HERKESE gül isimleriyle hitap ederdi.

Tercih ettiği gül genellikle o insanın kişiliğine uygun düşer ve böylece onların ayakları yerden kesilir sevinçlere gark olurdu. Mutlu olurlardı.

Kim bilir bu hayatta niceleri isimleri gül ve türevlerinden oluşmuştu ama kimse onlara bu isimlere layık şekilde davranmamıştı.

Güle bakar bir naiflikte bakmamıştı. Gülü seyredercesine uzunca sevgiyle izlememişti.

Gülü koklarcasına incitmeden davranmamışlardı.

Demek ki, maharet güzel isim koymak değildi ama yine de önemli bir başlangıçtı.

Esas olan insanlara bunun gerektirdiği şekilde insanlık şerefini esas tutarak gülce muamele etmekti.

İşte o bunu çok hünerlice yapıyordu.

Ve seviliyordu.

GÜL gibi olmayı kim istemezdi ki…

Gül gibi muamele görmek istemeyen bu dünyada bir kişi çıkar mı acaba?

Gülün narinliği gibi davranılmak insanın saklı yetilerini güvenle açığa çıkarmaz mı?

İnsan, gül gibi değer bulduğu bir kalbin solmayan gülü gibi değerli olmak ve öyle kalmak istemez miydi? Savaşlar ve türlü zulümlerle niceleri bu dünyada gül iken kül olmadı mı? Kıyılmadı mı nazenin hayatlarına?

Acımasızca kırılmadı mı dallarımız? Bükülmedi mi fidanlarımız? Karartılmadı mı umutlarımız?

İşte bu güngörmüş, umur sürmüş, kalbi güzelliklerin harmanı olmuş insan can suyu sunuyordu insanlara. Gönül pınarından gürül gürül sular çekiyordu tılsımlı söz tulumbasından.

Kalpleri bununla serinletiyordu.

GÜLLER çiçeklerin kraliçesidir. Süzülüşü bir başkadır. Endamı doyumsuzdur. Kokuları mest edicidir.

Dünyada doğal olarak iki yüz kadar gül türünün olduğu bilinir.  Sadece tıp, gıda veya kozmetik alanlarda kullanılmakla yetinilmez ve evlatlara isim olarak verilir ve o şekilde çağırılır.

Adı gül olmasa bile yine de sevdiklerimize “Gülüm” demez miyiz?

Kalbimizin naifliğini onların naifliği ile hatırlayıp cümleye dökerek kendimize onları aynalamaz mıyız?

Estetik duruşlarından kendi yaşamımıza güzellikler düşürmez miyiz? Annelerimizin annelerinin gül desenli patiskalar giymeleri hayatı bir bakıma güllerle donatmak amacı gütmez miydi?

Bırakın sadece yaşamın hayhuyunu onlarla güzelleştirmeyi, mezarlıklarımızı bile onlarla tezyin etmez miyiz? Yine eski mezar taşı ustaları hanımların mezar taşlarını onlarla bezemez miydi?

Hangimiz gül çiçeği, gül kurusu, beyaz gül, sakız gülü, menekşe gülü, kırmızı gül, sarmaşık gül, yabani gül, çıtırık gül, pembe gül, yediveren, sarı gül kavramlarında uzak doğup büyüdü ki.

“Kırmızı gül demet demet” türküsü bağrımızı her dinleyişte yeniden delip geçmez mi?

İSİMLER koyarız evlatlarımıza gül ile başlayan.

Gülnur, Gülperi, Gülbeyaz, Gülnaz, Gülru, Gülriz, Gülfidan, Gülhan, Gülyaz, Gülbahar, Gülfem, Gülsu, Gülseli, Gülin, Gülistan, Gülal, Gülay, Gülben, Gülcan, Gülizar, Gülnihal, Gülnur, Gülseli, Gülsu, Gülsun, Gülsüm, Gülşah, Gülten, Gülşen, Gülüm, Gülümse, Gülseren, Gülderen. Yenigül

Hafızanızı biraz zorlayarak sonuna gül eklenen isimleri hatırlamak ister misiniz?

Ayşegül, Fatmagül, Aygül, Abgül, Açangül, Ağgül, Akçagül, Akgül, Algül, Almagül, Arzugül, Aslıgül, Bağdagül, Badegül, Bengül, Bestegül, Birgül, Destegül, Durugül, Ergül, Esengül, Esergül, Fidangül, Gelengül, Goncagül ve yörelere göre şekillenen daha niceleri… Güler bir yengemin ismi mesela.

Bu isimler sadece kız çocuklarına has diye düşünürseniz yaman yanılırsınız. Erkek çocuklarına da verilen isimler var zira.

Çocukluğumda köyümüze gelen seyyar berber amcanın adı Gülali idi ve onun kadar güzel gülen başka birine bir daha rastlamadım desem yeridir. Çocukluğumun en aydınlık simasıydı.

Gülmen ismi yüzünden tebessüm eksik olmayan, neşeli kişi demektir.

Gülener güler yüzlü yiğit savaşçı, güler yüzlü er manasına gelir.

Gülal al güle benzeyen kişi anlamlarına gelmektedir misal.

Gülsultan gül gibi zarif olan hükümdarlar için kullanılır.

Güleç sık sık gülen, yüzünden tebessüm eksik olmayan manasına gelmektedir.

Güldemir dışı sağlam içi zarif erkek olması için konulur çocuklara.

Gülalp güzel gül, alp gibi olan gül anlamına gelir ki kültürümüzde dahasını da bulmak mümkündür.

GÜLYÂR amca nüktedandı. Hayata esprileriyle neşe katardı. Aydınlanırdı dünya.

Herkese “Sen Gülyâr ben Gülnar” diyerek hitap ederdi.

Ama aslında Gülyâr kendisiydi. Tüm maksadı Efendimize yani güllerin gülüne, yâr olmaktı.

Sonradan anladığım kadarıyla bu isimlendirmeler ile tıpkı annelerimizin yaptığı gibi onların yolundan giderek insanlara Fahr-i Kâinat Efendimizle gül remziyle ünsiyet kurmalarını istiyordu.

Gülü Muhammediye kendilerini nispet etmelerini sağlayarak gül gibi naif yaşamalarını temin etmekti.

Savaşların, zulümlerin, ölümlerin, kalımların gırla gittiği şu günümüz dünyasında buna ne çok ihtiyacımız var. Güle nar olmak değil yâr olabilmek niyazıyla…

Ya Selam!