KEŞKE, Suriye’deki rejim yerinde kalsaydı… Türkiye-Suriye ilişkileri tam bir bahar havası içinde sürseydi. Keşke bendeniz birkaç dostumla birlikte Nizip’ten Haleb’e geçip, orada bir otomobil kiralayıp şehri ve etrafını güzelce gezebilseydik. Keşke iki ülke arasındaki ticarî, iktisadî, kültürel, turistik ilişkiler pürüzsüz devam etseydi… Keşke iki yüz bin Suriyeli ölmemiş, milyonlarcası vatanından kaçmamış, ülke yangın yerine dönmemiş olsaydı.

KEŞKE, Irak’ta zalim Saddam rejimi devam etseydi. O, bir gün gelecek, elbette ya ölecek, yahut başka bir şekilde devrilecekti. Keşke Irak bütünlüğünü korumuş olsaydı. Keşke o ülkenin Sünnilerine düşman gözüyle bakılmamış ve korkunç zulümler yapılmamış olsaydı. Keşke Irak’ta bu kadar ölümler, facialar, yıkımlar olmamış olsaydı.

KEŞKE, Türkiye ile Yunanistan dost ve barışık olabilseydi. Keşke iki ülke halkı vizesiz seyahat edebilseydi. Keşke üç günlük seyahatler için pasaport bile istenmeseydi. Keşke alabildiğine turizm ve ticaret yapılabilseydi.

KEŞKE, Ayasofya müze yapılmayıp cami olarak kalsaydı. Keşke, evime yakın olduğu için zaman zaman oraya gidip namaz kılabilseydim. Keşke, Fatih’in vakfiyesi çiğnenerek Türkiye ağır bir lanet altında bırakılmasaydı.

KEŞKE, İstanbul’un nüfusu dört beş milyonda dondurulsaydı, bugünkü insan selleri, beton büyük sahraları olmasaydı. Keşke Sur içi tarihî bölge bir müze şehir olarak korunsaydı. Keşke bugünkü çılgın trafik olmasaydı. Ah keşke keşke keşke…

KEŞKE, Türkiye, Japonya gibi bin yıllık tarihî alfabesini muhafaza etmiş ve bugünkü vahim kültür ve eğitim kopukluğu meydana gelmemiş olsaydı.

KEŞKE, benim ülkem de, Güney Koreliler gibi yüzde yüz yerli ve millî kaliteli otomobiller yapıp, dünyanın her yerine ihraç edip satabilseydi. Keşke bizim devlet ve hükümet büyüklerimiz de Türkiye otomobillerine binebilmiş olsalardı.

KEŞKE benim ülkemde de, İngiltere’nin Eton Koleji gibi mükemmel okullar olsaydı. Eton’un büyük bir kilisesi olduğu gibi bizim okulların da camileri olsaydı.

KEŞKE, Türkiye’m, Ortadoğu’nun Japonya’sı olabilseydi.

KEŞKE, bizdeki dev mesken, yapılaşma, betonlaştırma sektörünün yerinde Güney Kore’de, Japonya’da olduğu gibi elektronik, otomotiv, gemi inşa sektörü olsaydı.

KEŞKE, bu memlekette her gün beş milyon ekmek çöpe atılmasaydı.

KEŞKTE, Türkiye buğday ihraç eden bir ülke halinde kalsaydı da dışarıdan her yıl üç milyon ton buğday almak zorunda kalmasaydı.

KEŞKE, bu ülkede iç barış, sosyal mutabakat bulunsaydı da, birbirimizin gözünü oymasaydık.

KEŞKE, bir milyon Yahudi Kripto, bir milyon Hıristiyan Kripto olmasaydı.

KEŞKE, bir kısım büyük medyamız müstehcen yayın yapmayan, halkı aldatmayan, deli dana gibi zararlı muhalif olmayan; vatansever, ahlaklı, faziletli, faydalı bir medya olsaydı.

KEŞKE, Müslümanlar tek bir Ümmet olsalardı, bugünkü gibi bin parçaya bölünmeselerdi, güç birliği içinde işbirliği yapsalardı. Keşke, islamî çoğunluk İslam medeniyeti ile medenî olsaydı. Keşke, dindar halk birtakım din sömürücülerinin tuzaklarına düşmeseydi.

KEŞKE, Türkiye’nin uluslararası şeffaflık, temizlik, ahlak, fazilet notu, Danimarka’nınki gibi 10 üzerinden 9 küsur olsaydı.

KEŞKE, Katoliklerin papası gibi Müslümanların bir Halifesi olsaydı da, Din ve Ümmet işleri bugün olduğu gibi ayağa düşmeseydi.

(Birkaç özel keşke…)

KEŞKE, zaman dursa da Eminönü Arpacılar Camii Aralığındaki ismini unuttuğum Arnavut’un yapıp sattığı İstanbul dondurması yiyebilsem, kışları yine orada nefis sütlü sahlep içebilsem.

Ah KEŞKE eski üstadlarım, hocalarım, büyüklerim sağ olsalar da sohbetlerinden yararlanabilsem.

KEŞKE eski yandan çarklı gemiler olsa, onlardan birine binsem, Kalamış’a gitsem, o uzun iskelede insem, sahilde bahçe içindeki âsude evlerinde Hasibe yengeyi, Maviş teyzeyi, Naci beyi ziyaret etsem.

KEŞKE… Annem babam Hamdune teyzem öteki teyzelerim… Nuri enişte, Nermin ablam… Müfide yenge… Hafız teyze… Muallim Mahir bey, üstad Necip Fazıl… daha nice kimseler… Üzerimde hakları olan öğretmenlerim… Eski hocaefendiler, şeyh efendiler, üstadlar… İstanbul efendileri, hanımefendiler… İsimlerini teker teker yazamıyorum, hiçbirini unutmadım…

Bu keşkeler bitmez, gidenler geri gelmez…



(İkinci Yazı)

Yaralanan Oğlu İçin Keşke Ölseydi Diyen Baba

BÜYÜK vilayet merkezlerimizden birinde vatandaşın biri oğluna çok lüks ve pahalı bir otomobil almış. Oğul, yanında kardeşi olduğu halde otomobilin muamelesini yaptırmak için notere giderken aşırı hız yüzünden refüje çarpmış, araba yolun öteki tarafına savrulmuş, tepetaklak ve hurdahaş olmuş. İki kardeş yaralanmış, hastaneye kaldırılmış. Babaya haber vermişler, koşmuş gelmiş, büyük bir pişmanlık ve öfke içinde oğlu için “Keşke ölseydi!” demiş…

Sayın baba hatâ ediyor. Asıl suçlu kendisidir. Oğlunu, sakin sakin otomobil kullanacak ahlaka sahip olarak yetiştirmediği için… Lüks, pahalı, israflı bir oto aldığı için…

Anneler babalar oğullarını küçük beyefendiler, kızlarını küçük hanımefendiler olarak yetiştirmelidir.

Çocuk terbiyesi ana karnında başlar.

İki üç yaşında aile ve ev terbiyesi alır.

Sonra okulda… Toplum içinde…

Kızlarına göz kulak olmayan anne babalar ileride dizlerini çok döver.

Hiçbir akıllı ve görgülü babanın genç oğluna lüks, israflı, pahalı, gösterişli, havalı otomobil almaya hakkı yoktur.

Kaza yapıp pahalı ve lüks otomobili tepetaklak eden gence terbiye, edep, görgü, ahlak verilmiş olsaydı bu facia meydana gelmeyecekti.

Baba yanıldı ve oğluna lüks bir araba almaya karar verdi. Oğul itiraz edecek ve “Babacığım, benim böyle bir arabaya ihtiyacım yok, mütevazı bir otomobil neyime yetmez ki…” diyecektir.

Oğul, babacığım ille de bana lüks ve gösterişli bir otomobil al dediği zaman, pederi “Yavrum senin üniversitede fakir arkadaşların var, oraya böyle bir otomobil ile gitmen ahlaka uygun olmaz…” demelidir.

Toplumumuz gırtlağına kadar israfa, şatafata, lükse, gurura, kibre batmıştır. Eline para geçiren, zengin olan nice vatandaş ihtiyacının çok üzerinde lüks evler alıyor, lüks yazlıklar ediniyor, lüks otolara biniyor. Lüks yemekler, lüks giysiler…

Elbisesi, paltosu, ayakkabısı ile övünenler beyinli midir, beyinsiz mi?

Halka tevazu, iyi ahlak, yüksek karakter, edeb, terbiye, medenî görgü nerelerde ve nasıl öğretilecektir?

Oğluna keşke ölseydi diye beddua eden sayın vatandaş, ah keşke oğlumu iyi yetiştireydim, ah keşke böyle lüks ve israflı bir otomobil almamış olaydım demeliydi.