ÂHİR zamanda şu iki şey çoğalacak, ortalığı istila edecekmiş.
Birincisi zina… İkincisi yüksek acayip fıtrata aykırı şeytanî
binalar… Bunların yanında bir üçüncü müzmin bela daha var:
Riba…
Bendeniz bir Müslüman olarak üçünden de nefret ediyorum. Nefret
etmek, karşı olmak, kötülemek zorundayım.
Son zamanlarda ortalık Merkez Bankası faizleri dedikodularından
polemiklerinden yıkılıyor. Yok yüksekmiş, yok alçakmış… Faizin
yükseği de alçağı da hep daima alçaktır.
Bütün cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye faizle ve enflasyonla
soyulup soğana çevrilmiştir.
Bir liranın bir milyon lira olduğu günleri hatırlayanlarımız
çoktur. İşte o yüksek ve müzmin enflasyonla memleketi, halkı,
devleti soydular, talan ve duman ettilerdi.
Faizle, enflasyonla, para spekülasyonlarıyla bir trilyon dolar
vurmuş olduklarını söylesem abartmış olmam.
Bendeniz maliye=finans uzmanı değilim. Lakin faizin bütün dinlerde
lanetlenmiş bir günah, bela, kötülük olduğunu iyi bilirim.
Allah ticareti helal kılmıştır, ribayı ise haram. Bunu bilmeyene
iyi Müslüman demem.
Bu devirde ribadan=faizden kurtulmak mümkün müdür? Faize
bulaşmazsanız bir dereceye kadar kurtulabilirsiniz ama yüzde yüz
kurtulamazsınız. Cebinizdeki paraların üzerinde faizli Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası yazıyor.
Faiz o kadar yaygın hale geldi ki, soluduğumuz havada, içtiğimiz
suda, her yerde faizin tozu, bulaşığı, kiri, uğursuzluğu
vardır.
Kur’anda ribacılar için “Onlar Allaha ve Resulüne (Salat ve selam
olsun ona) savaş açmışlardır” buyrulmaktadır.
Faizciler peşinen kaybetmiş, yenilgiye uğramıştır.
Faiz lanetlidir.
Faizin iyisi kötüsü olmaz. Azı da çoğu da haramdır.
Faiz ile âbad olanın sonu berbat olur.
Faiz geliri kirlidir, temizlenmesi mümkün değildir. Faiz necistir,
faize bulaşan necaset gayyasına düşmüş olur.
Hiçbir icazetli din hocası ribaya fetva ve ruhsat veremez. Çünkü
riba Kur’anla, Sünnetle, icmâ ile haramdır.
Ribanın hemen yanında bir de şüpheli, ribaya benzer şeyler vardır
ki, Müslüman onlardan da uzak durmalıdır.
Merkez Bankasıyla, faizlerle ilgili tartışmalara daima kötü gözle
bakmaktayım. Azı da çoğu da batsın!..
Bu yazıyı kırk sene önce yazmış olsaydım, TCK 163’üncü maddesine
muhalefetten ağır ceza mahkemesinde yargılanır, ağır hapse mahkum
olurdum. Şimdi az buçuk hürriyet var yazabiliyorum. Komünist
partisinin, Ateistler derneğinin kurulduğu, zinanın serbest olduğu
bir ortamda bendeniz bir Müslüman olarak niçin faiz=riba aleyhinde
yazamayacakmışım?
Birtakım bozuk reformcu ilahiyatçıların faize fetva ve ruhsat
vermeleri büyük bir fitne ve fesattır. Hiçbir Müslüman onlara
kanmamalı aldanmamalıdır, aksi takdirde dini imanı gider, ebedî
saadetini yitirir.
Dünyada mekan, ahirette iman diyorlar. Faizli krediyle ev alanlar,
imanlarını yitirmekten korkmuyorlar mı? Dünyadaki ev dünyada kalır,
sonunda yıkılır gider, ahirette iman olmazsa ebedî saadet elden
gider.
Şu adama bakınız: Bilemediniz altmış bin liralık otomobil işini
görmeye yetecek ama kalkıyor, faizli krediyle iki yüz altmış bin
liralık lüks bir oto alıyor. Onu kim uyaracak, ona kim nasihat
edecektir? Diyanet’in, Müslüman halkı faiz konusunda uyarması
gerekmez mi?
Belaların belası faiz konusunda Ümmet-i Muhammed’i yanıltanların
başında şu Reşid Rıza denilen kişi vardır. Onun üstadı mason Abduh,
onun hocası da masonlar masonu Afganîdir. Onların peşine düşen
yanılır ve yanar.
Türkiye bir faiz tufanı içinde yüzüyor. Faiz beladır, azabtır,
musibetlere ve felaketlere sebep olur.
Faiz yaygın ve yoğun… Zina suç olmaktan çıkartılmış… Dünkü deve
çobanları bugün birbirlerine senin binan mı daha yüksek benim binam
mı nispeti yapıyor… Müstehcen yayın lağımları patlamış, ortalık
pislik içinde… Sonra birtakım Süslümanlar, durum çok parlak,
Müslümanlık ilerliyor havalarında.
Bir İslam ülkesi faize, harama dayalı bir ekonomi ve finansla
ilânihaye ayakta duramaz. Faizin sonu çöküştür.
Faiz azab getirir. Faiz dünyada rezillik ve rüsvaylık, âhirette
ateştir.
Yüzde yüz kurtulamayız ama bari doğrudan doğruya ribadan uzak
duralım, başımızı büyük belaya sokmayalım.
“Allah ticareti helal, ribayı haram kılmıştır” ayeti ve meali levha
haline getirilmeli ve yüzbinlerce mekana, camilere asılmalıdır.
Tanzimat’tan sonra Müslümanları faiz belasından korumak için Karz-ı
Hasen Sandıkları kuran büyük şeyh Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî
hazretlerini şükran ve minnetle anıyorum.
Ey Müslümanlar!.. Riba çok büyük, çok belalı, çok korkunç, çok
dehşetli bir münkerdir. Bununla mücadele etmemiz üzerimize
vaciptir. Bu vazifeyi yerine getirmezsek sorumlu oluruz ve cezamızı
çekeriz. Riba yangındır, yakar kül eder. Cenab-ı Hak bize selim
akıl, vicdan, şuur, uyanıklık, şecaat nasip etsin.
(İkinci Yazı)
Her Gün Üç Kelime ve Kavram
ÇOK basit, çok sade, Ahmed Cevdet Paşanın kaba Türkçe dediği bir
lisanla yazıyorum. Kullanageldiğim iffet, hayâ, mürüvvet, fütüvvet,
şecaat, hikmet ve benzeri kelime, kavram ve değerleri her
Müslümanın öğrenmesi, bilmesi, anlaması gerekir.
İslamî kavramların çoğu yeni sade arı uyduruk Türkçede yoktur.
Bugünkü üç yüz kelimelik sokak, konuşma, iletişim Türkçesiyle ilim,
irfan, kültür, edebiyat, din ve ahlak eğitimi, tasavvuf olmaz.
Her Müslüman günde üç kelime, kavram, deyim öğrense bin yıl sonra
inşaallah kültürlü olur, ciddî kitapları okuyup anlar.
İmamı Gazalî hazretlerinin İhyâ kitabını baştan sona kadar anlamak
ve bellemek suretiyle okuyan, sanki islamî bir üniversite okumuş
gibi olur, cehalet karanlıklarından aydınlığa çıkar.
Müslüman gazeteler, Müslüman dergiler, Müslüman yayınevleri bir
halk mektebi gibi çalışmalı ve eğitim vermelidir.
Bugünkü polemiklerin, dedikoduların, faydasız dinî magazinlerin,
fasa fiso yayınların dozajını azaltıp, onların yerine halka İslam
kültürü vermemiz, aşılamamız daha hayırlı olmaz mı?
İnsanda gazab kuvvesi vardır. Bunun ifratı tehevvürdür, tefriti
cebanettir, i’tidali şecaattir… Bunu anlatmak hiç de zor değildir.
Bir dosya kağıdı kadar bilgi yeterlidir. Her gün böyle üç kelime,
kavram öğretilse, öğrenilse ne iyi olur. Bilgi nurdur. Bilgili olan
ve bilgisini hayata uygulayan Müslüman güçlü olur.
Bu hayırlı işi kimler yapacak?