Dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar deprem, sel, yangın gibi doğal afetlere; kendisinden kaynaklı savaş ve terör saldırılarına maruz kalarak telafisi mümkün olmayan can ve mal kayıpları yaşamaktadır.

Dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar deprem, sel, yangın gibi doğal afetlere; kendisinden kaynaklı savaş ve terör saldırılarına maruz kalarak telafisi mümkün olmayan can ve mal kayıpları yaşamaktadır.

Ülkemiz insanı da bu olaylardan nasibini almış, en son yaşanan büyük depremde olduğu gibi yaşamaya da devam etmektedir.

Yaşanan her acı olay sonrası haklı olarak büyük eleştiriler yapılmakla birlikte haksız biçimde de eleştirilerin mecrası dışına çıkarıldığına da tanıklık etmekteyiz.

Maalesef, bazı kesimler bu üzücü olayın sorumluluğunu da her olay sonucunda olduğu gibi imanın altı şartından olan KADER inancına yükleme çabası içine girdiler.

Bu tür yorum ve değerlendirmelere her türlü medyada rastlamaktayız.

Ülkemiz insanının bir kısmı kasıtlı bir kısmı da cehaletinden kaynaklı KADER ile KADERCİLİĞİ birbirine karıştırmakta ve Müslümanlar kadercilikle suçlanmaktadır.

Oysa ki, KADER ile KADERCİLİK çok farklı olup İslam'da KADER vardır, birilerin anladığı şekliyle KADERCİLİK yoktur.

'Kader' konusu çok hassas olması hasebiyle derinliğine girmeden kısaca açıklamaya çalışacağım.

İslam inancının altı şartından biri olan 'KADERE İMANA' şeksiz şüphesiz inanıyorum. Ehli sünnet vel cemaat inancına sahip bir Müslümanın 'KADERE' inanmaması düşünülemez; çünkü, inanmamak insanı imansızlığa götürür.

Peygamber Efendimiz(sav); 'Kadere iman etmedikçe başa gelecek olanın asla şaşmayacağına; başa gelmeyecek olanın da asla gelmeyeceğine inanmadıkça hiç kimse iman etmiş sayılmaz' buyuruyor.(Tirmizi)

Kader;' insanın ömür boyu neler yaşayacağını, Allahü Teala'nın ezeli ilmiyle bilmesi' olarak açıklanmaktadır.

Allah(c.c.)'ın mutlak iradesine külli irade denir.

Allah(c.c.); "Rabbin, dilediğini yaratır ve tercih eder. (O'nun seçme ve yaratmasında) onların tercih hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şanı yücedir." (Kasas, 68)

Mesela, bir kişinin anne babasını, doğum ve ölüm zamanını seçme iradesi olmayıp kişinin cüzi iradenin dışında tamamen Allah(c.c.)'ın külli iradesi ile olur.

Allah(c.c.) tarafından insana verilen tercih etme özgürlüğüne cüzi irade denir.

Mesele, insanın günah ve sevap işlemesi cüzi irade ile olur. Kul cüzi iradesi ile tercihini yapar, Allah(c.c.) kulun tercihini sınırsız kudretiyle yaratır.

Konu çok derin ve hassas olduğu için burada keseceğim ve İslam inancına sahip her insanın bunu anladığından da bir şüphem yok.

Tarihin belli dönemlerinde felsefi bir akım olarak ortaya çıkan 'Kadercilik' açıklamalarına girmeden bugün neden, nasıl kullanıldığı üzerinde duracağım.

Bugün kaderciliği dillerine pelesenk edenler kaderciliği; 'tedbir almayan, sorumluluk duymayan, yan gelip yatan...' bir anlayışla sunup kaderi kadercilikle karıştırarak Müslümanları dolayısıyla İslam inancını kasıtlı veya cehaletlerinden aşağılamaya çalışmaktadırlar.

İslam'a göre:

-'Kaderimiz böyleymiş' deyip hiçbir şey yapmamak­ ihtimal dahilinde olan olaylara karşı TEDBİR almamak doğru mudur?

-Kesinlikle doğru değildir. Hatta tedbir almamak büyük vebal olup Allah(cc)'ın emrine karşı gelmek olur.

Yüce Rabb'imiz, 'Ey iman edenler, tedbirinizi alın'(Nisa 71) buyuruyor.

Başımıza gelecekleri bilmediğimiz için tedbir almak, sebeplerini yerine getirmek gerekiyor; çünkü bu dinimizin kesin emridir.

Efendimiz Muhammed(sav), 'Akıllı tedbir alır; tedbir almakta acizlik gösterme; tedbire rağmen bir işe gücün yetmezse 'hasbiyallahü ve ni'mel vekil, de' buyuruyor.

-Tedbir takdiri bozar mı?

Asla ve asla tedbir takdiri bozmaz! Cenab-ı Allah bir şeyi murat ettiyse o iş olur; kimse buna engel olamaz.

Müslüman, Allah(cc)'ın emrine uyarak bütün maddi ve manevi tedbirleri alır; takdir neyse onun olacağına inanır ve Allah(cc)'ın hükmüne boyun eğer, sabır gösterir.

Elbette ki, yaşadığımız deprem felaketinden önce her türlü maddi ve manevi uyarıya rağmen gerekli tedbirleri almayan sorumluluk sahipleri Allah(c.c.) katında sorumludurlar.

Kaderi, kadercilikle kasıtlı veya değil karıştırıp İslam inancını aşağılamaya çalışanlara uyarım şu:

Eleştirilerinizi muhatapları üzerinden yapıp benim dinimin inanç şartlarından olan KADER inancını eleştirilerinizin aracı olarak kullanmayınız!

Her kişi kendi KADERİNİ yaşar ve başına gelen bir takım olumlu veya olumsuz olayları değerlendirirken çok yönlü değerlendirmeliyiz ki, aklımızın alamayacağı işlerin olabileceğini de akıl edebilelim.

-Başta genel ve yerel ülkeyi yönetenler olmak üzere tüm sorumlular maddi tedbirleri aldılar da İslam buna karşı mı çıktı?

İmar işleri de dahil binaların tüm yapım aşamasında sorumluluğunu yerine getirmeyenlerin hesabını siz mevcut yasalarınızla sorabiliyorsanız, sorunuz!

Unutmayın, bu dünyada hesap sorulamasa bile öbür dünyada mutlaka hesabı sorulacak bunda hiçbir şüphem yok; ancak, herkesin kendi kaderini yaşadığı da unutulmamalı!

Depremde yaşamını yitiren birçok insanın bu bölgeyle hiçbir ilişkisi yokken deprem saatinde niye burada bulunduğunu; aynı şekilde yıkılan bir binadan depremden hemen önce bir sebeple dışarıya çıkıp kurtulduğunu azıcık düşününüz!

Bazı şeyleri anlamayabilirsiniz; ancak, sizin anlamadıklarınızı anlayanların da olduğunu yok saymayınız!

  1. günde enkazdan çıkarılan Aleyna hakkında değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Alptekin YASIM, 'Şimdiye kadar yiyip içmeyen birisinin böbrek fonksiyonlarının böyle korunmuş olması…bazı şeyleri tıbben izah edemiyorsunuz' diyor.

Hem daha önceki depremlerde hem de son depremde o kadar akıl ve bilimin açıklamakta çaresiz kaldığı olaylar anlatılıyor ki, bize düşen aklımızı zorlamadan Allah(c.c.)'ın sonsuz kudretine boyun eğmektir.

Bu felakette büyük bir yardımlaşma örneği gösteren milletimizin manevi duygularıyla oynamayınız!