28 Şubat 2015 Cumartesi akşamında Mekke'de Beytullah'ın huzuruna
vararak Umre ve tavaf, ertesi gün Medine'de Sevgili Peygamberimizin
-aleyhisselam- Mescid-i Nebisi ile kabri saadetlerini ve iki büyük
halifeleri Hazreti Ebu Bekr ve Hazreti Ömer'i ziyaret, Nebiler
Sultanı'nın en fakir arkadaşlarından teşkil ettiği Eshab-ı
Suffe'nin çalışma alanlarında, bugünkü ifadeyle akademide sohbet ve
buralarda ettiğimiz dualardan sonra Pazartesi günü Riyad'a
geçtik...
Umre ve ziyarette, Devlet Başkanımızın usul ve erkâna riayeti,
yaşadığı huşu, taşıdığı edeble bu günleri, bu manzaraları görmüş
olmaktan dolayı Rabbime nihayetsiz şükürler ettim...
Niye?
Çünkü...
Zincirin kopmuş halkaları yeniden buluşmakta. Vahiy Medeniyeti,
kuşatıcılığını yeniden icra etmekte. Kendini o mübarek ve muhteşem
Vahiy Medeniyeti'nin sade bir neferi olarak gören Mısır Fatihi
Yavuz Sultan Selim Han, hutbede isminden "hakim'ül harameyn" diye
bahseden hatip efendiye nasıl yerinden doğrularak "hayır, hakim'ül
değil, hadim'ül harameyn" dediyse bunu hangi teslimiyet ve terbiye
yaptırdıysa; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan'a da Kâbe'deki Umre'de, Mescid-i Nebi'deki namazda, Hücre-i
Saadet önündeki duada ve "burası da Suffe, oturup biraz sohbet
edelim!" dediği yerde edeb ve tadili erkân ile diz çöküp o aziz
suffe eshabını zikretmeyi de aynı terbiye yaptırdı...
Bu bahsettiklerimizi dünü yaşamamış olanlar, zor kavrarlar. Bunun
en çarpıcı misali ise hazin bir mizah gibidir. Sn Cumhurbaşkanıyla
da uçakta paylaştık. Eski Büyükelçi Oğuz Gökmen, bizzat bize
anlatmıştı:
-İran'da büyükelçiydim, dedi. Fahri Korutürk, Cumhurbaşkanı, İhsan
Sabri Çağlayangil, dışişleri bakanıydı. İran'a resmi bir ziyaret
oldu. Resmi görüşmelerden sonra belli başlı yerleri ziyarete
geçildi. Bu meyanda Hâfız-ı Şirâzi'nin kabrine de geldik. Burada
Çağlayangil dedi ki: "Sn Cumhurbaşkanım, bir Fatiha okuyalım mı?"
Korutürk, "hayır” dedi, “biz laik devletiz!"
Bunun üzerine Çağlayangil:
Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış/Yeniden açarmış her gün
kanayan rengiyle/Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış/Eski
Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle.
Mısralarını terennüm etti. Çağlayangil, susunca Korutürk, konuşur:
"Sn Çağlayangil, Fatiha'yı ne güzel okudun!.."
Hey'ettekiler donup kalmışlar. Çünkü okunan Fatiha-i Şerif değil,
Yahya Kemal'in Rindlerin Ölümü şiirinin ilk kısmıdır...
İşte bu sebeple vardığımız günlerden dolayı Allahü teâlâya
nihayetsiz şükrediyoruz.
Suffede sn Cumhurbaşkanımız bizim "akademi" vasıflandırmasını çok
sevmiş olmalılar ki sohbetin devamında bu kelimeye bir kaç defa
atıfta bulundular. Buradan hareketle biz, bir hakikati daha dile
getirdik "efendim, doğrusunu Allah bilir ama belki şu konuşma da bu
mekânda geçmiştir", diyerek hadiseyi naklettik. Eshab, bir gün
sorarlar: "Ya Resulallah, kıyamet ne zaman kopacak?" Resuller
Resulü, cevap verirler: "Emanet ehline verilmediği zaman!"
Müşahedemiz o ki Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan'da da halk
tarafından çok sevilmekte. Şunu diyorlar: "O sadece sizin
Cumhurbaşkanınız değil, İslâm âleminin de lideridir."
Bu ziyarette bir de milletçe fark etmediğimiz bir olayı yakalamış
olduk. Sn Erdoğan, Meksika'da "neredesin eyy Başkan?!" dediğinde
Arabistan’da sosyal medya ve halk, "Hür Erdoğan!", "Bağımsız
Erdoğan!" diye büyük bir rüzgâr estirmişler.
Tıpkı "one minute!" dediğinde olduğu gibi...
Tohum, çatlamaya durmuş.
Çağ, yeni şafakların müjdecisi.