Değeri Yakalamak!..
Şair Can Yücel’e ait olduğu bilinen “dün geldi geçti yarın
meçhuldür,
o halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür” dizelerinde, “anı”
yaşamayı unutup kaçıranlar için kuvvetli bir ikaz söz konusudur.
Bugün yaşanmazsa, dünün de yarının da ne anlamı olur? Her şeyden
önce anı yaşamayı bilmek, sevdiklerine hak ettiği değeri verip
yeterli zamanı ayırmak ve yaşadığını hissetmek, insan olmanın
gereğidir denilebilir.
Bununla birlikte bu dizelerden yola çıkarak, özellikle geri kalmış toplumların düştüğü ölümcül tuzağa da düşmemeli insan; “bugün” tuzağına… “Gününü gün etmek” olarak da tarif edilebilecek bu tuzak, gelecekte yaşanacak “bugün” leri bulamamak manasına da gelebilir. Geçmişte verilen mücadele neticesinde şimdi yaşanacak bir “an” a sahibiz. Geleceğin farkında olunmaz ve bugün gerekli mücadele verilmezse gelecekte yaşanacak “an” ya da “bugün” ler hiç olmayabilir. Başka bir deyişle, gelecek için “an” ı değerlendirmeyenler, gelecekte sevdikleriyle birlikte yaşayacakları “an” ı hiç bulamayabilirler.
Uhrevi gerçeklikte de durum bundan farklı değil, çünkü uhrevi hayat da gelecektedir... Dünya bir tarladır ve bu gün burada ne ekersek gelecekte, yani ahrette de onu biçeceğiz demektir. İster dünya, ister ahret için; “geleceği düşünerek, anı yaşamak…” sözü ifade edilmek isteneni bir nebze olsun özetliyor denilebilir.
İlkokul yıllarımızda öğrendiğimiz, o günkü ders kitaplarına da giren La Fontaine’ e ait bir hikaye vardı; “Ağustos Böceği ve Karınca”… Hikâyeye göre karınca gelecek olan kış günlerini düşünerek yiyecek toplar ve evini inşa eder. Bu sırada ağustos böceği de saz çalıp türkü söyleyerek gününü gün eder. Ağustos böceği, karıncanın uyarılarına hiç kulak asmaz, hatta onunla “an”ı yaşamadığı ve “gün” ü kaçırdığı için dalga geçip durur. Kış gelip çattığında hiçbir hazırlığı olmayan ağustos böceği, yiyecek için karıncaya gider. Ancak karınca, kendisi ile bütün yaz dalga geçen ağustos böceğine yiyecek vermez ve kapıyı yüzüne kapatır. Ağustos böceği karakışta yiyeceksiz ve evsiz kalır… Gerisini tahmin edersiniz.
Geçmişten ders alıp, geleceği planlayarak, “anı” yaşamak, belki de en doğru konumlanmadır denilebilir. Bireyler, şirketler ve devletler için geçmişe saplanıp kalmak ne kadar tehlikeli ise, bugüne saplanıp kalmak da bir o kadar tehlikeli olabilir. Dünyadaki gelişmelere ayak uydurmak, geri kalmamak, hatta önderlik edebilmek için çok ciddi becerilere ve stratejilere ihtiyaç vardır. Bu manada iktisadi ve ticari büyümeyi sürekli kılmak için, geçmişin tecrübesi ile geleceğin vizyonunu bir araya getirmek zorundayız.
Bir reklam filminde “gelecek de bir gün gelecek” şeklinde bir replik kullanılmıştı. Bunun gelecekteki “bugün” ü anlatması bakımından mükemmel bir replik olduğu söylenebilir. Dün geçti, bugünü de yaşıyoruz, öyleyse kendisi için bir şey yapılabilecek tek zaman dilimi var, o da “gelecek” diyebiliriz. Gerçekten de “değer” ne bugündedir, ne de geçmişte… Bizim ya da kuruluşumuzun hayatına yön verecek olan “değer” sadece gelecektedir. Bu yüzden geçmişten dersleri alıp bugün ayaklarımızı yere sağlam basarak, düşüncelerimizi geleceğe yoğunlaştırmalıyız.
Geleceğe odaklanmayan bir kişi, kuruluş ya da devletin ayakta kalması mümkün değildir. Kendimizi geleceğe hazırlamaz ve gelecekteki değeri yakalamaya çalışmazsak, geleceği yönetme şansımız da olmayacaktır. Haliyle içinde hayat mücadelesi verdiğimiz piyasa ve rekabet şartları ile sektörün kurallarını belirlemekten çok uzak olacağız demektir. Diğer bir ifadeyle bu; kendimizin, kuruluşumuzun, hatta ülkemizin geleceğini başkalarının ellerine ve vicdanına bırakmak anlamına gelmektedir.
Gerçek manada gelecekteki değerin farkında olan ve oyunu kuralına göre oynayan başka aktörler tarafından şekil verilmiş bir dünyada, bize biçilen elbiseyi giymek zorunda kalabiliriz. Bu ise bizi ya da organizasyonumuzu en iyi ihtimalle, bulunduğu alanda söz sahibi olmayan, silik ve sıradan bir konuma getirecektir. Gelecek, gelecekteki değerin farkında olup onu yakalamak için gerekli stratejileri geliştiren, yol haritalarını oluşturan, tam bir gayret ve emek ile eylemleri gerçekleştirenlerin olacaktır diyebiliriz.