Yüce Kuran en çok amele, davranışa vurgu yapmaktadır. Tasavvufun
ortaya çıkışı dinin daha iyi anlaşılması insanlar arasında
yaygınlaşması, insanların amel ve davranış yönüyle güçlü olması
için İslam içinde yerini bulmuştur. Ne var ki daha sonra ki
dönemlerde ve özellikle bugünkü dünyada tasavvuf konusu biraz dini
otoritesi olmayanların eline geçmiştir.
Dinde otorite olmayan insanlar tasavvuf konusunda otorite olmasının
imkânı yoktur. Muhammed İkbal ve diğerleri tasavvufta yaşamın bu
yanlışlıklarını görmüştür. Onun için yeniden üzerinde durulması ve
yanlışların düzeltilmesini istemiştir. Düzeltilmesi gereklerin
olması için Kuran ve sünnete gitmek oradan başlayarak ve oradan
ilham alarak hataların düzeltilmesi gerektiğine vurgu
yapmıştır.
Dinle bilimin birbirine şüpheyle bakması yerine birbirine destek
sağlaması gerekliğine vurgu yapmıştır. Felsefenin akılcı metotlarla
yola çıkmasının kökeninde felsefenin serbest ve sınırsız
araştırmalarındandır. Felsefe yetkiliye ve otoriteye şüpheyle
bakar. Dinin temeli iman olduğu için o şüpheyle bakmayı ret eder.
İman bir kuş gibidir. Aklın onu takip etmesinin imkânı yoktur. Akıl
dinsiz olmamalı, dinle birlikte yaşamalıdır. İman idrakle
bağlantılıdır.
Düşünce dinle birlikte hayatiyet bulursa çelişki yaşanmaz. Akıl,
zekâ, ruh, nefis, idrak, izan ve vicdan bunlar iç içe girmiş ve
zaman zaman sınır tanımaz bir mücadele içinde olurlar. Bunların
dengesini ve sınırlı davranmasını din sağlar.
Dinin tam anlamı ve yolu Kuran ve Sünnette gizlidir. Kuran ve
sünnet dini en iyi şekilde tanımlamış ve yukarı da geçen ve her
biri ayrı bir anlam ifade edenlerle irtibat halindedir. Kuran ve
sünnet her ikisi birbirinden ayrılmaz ikilidirler. İslam akidesinde
Kuran ve Sünnet olmadan akıl, zekâ, vicdan, nefis, izan, ruh, kalp
ve basiretin yerini tayin etmekte kolay değildir. Muhammed İkbal,
İslam’da dinin tefekkürün yeniden teşekkülü ile ilgili açılımı
yaparken yukarıdaki her konuya açıklık getirerek işe başlamıştır.
En çokta pratik uygulamaların yanlışlarına vurgu yaparak
düzeltilmesi gerekenlerin üzerinde durmuştur.
Muhammed İkbal, son birkaç asırdır İslam ümmetinin yaşamış olduğu
çelişkiler anlatmak ve İslam dinin mensupları olarak yiğidin
düştüğü noktadan tekrar oradan başlayarak yeniden ayağa kalkması
için insanların üzerinde etki alanı yaratarak tasavvufa bakmayı
uygun görmüştür. Bu konudaki bilgi eksiklerini görmemiz için çaba
içinde olmuştur.
Din doktrini açısında “Samimiyetle kabul edildiğinde ve tam
anlamıyla kavrandığı takdirde karakter ve kişiliği büsbütün
değiştirebilecek güçte bir genel karaktere sahiptir” (Whitehead),
gerçekte budur ve din insan yaşamında etki alanı yaratır. Etki
alanı yaratmıyorsa dini öğretilerden değil öğrenmelerde sıkıntı var
demektir.
Yüce peygamberimiz “Din Nasihattir” demektedir. Yüce Allah’ın
gerçek dini İslam dinidir. Bu konuda ayetleriyle bize mesaj
vermektedir. Yüce peygamberimiz diyor ki” Ey rabbim bana, eşyanın
hakikati ve mahiyeti hakkında bilgi ver” diyerek daima dua
etmekteydi. Bu hadisi şerif tüm tasavvuf ehli için rehber olmuş ve
her tasavvuf ehli bunu esas alarak tasavvufi okuma ve öğretilerini
buna uygun getirmeye çalışmışlardır.
İslam dünyası son 500 senede düşünce konusunda geri kalmıştır. Bir
zamanlar Avrupa dünyası İslam dünyası öğretilerinde yararlanırken
bugün İslam dünyası düşünce olarak bir şey üretememektedir.
İslamiyet eğitim ve öğretici güç olarak inceleyen Goethe dır. İslam
ve Hıristiyanlık insanın namı şahsiyetine vurgu yapmaktadır.
İslamiyet maddi ve manevi dünyanın dengesini söyle. İslamiyet
içinde yaşadığımız Evrene bir değer biçmektedir. Bu Evren boşuna
yaratılmamıştır.
(Duhan 38-39) Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri oyun
olsun diye yaratmadık
Biz onları ancak hak olmak üzere yarattık. Fakat onların çoğu
bilmezler.
(Ali İmran 190-191) Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile
gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklı-ı selim sahipleri
için elbette ayetler (deliller) vardır. Onlar ayakta iken,
otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler. Göklerin
ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler (ve şöyle dua ederler): “Ey
Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tenzih ederiz. Bizi ateş
azabından koru.” Evrenin hareketli, durağan olmadığı ve her an
gelişen bir Evrenden bahsetmektedir.
(Fatır-81). Hamd gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer,
dörder kanatlı olmak üzere elçiler yapan Allah'a mahsustur.
Yaratmada dilediği kadar fazlalaştırır. Şüphesiz ki Allah her şeye
kadirdir.
Zamanı kötülemek zamana bazı şeyleri yüklemek günahtır. Kuran,
insanı şu şekilde izah etmektedir; insan gerek kendi kaderine,
gerekse evrendekine, bir yön verebilecek güçtedir. Bu değişiklikler
meydana geldikçe yüce Allah ona güç vermektedir. Yeter ki insan
çaba içinde olsun. İnsanlık tarihinin başından beri insanın
çalışması, çabası, düşüncesi, ufku sayesinde çok büyük işler
başarmıştır. Hanlar, hamamlar, kervansaraylar, şatolar, kaleler,
yollar, köprüler, barajlar yapmıştır. Ürettiği bilgi sayesinde
dünyayı bu günkü teknik ve teknolojiye getirmiştir. Bu saha da her
geçen gün hızla ilerlemektedir.
İnsanoğlu bilimde, teknik, teknolojide, sağlıkta, tarımda, her
sahada büyük gelişmeler içindedir. Bu sayede bütün ilimler iç içe
girmiş ve birlikte ilerlemesini sağlamaktadır. Bu gün sağlıkta çok
büyük mesafeler almış ve almaktadır. İnsan vücudunu daha iyi
tanımış onun üzerine daha iyi hâkimiyet kurmak suretiyle insan
vücudu üzerine çalışmalarını hızlandırmıştır. Bu gün birçok organ
değişimi ve yenilemesini bu sayede yapmaktadır.
Bunların yanında başka galaksilerde yaşam aramaktadır. Özellikle
bilişim ve internet teknolojileri açısından çok önemli mesafeler
kat etmiştir. Bugünkü dünyada inretnet sayesinde dünya çok
küçülmüştür. Işık hızı seviyesinde bilgi, ses ve görüntü kayıtları
gönderilmektedir. Bu da bilginin daha hızlı dağılmasını
sağlamıştır. Sosyal medya çok hızlı durum almıştır. İnsanlar bu
sosyal medya sayesinde aynı anda birbiriyle irtibat sağlamaktadır
ve iletişim çok hız almıştır.
(Rad-11) Önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan
takipçiler (melekler) vardır. Bir millet kendi durumlarını
değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirmez. Allah bir
millet için kötülük dilediği zaman, artık onu geri çevirecek bir
kuvvet yoktur. Onlar için Allah’tan başka bir veli (yardımcı) da
yoktur.
Bugünkü dünyada gelişmiş toplumlar Kuran Kerim, kâinat kitabı ve
insanın kendisinin de ayrı bir kitap olmak üzere üç ayrı kitap
olduğu ve her üçünün de birbiriyle uyum içinde olduğu bilmek ve
buna göre öğreti ve okumalarını yapması gerektiğini bilmelidir.
Özellikle İslam dünyası bunu kavramakta sağlıklı bir durumda
olmadığı için düşünce ve tefekkürünü iyi yapamadığı için gelişmiş
toplumda yerini alamamıştır. Teknik ve teknolojide gereken ilerleme
içinde olmamıştır. Üretimden çok tüketen toplum olmuşlar ve
tüketimleri yetmemekte ve insanı fakir ve sıkıntı içinde olduğundan
kendi arasında ve İslam toplumu olarak kavga ve savaş halinde ve
her gün birbirini vurmakta ve kırmaktadırlar. Onun için sağlıklı
düşünce ve tefekkürleri de yoktur. İslam dünyası yapması gereken
şudur evvel emirde İslam dinini en güzel anlamak için düşünce ve
tefekkürünü iyi yapmasıdır.
Bugün İslam dünyasında yaşayan insanların ruh dünyası sertleşmiş,
sürekli sertlik ve şiddet yanlısı toplumlar olmuştur. İslam dünyası
doğruyu bulmak istiyorsa Kuran ve sünnet çizgisinde tefekkürünü ve
zikrini geliştirmelidir. Bu toplumların kabalık ve sertlikleri
cehaletlerinden kaynaklanmaktadır.
Cahil toplumlar kavga ve şiddet içerikli işler yaparlar demiştik.
Bize Kuran ve sünnet okumalarını iyi yapabilen ve onların ışığında
dünyalık işlerini doğru, dürüst, verimli yapabilen bir insan
topluluğu gereklidir. Kuran tecrübeye önem vermektedir. Kuran ve
Sünneti iyi okuyabilen ve anlayabilen mutlaka tecrübe konusunda da
belli bir noktaya gelmiştir.
Kuran ilmen, hakken, aynel yakın olmamızı bizden istemektedir. İlim
olarak, hakka yakın olarak ve hakla iç içe olmamızı istemektedir.
Yüce yaratan yaratmış olduğu her şey hakkında geniş bilgiye
sahiptir. Bu konuda çok geniş bilgi vermektedir. Kuran bir yaşam
kitabıdır.
Kuranda yüce Allah yaratmış olduğu her şey hakkında geniş bilgi
vermekte ve insanın yaratılışına ve onun varlık sebebine ve her
şeyin onun için yaratıldığına vurgu yapmaktadır. Onun için insana
farklı görev ve sorumluluklar yüklemiştir.” Ben hiçbir yere sığmam
ancak kulum olan insanın kalbine sığarım” demektedir. Bu insan için
aydınlık, aydınlama, ışık ve enerji demektir. Bu kalp insan
vücudunun tamamını etki alanına alan manevi bir haldır haldır. Buna
vicdan, idrak, düşünme, ufuk, akıl ve zekâ demek uygun düşer mi
bilinmez. Bence bunların hepsinin bileşkesidir galiba.
İnsan okudukça, araştırdıkça ve öğretilerini arttırdıkça daha çok
bilgiye sahip olacaktır. Öğrendikçe daha çok sorumluluk altına
girecektir. Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ? mesajını iyi
anlamak gerekir. Bu konu da iyi öğrenmemiz için idrakimiz,
vicdanımız, kalbimiz, ufkumuz ve düşüncemiz buna açıktır.
Dua demek uyanık olmak demektir. Uyanık olduğumuz sürece daha
uyanık olmak için yüce Allah’tan destek almamızın mümkün olduğunu
biliyoruz. Yüce Allah insanın düşüncesine ve tefekkürüne hâkimdir.
O her şeyi bilendir.
Mistisizm ile ilgili araştırma yapan kaynaklar her ne kadar Eski
Yunan düşünürlerine ve kelimenin Yunanca kökeniyle ilgili yorumlar
yapsa da, günümüzde mistisizm gerçeği doğrudan doğruya tecrübe etme
ve dini açıdan gerçek alındığında da Tanrının varlık kudretini
tecrübe etme olarak kullanılır.
Duygu her zaman duygu sahibinin dışında ve ötesinde bir şeye işaret
eder. İnsanı daima ileriye doğru götürmek için kurgulanmıştır.
Duyguyu yüce Allah bolluk, bereket, zenginlik olarak
yaratmıştır.
Bu bolluk, bereket ve zengin düşüncelerin şeytanı boyutu vardır.
Bunları rahmandan ayırmanın anahtar bilgisini yüce Allah kullarına
vermiştir.
Freud’un taraftarları dine yaptıkları en büyük katkı şudur; ilahi
duygu ve düşünceler şeytanı duygu ve düşüncelerin şeytanı duygu ve
düşüncelerden ayırması olmuştur. Bu görüş modern psikolojinin
temeli oluşturmaktadır.
Tüm dinlerin metafizik alanı vardır. Dinin gerçek amacı,
insanoğlunun başka sahalarda tecrübesinin ve dini tecrübesini
açıklamaktadır. Dini tecrübe, akıl, mantıki yani ağır basan bir
duygu halidir. Hazreti İbrahim’in yüce Allah’ı buluncaya kadar
arama metot ve yolu mantıklı soru ve cevapların alınmasıyla mümkün
olmuştur. Birçok aklı ve mantıki sorular sorarak doğru olanı
bulmuştur.
Prof. Whitehead’e göre, doğa dinamik olmaya, bir boşluk içindeki
değişmez bir şey değil, aksine sürekli yaratıcı akış özelliği
taşıyan bir olaylar serisidir. Bunun Kuran’ı bir ifade olduğunu
biliyoruz. Bu sayede zaman ve mekân değişikliği vardır.
Sonuç olarak tefekkür ‘ün yeniden teşekkülü Kuran ve sünnete uygun
düşünülmesi halinde, Kur’an, Kâinat ve insan kitabını birlikte
düşünmek, tefekkür etmek ve yorumlamak gerekir. Bütün okuma ve
öğretilerimizi buna göre ele almak gerekir. Kuran’da birçok
ayetlerde ve ayetlerin sonunda düşünme ve tefekkürle biten ve bunun
yanında zikir ile ilgili birçok ayet vardır. Bu yapılan ikazlar
daha çok zikir, tefekkür etmemizle ilgilidir.
Kuantum düşüncesiyle yaşama evet diyenler bu konuya daha çok
duyarlı ve gerçeği anlamak için daha çok düşünce derinliği ve
enginliğinin olmasına gayret ederler. İslam’ı, Kuran’ı ve sünnetle
anlamak için düşünce sistemini verimli ve kaliteli kılmayı
bilmelidirler. Kuran ve sünnet bizden bunu istediği için bu
konulara bir bakış yapmak istedim.
Özellikle İslam dünyası bugün bu sıkıntı ve belalardan kurtulmak
istiyor ve kendi aralarındaki çelişki, kavga, şiddeti bırakmak
istiyorsa düşüncesini iyileştirmek durumundadır. Daha önceki
yazılarımda “Her şeyin düşünce de saklı olduğunu söylemiştim” o
zaman yüce Allah düşüncemizi düzelttiğimiz için bize yardım
edecektir. Demek ki bu günkü dünya da İslam dünyasında yaşayan
insanların düşünce, tefekkür ve zikrinde sıkıntı vardır. Bunu
gidermek biz insanlara aittir. Yüce Allah “Siz kendinizi
değiştirmedikçe ben sizi değiştirmem” demektedir. Buda tefekkürle,
düşünmeyle ve zikirle olacak şeydir.