İLAHİ ADALET

Bir ceza avukatı anlatıyor. Bir maznunun (şimdi sanık diyorlar) avukatlığını yapıyordum. Babasını öldürmüştü. 1960’lı yıllar. O zaman idam cezası vardı. Sanık idam cezasına çarptırıldı. Temyiz ettik, karar tasdik edildi. Bildirmek için hapishaneye gittim. Söylemeye hacet kalmadı. Yüzümden anlamıştı. Dayanamadım, önce de sormuştum, yine sordum;

-Niçin yaptın bunu?

-Bilmiyorum, daha küçük yaşta iken böyle babamın beni sevmesini, bana dokunmasını istemezdim. Sebepsiz öldürdüm. Ben de bir türlü anlayamıyorum bunu. Her halde ben insan değilim.

-Seni çok mu döverdi, annene kötü mü davranırdı?

-Değil, aksine beni çok severdi. Çok da iyiliğini gördüm. Annemi el üstünde tutardı. Niçin öldürdüğümü bilmiyorum. İçimde beni iten bir şey vardı, dayanamadım.

Hapishaneden çıktım. Hapishane avlusunda bir kadın yanıma yaklaştı. Annesiymiş. Karar tasdik oldu, dedim. Ağlamaya başladı.

-Avukat bey, sana bir itirafta bulunacağım. O’nun öldürdüğü babası değildi.

Şaşırdım. Hemen koluna yapıştım.

-Söyle, gidip asıl babasını bulalım. Bu muhakemenin tecdidine (yenilenmesine) sebeptir. Kanunda yeri var. Kurtarırız, hemen gidelim.

Kadın durdu ve “ anlatayım” dedi.

-Ölenle evlendiğimde gebeydim. Evlilikle doğum günü arasında hesap tutmadı. Yeni evlendiğim kocam (öldürülen) bunu anladı. Beni çok sıkıştırdı. Çocuğun babasının ismini verdim. Gidip onu öldürmüş. Faili meçhul kaldı. Sonra bana geldi ve günden beri bana ve çocuğuma çok iyi baktı.

Kadına sordum;

-Çocuğun bunu biliyor mu?

-Hayır, kocam söylememek hususunda bana yemin ettirdi. Fakat çocuk O’nu hiç sevmedi.

Bu hatıra Avukat Mehmet Erem’e ait. Av. Erem diyor ki, “uzun süre bilinçaltına inanmadım. Hatta bunu şarlatanlık telakki edecek kadar ileri gittim. Yanılmışım”.

Av. Erem’in, verilen eğitim sebebiyle önce inanmadığı sonra “bilinçaltı” dediği şeye biz “ilahi adalet diyoruz.

Zira biz biliyoruz ki, ilahi adalet er-geç tecelli eder.

Daha önce de söylemiştik. İdam cezası meselesi zor bir husustur. Bu hususta yapılması gereken iki hayati adımdan biri suç işlemeyi asgariye indirmek diğeri de adalet sistemini sağlam temellere istinat ettirmek. Bunun en emin yollarından biri; insanlar görsün-görmesin daima insan olmayı hatırlamaktır. Her insan doğuştan tertemizdir. Bu temizliği ve berraklığı devam ettirmeye çalışmaktır. Tazelenmektir, kendi kendimize söz vermektir. Zifiri karanlıkta siyah karıncayı gören bir gözün olduğu idrakinde olmaktır.

Böyle bir şuurun oluşması için el-ele vermek lazımdır.

Devlet-millet el ele olmalıdır.

Devletin ulaşamadığı toplumun kılcal kısımlarına sivil teşekküller uzanmalıdır.

Toplum menfaatine faaliyet gösteren sivil teşekküllerin desteklenmesiyle bu iş kolaylaşır.

Devlet-millete güvenmeli, millet de devletini sevmelidir. Ve bu sevgi mütemadi (sürdürülebilir) olmalıdır.

Bu vatan bizim, hepimizin.