KIRILIYORUZ

Ellerimiz, ayaklarımız, kalbimiz, duygu dünyamız ve dahi belimiz kırılıyor.

Kırıyoruz birbirimizi bir hiç pahasına. Ölçüsü yok dilimizin. Vurunca kökünden koparıp kırınca ölümüne kırıyoruz.

Birimizin duygu, inanç ve düşünce dünyası bir başkasının inanç ve düşünce Dünyasına uymuyor mu ? Kırmak mübah(!) ve ölümüne kırıyoruz.

Birbirimize sokulma, anlama, hemhal olma güdülerimiz kırılıyor. Tahammül, sabır, anlayış ve öylece, olduğu gibi kabul edebilme yeti ve duygularımız kırılıyor.

Kırıyoruz ve üstelik bunu yaparken küstah bir özgüven ve kendisinin mutlak doğru oluşunun(!) patavatsız dışa vurumu ile kırıyoruz.

Öyle tamiri mümkün olur cinsten kırıklar da değil…

Vurunca belinden vuruyor ve bir daha doğrultmamak üzere kırıyoruz. Birbirimize açık vermeyelim verince gören gördüğü yerden kırıyor. Dostluk ve bu dostluğa dayalı bir sır paylaşmak hepten hayal oldu. Bir an dalgınlıktan kaynaklı bir sır paylaşımı bir başka kırılma gerekçemiz oluyor.

Birinin elinde ki bir imkan bir koz oluyor ve o kozun verdiği cüretle kırıyoruz. Kırıyoruz duraksız, umarsız, hayasız ve vicdansızca…

Bir an kırıklarımızı sarıp sarmalamış duygularda tekrar sokuluyor, hemhal olmaya dair bir girişimde bulunurken, bir başka ve çok daha keskin bir darbe ile bir kez daha kırılıp budanıyoruz.

Bunca kırıklarımız, kırgınlıklarımız ve kırılmışlıklarımızla bir an durup dinlenmek, düşünmek ve hisse çıkarmak bir kenara, daha bir başka bileyliyoruz kılıçlarımızı ve kaldığımız yerden devam ediyoruz kırmalar ve kırılmalarımıza.

Kırılıyoruz…

Üstelik, birimizin bıraktığı bir kırık parça, bir diğerimizin kırıklığına gerekçe olurken dahi görmüyor, göremiyor ve üzerine basıp geçiyoruz.

Ellerimiz kan, gözlerimiz kan, sözlerimiz ve hatta hecelerimiz kan ve kine dönüşmüş kırıklarımız. Tüm kırıklarımız kangren oluveriyor ve umursamaksızın kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bir avuç kişileriz oysa. Kırıklarımızdan dersler çıkarıp birbirimizin kırıklarını sarıp sarmanın rahatlığı, kolaylığı ve muhteşem getirisi kör olmuş göz ve duygu dünyamızın heba edilmişliğinden kaynaklı bir kez daha ve daha derinden kırılıyoruz.

Hem öyle bir kırıyoruz ki; geçip karşısına, bir sanat eseri ortaya koymuşçasına gururla seyrediyoruz kırdıklarımızı ve kırdığımız yerleri.

Kırarken kırılıyor, budarken budanıyoruz. Zira herkesin kendince bir gücü ve vuracak bir darbesi var. Haklı haksız, doğru yanlış, yerli yersiz kullanıyoruz bu hakkımızı ve yine kırıyoruz.

Yaşamak, bir umudu yüklenmişliktir ya hani…

Tüm kırıklarımızı alıp avuçlarımıza yeniden başlamak, bir kez daha ve daha bir sıkı sıkıya bağlanmak istiyor ve derken mottomuzdan yana da kırılıyoruz.

Gecenin bir vakti çöküyor vicdan üzerimize ve gitgeller yaşıyoruz içimizde ve bizim inisiyatifimizin dışında var olan vicdan ile kavgamız başlıyor ve vicdanımızdan yana kırılıyoruz. Elimizde ve inisiyatifimizde olmaması dolayısıyla hamd ve şükür ettiğimiz vicdan vuruyor, kırıyor, örseliyor bizleri.

Her gün aynı ve ya başka yerlerimizden kırılıyoruz. Geçtiğimiz her yere bir başka kırık bırakarak ilerliyoruz.

Kırılıyoruz…