Yeni Bİr Eğitim ve Öğretim Yılı Başlarken Eğitimde Sorunlar
Önümüzdeki hafta 9 Eylül’de bütün okullar ve sonraki haftalarda da Üniversitelerde eğitime başlayacaktır. Kısaca bu ayın ikinci haftasında 2019-2020 eğitim ve öğretim yılı başlıyor. Bu zamana kadar Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk bir yılını doldurdu. Geçen bir yılda eğitim adına ortada olan pek bir şey yok. Akılda kalan; eğitime başlama yaşı 69 aya çıkarılarak bir yanlıştan dönüldü, bir de yıl içerisinde her dönem için bir haftalık ara tatil kararı alındı. Bunlarla eğitim meselemiz çözülseydi çoktan hallederdik. Derin sorunları olan eğitim sistemimizin radikal ve acil değişimlere ihtiyacı var.
Eğitimin içinden gelen ve sorunları bilen bir bakan olarak, Sayın Selçuk’un daha hazırlıklı ve fark yaratan kararlar almasını bekliyordum. Eşdeğer okullar arasındaki farklar, tekli eğitime geçilmesi, sınıflardaki öğrenci sayılarının azaltılması, öğretmen özlük haklarında iyileştirme, okul ikliminin öğrenmeyi kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi, okullara bütçe sağlanması, öğretmen yetiştirme ve meslek içi eğitim, farklı statüde çalışan öğretmenlerin durumları, atamalar, norm fazlası öğretmenler vb. birçok köklü sorun.
Sayın bakandan bu sorunları çözmeye dönük hamleleri beklerken yeni eğitim ve öğretim yılı özel sınıflar, yüksek bağışlar, sahte adresle yapılan kayıtlar, kalabalık sınıflar ve işine yoğunlaşamayan öğretmenler ile başlıyor. Çocuklarını iyi bir liseye sokmak için varını yoğunu harcayan aileler ve öğrencisi 11. Sınıfa geldiği zaman dershane benzeri etüt veya özel okul telaşına giren aileler.
Diğer taraftan halla ilk okulda başlayan bütün öğrenciler hiç eleme olmaksızın üniversite kapılarına dayanmaktadır. Nerdeyse üniversiteye başlayanlarda aynı oranda üniversiteden mezun olmaktadır. Bu sistemin işleyişinin doğal sonucu olarak, binlerce niteliksiz üniversite mezunu genç işsizler ordusunu oluşturmaktadır. Bilmiyorum 25 milyon gibi bir çok ülke nüfusundan fazla olan beşeri gücünü bu kadar plansız programsız bir şekilde har vurup harman savuran başka bir ülke var mıdır? Avrupa ülkelerinde üniversiteye gelinceye kadar öğrencilerin hangi alanlarda yoğunlaştıkları ve ülkenin ihtiyaç duyduğu teknik ve hizmet sektörünün ihtiyaç duyduğu beşeri ihtiyacı nasıl karşıladıkları görülmemektedir. Hala eğitimizin temel kangreni olan herkesin mezun olduğu bir eğitim sistemi söz konusudur. Bu durum doğal olarak test yöntemiyle yetişen gençlik üniversiteye geldiğinde dört işlemi bilmeyen ve dilekçe yazamayan bir öğrenci profilini çıkarmaktadır.
İlk-orta öğretim de durum böyleyken Üniveristelerde ki durum hiç açıcı değildir. Öyle ki sayısal olarak iki yüzü aşan üniversiteler var ancak bir çok bakımdan değerlendirilen Türk üniversiteleri değerlendirme sıralarında son sıralarda yer almaktadır. Örneğin son olarak CWUR ( Center for World University Rankings) adlı kuruluşun Üniversiteler sıralamasında bizim birinci Üniversitemiz 582. Sırada yer almaktadır. Dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında bizden bir üniversite bulunmuyor.
Üniversitelerin arge çalışmaları bağlamında yaptıkları çalışmalar sayısal olarak çok olmakla beraber yenilik, üretim sürdürülebilirlik ve pratik boyutları sınırlıdır. Aslında bu bağlamda da üniversiteler projeler çöplüğüdür . Gerçekte bu çalışmaların toplumsal karşılığı sığdır. Diğer yandan Üniversitelerin hızlı bir şekilde Üniversal niteliği kaybederek yerelleşmesi( kadro ve vizyonel bağlamda) başka ciddi sorunların başında yer almaktadır. YÖK bu konuda Uluslararasılaşmayı yüksek öğretimin öncelikli hedefleri olarak ilan etmiş ise de aslında politikalar, uygulamalar bunun kağıt üzerinde kalıp pratikte bir karşılığı olmadığı görülmektedir.
İlk ve Orta Öğretim ile Eğitim ve Üniversite Türkiyenin geleceği için iki önemli alandır. Görüldüğü gibi büyük alarmda bu iki alandan gelmektedir. İşte beka meselesi budur. Bu vesile ile önümüzdeki hafta başlayacak olan 2019-2020 eğitim ve öğretim yılının hayırlı ve bereketli olmasını niyaz ederim.