İnovatif ve kâşif ruh
İş ve sosyal hayatımızda bize yön veren ve teknolojik olarak hayatımızı kolaylaştıran ne varsa, bunların bize gelişigüzel sunulduğunu veya tesadüfen oluştuğunu söylemek mümkün değildir. Hepsinin şu andaki hallerine gelene kadar, bir takım olağanüstü süreçlerden geçtiğini; yenilikçi, icatçı ve kaşif ruhların ortaya koyduğu sinerji ve emek ile meydana geldiğini ifade etmeliyiz.
Aslında her şey tahayyül etmekle başlar. Yaratılış itibariyle hepimizin doğuştan getirdiği bir özelliktir hayal kurabilmek… Hayal gücünüzün farkında değilseniz ya da bunu kullanmıyor, hatta baskılıyorsanız, yeni bir şey üretmeniz veya geliştirmeniz de imkansız olacaktır. Bu sebeple hayal gücünün varlığından haberdar olmak, güçlendirmek ve bunu hep canlı tutmak fevkalade önemlidir.
Hayal gücümüzü kullanarak oluşturduğumuz ve henüz “mana” olarak zihnimizde uçuşup duran düşüncelerin, kelimeler ve sembollerle yakalanıp kavramlaştırılması, inovatif düşüncenin ikinci ayağını oluşturmaktadır. Bu aşamaya “tasavvur” denilmektedir. Aynı zamanda bu, zihinde canlandırma ve düşünceyi sözcüklere dökebilme becerisidir. Kişi hayaline düşen anlamları tasavvur edemezse, akıl ve mantık yürütemez. Hayalden gerçeğe varış bir yolculuktur ve bunu yapabilmek de ciddi beceri ister.
Yenilikçi, icatçı ya da kreatif düşünce; olmayan bir şeyi hayal edip, herkesten farklı yöntemlerle tasavvur edebilmek, yeni fikirler geliştirebilmek olarak tanımlanabilir. Bu düşünce, problemlere getirilecek alışılmadık ya da orijinal yaklaşımı, uyuşmaz fikirlerin bir araya getirilmesini de ifade eder. Bazen yeni ve işe yarar bir şeyin meydana getirilmesini, bazen de başkalarıyla aynı şeye bakmayı, lakin farklı şeyler görebilmeyi anlatır. Günlük, normal ve sıradan şeylerin “özel” olmasını; özel şeylerin de adapte edilerek, günlük hayatta kullanılan “sıradan” şeyler olmasını sağlar.
Cep telefonlarının çıktığı ilk yılları hatırlayın. O dönem, ülkenin en büyük firmalarından bazılarının bu telefonları kullanacak kişi sayısının Türkiye’de bini bile geçmeyeceği öngörüsünde bulunduğu ve kendilerine gelen teklifleri reddettiği haberleri yayılmıştı. Oysa telefonlar bugün bebekler dışında, neredeyse ülkede yaşayan her bireyin vazgeçilmezi haline gelmiştir.
Aksini iddia edenler olsa da inovatif düşünce doğuştan getirilen bir yetenek değildir; birkaç basit adımla sonradan geliştirilmesi mümkündür. Odaklandığımız, enerjimizi aktardığımız ve üzerinde çalıştığımız her yeteneğin ve becerinin, sonradan kazanılabildiğini veya geliştirilebileceğini biliyoruz. Bakış açımızı, durduğumuz yeri ve düşünce çerçevemizi değiştirebilmeli; problem çözücü, değişiklik ve farklılık oluşturacak yeteneklerin güçlenmesine gayret etmeliyiz.
Bu şekilde düşünme becerisini kazanmanın en etkili yollarından biri; çevrenizde yenilikçi ve kaşif ruhlu olarak tanımladığınız, yaklaşımlarıyla sizde hayranlık uyandıran kişileri gözlemlemektir. Başka bir ifade ile “bunu ben nasıl düşünemedim” dedirtebilenleri, mercek altına almak ve takip etmektir. Sonrasında ise yapmamız gereken şey, bunların yöntemlerini keşfetmek ve kopyalamaktır.
Bu tarz kişileri analiz ettiğimizde, hepsinde bir takım ortak özellikler olduğunu fark edebiliriz. Genellikle meraklı, ön yargıdan uzak, esnek düşünebilen, farklı ve sıra dışı bağlantılar kurabilen, özgün, problemleri araştıran, risk alabilen, karşısına çıkan tehditleri fırsata dönüştüren, iyimser kişiler olduğunu görürüz. Aynı zamanda bu bireylerin, şüpheci ve sorgulayan, belli ölçüde hayalperest, yeniliklere açık, pes etmeyen, çalışkan, parça ve bütün arasındaki farkı görebilen, sentez yapabilen, sebep sonuç ilişkisi kurabilen kişiler olarak öne çıktığını müşahede ederiz.
“Bu bana göre değil” gibi algısal, “el aleme rezil olmayalım” tarzındaki duygusal, “icat çıkarmayın başımıza” gibi kültürel engeller inovatif düşüncenin önündeki en büyük tehditlerdir. Bunun yanında “biz bunu başaramayız” yaklaşımındaki ezberci öğretim sisteminin oluşturduğu öğrenilmiş çaresizlikler, “bundan başka yol tanımam” gibi kalıplaşmış alışkanlıklar da yenilikçi düşünceyi baltalar. Yaşadığımız çevrenin beynimize yüklediği hazır programlar ile ön yargılar da kreatif ruhu engelleyen unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Hem bireysel manada hem de şirket ve devlet yönetiminde, öncelikle bu engellerin farkına varmak ve uzak durmak, inovatif ve kaşif ruhu yakalayabilmenin ilk adımıdır.