“KAYBETMEK”
Merhum Akif Emre ile alakalı yazılara ve değerlendirmelere bakıyorum. Kendisini tanımıyorum ama tanıyanların şahitliğine göre milletimizin öz değerlerini taşıdığı anlaşılan bir şahsiyet olduğu besbelli.
Yadırgadığımız bir husus var; “kaybettik” deniliyor.
Mesela merhum Akif Emre için de öyle söyleniyor.
Ebedî âleme inanan bir kişinin “kaybetmek” mefhumunu nasıl telaffuz ettiğini anlamakta güçlük çekiyorum.
Bir Müslüman “ariflerin” kaybolmayacağını nasıl bilmez. “Ariflerin” sadece gafillerin gözü önünde olmayacağını nasıl idrak etmez?
Bazen anlamakta güçlük çekiyorum bazılarını. Konya’da biraz daha yaygın fakat bütün âlem-i İslam’da da öyledir; bir kişinin dar-ı bekaya gitmesine “ölüm” denilmez. “Hakka yürüdü” denir. Yahud “vefat etti” denir. Hz. Mevlanâ’nın “şeb-i arus” (düğün gecesi) dediği gibi.
“Kaybettik” diyorlar.
İnsan vefat edince niye “kaybolsun ki”.
Bu dünyadan başka bir dünya bilmeyenler için “kaybetmek” olabilir.
Ama bir Müslüman için ve hele hele “arif” olan bir Müslüman için “kaybolmak” telakkisi anlaşılır gibi değildir.
“Erken” veya “geç” diye bir vefat da olamaz. Takdir-i ilahi neyse odur. Ecel bir saniye ileriye gitmediği gibi bir saniye de geri kalmaz. Bizim itikadımız böyledir.
Vefatlar asla bir “kayıp” değildir. Olsa olsa bir “ileri gidiştir”. “Geride” kalanlara kalıcı mesajlar bırakan bir “ileri gidiş”…
“İleri gidenler” daima “geridekilere” mesaj bırakırlar.
Bu mesajı almayı bilenlere çok şey anlatır “ileri gidenler”.
Ama görene, köre ne?
Cenab-ı Hak hepimizi, son nefesimize kadar iman-ı kâmilden ayırmasın. Son nefes dâhil olmak üzere.