. Dünya Sağlık Örgütü bu durumu Covid-19 hastalığının neden olduğu Pandemi olarak nitelendiriyor.
Birinci soru: Ne ile karşı karşıyayız? Dünya çapında bir salgın var. Koronavirüs hastalığı. Dünya Sağlık Örgütü bu durumu Covid-19 hastalığının neden olduğu Pandemi olarak nitelendiriyor. Pandemi bir kıtanın veya dünyanın çoğuna yayılan salgın hastalıklara verilen genel ad. Şu anda ölüm oranları düşük seyrediyor ama dünyamız baskı altında. Virüsün dolaylı zararları doğrudan zararlarından çok daha fazla. Önümüzü göremiyoruz.
Karşı karşıya olduğumuz şey grip kadar öldürmüyor ama bu işin nereye varacağına dair net fikrimiz de yok. Yani aşısı yok. Bir de olayın psikolojik ve sosyal yönü var. Mesela virüs zengin, fakir, milletvekili, devlet başkanı, sağlık çalışanı kimseyi ayırt etmiyor. Bu yüzden de herkes bu virüsü konuşuyor. Üzülerek ifade etmek zorundayım; bu virüs açlık felaketi gibi sadece fakir Afrika ülkelerini etkileyen bir sorun olsaydı kimse bu kadar konuşmazdı.
İkinci soru: Bu salgını atlatır mıyız? Pek çok ülkede ciddi önlemler alınıyor. Uçuşlar ve sınırlar kapatıldı, hastaneler açıldı, okullar tatil edildi… Virüsü durdurmak için nerede ise hayatı durduracağız. Çalışmalar devam ediyor. Aşı çalışmaları için ciddi bütçeler ayrılıyor. Yukarıda işin içinde zenginler ve yöneticiler de var dedik. Bu durumun iyi yanı aşı çalışmalarında kesenin ağzının açılacağı ve hızlı adımlar atılacağı anlamına geliyor.
Önlemler Çin'de işe yaramaya başladı. Biz de iyi gidiyoruz. Ayrıca virüsün sıcak havaları çok sevmediği iddiası da var. Sıcak bölgelerde de görüldüğünü tanıklık ediyoruz. Fakat tüm önlemler beraber değerlendirildiğinde mayıs ortasında normalleşmenin sağlanacağı sonucuna varabiliriz. Nitekim sağlık bakanımız 2 ay gerekli tüm önlemleri alırsak bu işin çözüleceğini ifade etti. Önümüzü görebilmek için sabırla beklemeliyiz.
Üçüncü soru: Önlemler anlaşılıyor mu? İtalya gibi önlemlerin anlaşılmadığı ülkelerde virüs hızlıca yayıldı. Tatil ile virüs salgını için alınan önlemleri birbirine karıştırıyoruz. Evet, hepimiz yorgunuz, yoğun ve hızlı yaşıyoruz, bir tatile ihtiyacımız var. Ama bu Allah'tan istenecek son tatil. Bu; alışveriş merkezlerine gitmek ve dışarı çıkıp arkadaşlarımızla daha çok görüşmek için bir fırsat değil. En etkili mücadele yöntemi evde oturmak ve sık sık el yıkamak.
Dördüncü soru: Mahalledeki marketler normal zamanlarda tüm ihtiyaçlarımızı karşılarken bir kriz durumunda niçin karşılamaz? Kriz durumlarında mal tedarik zincirinin kırılacağını ve markete bir daha mal gelmeyeceğini düşünürüz. Bu yüzden her şeyden çok satın alırız ve belli ürünler hızlıca tükenir. Bazen hayati ürünler de hızlıca tükenir. Aslında toplumda yeterli ürün vardır. Fakat kullanıma açık değildir. Bu durum krizi iki katına çıkarabilir.
Ayrıca mağazaların ellerindeki ürünü piyasada yoğun ihtiyaç varken daha sonra yüksek fiyata satmak için bekletmeleri de stokçuluktur ve suçtur.
Marketlerdeki hareketlilikleri hepimiz görüyoruz. Herkes kendince önlem alıyor. Dışarı sık sık çıkmamak için birkaç haftalık gıda ihtiyacını almakta hiçbir sorun yok. Fakat alışverişimizi zekice yapmalıyız. Unutmayalım ki marketteki tüm içme sularını satın alırsak çocuğuna su bulmak için işe gidemeyen doktor ve polis işe gidemeyecek ve sağlık ve güvenlik krizi de çıkacaktır. Sakin olmalıyız. Bizi satın almak değil sakin olmak kurtarır.