Liderlik Üzerine Düşünceler - 2
Lider doğulur mu, olunur mu?
Bazı çevrelerde ciddi ciddi gündem edilen ve tartışılan bir husus vardır; “lider doğulur mu, lider olunur mu?” Bu soru, içinde bulunduğunuz herhangi bir ortamda gündeme gelmiş ve belki de üzerinde hararetli tartışmalar yapılmış olabilir. Liderliğin genlere yazılı bir sır olduğunu, doğarken lider olarak doğulduğunu, sonradan lider olunamayacağını ve öğrenilemeyeceğini söyleyenler vardır. Ancak bunun tam aksini, güçlü bir şekilde savunanlar da bulunmaktadır. Bu gruptakiler, liderlik özelliklerinin; öğrenilebildiğini, sistematik ve disiplinli bir şekilde kazanılabildiğini öne sürmektedir.
Buna paralel olarak şöyle bir soru da akla gelebilir; “stratejist doğulur mu, stratejist olunur mu?” Bazı yeteneklerin doğuştan getirildiği yönünde oldukça iddialı görüşler olmasına rağmen bilinen bir gerçek var. O da insanoğlunun içgüdüsel bazı özelliklerinin dışında her şeyi bu dünyada, deneyimleyerek veya kopyalayarak öğrendiği gerçeğidir. Bizi biz yapan doğduğumuzdan bugüne kadarki bütün öğrendiklerimizdir. Başka bir ifade ile biz aslında öğrendiklerimizin toplamıyız da denilebilir. Aile, okul ve sokak başta olmak üzere bulunduğumuz sosyal çevrede yaşayarak elde ettiğimiz tecrübeler; okuyarak veya görerek kopyaladığımız davranış modelleri ile bunların bizim tarafımızdan algılanma şekli ya da verdiğimiz tepkiler bugünkü bizi oluşturuyor diyebiliriz.
Yusuf Has Hacib; “dünyaya hakim olmak ve onu idare etmek için pek çok fazilet, akıl ve bilgi lazımdır. Akıl karanlık gecede meşale gibidir; bilgi seni aydınlatan bir ışıktır. İnsan akıl ile yükselir, bilgi ile büyür; bu ikisiyle de itibar görür.” Acı ve tatlı olayların gıdasıyla beslenmeyen akıl olgunlaşamaz. Akıl ve anlayış kabiliyeti doğuştan vardır ama insan, onu kullana kullana mükemmelleştirir. İşlek bir zekaya sahip olmak için aklı çalıştıran işlerle meşgul olmak gerekir. Böylece bilgi ve tecrübe artar. Bunlar ne kadar çoğalırsa, kullanılabilir hafıza da o denli güçlenir. Bu şekilde çevremizde olup biten olaylar ile geleceği çok daha iyi sezmek ve koklayabilmek mümkün olabilir. Akıl da dahil olmak üzere insanda hangi yeti ya da yetenek olursa olsun geliştirilebilir niteliktedir.
Kitleleri ardından sürükleyen liderlere baktığımızda, onların özel yeteneklere sahip olduklarını düşünürüz. Bu özelliklerin sonradan kazanılmasının veya öğrenilmesinin nasıl mümkün olacağı konusunda şüpheye düşeriz. Böyle bir mantıkla, iyi bir anne-baba, iyi bir öğretmen, iyi bir araba tamircisi, iyi bir beyin cerrahının da bu özelliklerini doğuştan getirdiğini iddia etmek gerekir. Böyle bir şeyi nasıl söyleyemiyorsak liderler için de bunu söylemek tam olarak doğru olmayabilir.
Başka bir açıdan doğuştan bir takım yeteneklerin geldiği düşünülse bile bu yeteneklerin üzerinde çalışılmazsa, zamanla köreleceği ve yok olacağı aşikârdır. Üzerinde çalışılır, sürekli kullanılır ve geliştirilirse, işte o zaman bunlar kişi için özel yetenekler haline gelebilir ve herkesin dikkatini çekebilir.
Socrates’in “duruma bağlı liderlik teorisi” nde ise liderlik kavramına başka bir boyut getirilmektedir. Sokrates “insanların o anda yaşanan şartlar altında, neyi nasıl yapacağını bilen kişilerin peşinden gitmeye ve ona itaat etmeye meyilli olduklarını” söyler. Devamında ise “nitekim insanlar, hastayken doktora, gemideyken kaptana, bir çiftlikte ise çiftçiye itaat ederler. Bu kişiler sahalarında en yetenekli ve bilgili olduklarına inandıkları kimselerdir” der. Böyle bir durumda daha önce lider olarak görülen kişilerin ne söylediğine hiç kimse itibar etmez. Hatta onun da mevcut durumun gerektirdiği bilgi ve donanıma sahip, yeni lidere tabi olması beklenir.