HER kapı kabul etmez insanı.

Kırık bile olsa.

Kapı nedir evvela onu bilmesin.

Nereye açıldığını da…

Ve o kapıyı hangi sürmelinin sürmelediğini de….

KIRIK diye hor görme kapıyı.

Kırılmışlar kalbinin sultanı içeridedir belki, ne biliyorsun.

Eğer kırılmışları kırık olarak görürsen mânâ ile dost olabilir misin?

Merhamet kaftanından haberin var mı senin?

Hüzünlülerin sahibinden ya da?

KAPILAR türlü türlüdür.

Sen hangi kapıya talipsin, evvela ondan haber ver.

Varlıkla geçilmez ki o kapıdan.

Yüklerini bırakmalısın imanım, yüklerini.

Kurtulmasın ağırlıklarından.

RİYA kokusu var sen…

Dünya ile tozlanmış her yanın her yören.

Önce şiddetli rüzgârlara tutmalısın kendini.

Bendini açmalısın bu kapıya bende olmak için.

Gösterişe, debdebeye, şamataya kapalıdır bu kapı.

Kırık olduğuna aldanma.

ŞANINA talip olmasın yeniden…

Zişan olmalısın.

Zira o kapı şanlı olanın tevazu kapısıdır.

Mahviyet ile girilir ancak eğilerek.

Maneviyatın şeref madalyası insanlığa kerem olarak lütfedilen vahye bürünmekle elde edilir nazarım.

Kuru gürültü ile geçilmez o kapıdan.

Gürül gürül bir coşkuyla girilir ancak gönül çarpan.

KIRIK tahtakapı kalbi kırık olanları davet eder içeriye evvela.

Kırılmışların, incinmişlerin yurdudur orası yiğidim.

İlla kırmamış olmalıdır kırılsa da.

İşte o zaman bir gözleri sürmelinin sürmeleri tazelenir.

Şefkat ıtırlanır bakışlarında.

Ve ferman çıkar ardından ama imtihanlar gerek vuslat için.

Sohbeti canan için can olman lazım candan öte ve özge.

Evet, o tahta kapı kırık olabilir ama azmini bileyip gayret atını hazır etmelisin.

GİREMEDİM diye üzülme tahta kapıdan içeriye.

Yılma. Yılmışlar değil yılmazlar girer içeri.

Sabrı sebat ile harmanlayanların hakkıdır vuslat kapısı.

Özlem ve firkat dengesini başarmışların ödülüdür sürmelinin merhabası sımsıcak.

Kim bilir, tahta kapıdan içeriye alınmayan, içeridedir asıl…

İçerinin içerisinde.

O gönül bu gönlün içerisinde coşkuyla cevelan etmese, kendi gönül semasında kuşların özgürlüğüne denk uçmasa o tahta kapının önüne gelip tıklatır mı hiç?

O, oradadır.

Gelmesi, gelmekti. Ama gitmesi, gitmek değil…

Öyle olmasa aşkın serçeşmesi olur muydu sürmelinin gözleri.

Akıtır mıydı sevdanın inci mercan misali damlalarını talipleri için.

Her damla diğerinin de gönlüne damlıyor mu?

Bu har ve bu ateşin sebebi nedir o zaman?

Kimseler bilemesin bu kırık tahta kapının sırrını ne gam.

Ama o biliyor ve sen biliyorsun.

Kırık tahta kapının zahirine bakma sen.

Ağyardan gizlenir yârin vuslat kapısı, hoyratlar görmesin diye.

Ama onların gönülleri birbirine zahir. Muzahir biri diğerine. Kolluyorlar gönüllerini…

Gerektiğinde kendilerinden bile…

Ya Selam!